II. BÂYEZİD DÖNEMİ (1481-1512)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

Fatih Sultan Mehmed’in; çıktığı son seferinde Maltepe’de hastalanarak vefatı, devletin belli bir süre sarsıntı içerisine girmesine ve İstanbul’da karışıklıkların çıkmasına yol açtı. Fatih’in iki oğlundan büyüğü ve Amasya Sancakbeyi II. Bâyezid, babasının vefatından sonra kendisine ulaşan çağrı üzerine maiyetindeki 4.000 askerle 9 günlük bir yolculuğun ardından İstanbul’a ulaşarak tahta çıktı. Ancak Fatih’in Konya’da sancakbeyi olan diğer oğlu Cem, bu durumu kabullenmeyerek ağabeyi Bâyezîd’e karşı taht mücadelesine girişti.

Bâyezîd’in Fatih gibi güçlü ve yetenekli, dünya çapında bir liderin ardından gelmesi onun en büyük şanssızlığıydı. Birçok askerî ve diplomatik başarıya imza atılmış olsa bile, Bâyezid dönemi; tarihî açıdan Fatih döneminin göz kamaştırıcı başarılarının gölgesinde kalmış ve yükselme döneminde bir duraklama olarak telâkki edilmiştir. Oysa Fatih’in muazzam fetihlerle büyüttüğü yeni devlette; çok farklı kültür çevrelerinden, din, mezhep ve dilden milletlerin Osmanlı kimliği etrafında kaynaştırılması; hiç değilse Osmanlı hâkimiyeti altına alınarak iç ve dış güvenliğin sağlanması, yeni idarî yapıların bu yeni merkezlerde kurulması oldukça zor bir durumdu. Ayrıca Fatih döneminde hâkimiyet altına alınan Karadeniz ve Ege adalarının kontrol altında tutulabilmesi, deniz güvenliğinin sağlanabilmesi için güçlü bir donanmaya şiddetle ihtiyaç vardı.

Bâyezid dönemi her ne kadar Fatih dönemine kıyasla batıyla münasebetlerde nisbeten durgun bir dönem sayılsa da, gerek yeni alınan yerlerin Osmanlı sistemine adapte edilmesi, gerekse güçlü bir Osmanlı donanmasının vücuda getirilmesi gibi faaliyetler; ileride daha büyük fetihlerin zeminini hazırladı. Böylece II. Bâyezid dönemi, Fatih sonrası genişleyen ve imparatorluk hâline gelen Osmanlı Devleti’nin hazım dönemini oluşturdu. Bu arada, on beş yıl boyunca devam eden Cem-Bâyezid çatışması ise bir yandan devletin batıda daha temkinli hareket etmesine sebep olurken, diğer taraftan doğuda da Memlûklularla olan münasebetlerin giderek bozulmasına yol açtı.

CEM SULTAN HÂDİSESİ

Cem Sultan’ın maceralarla dolu renkli hayatının hüzünlü safhası, babası Fatih’in beklenmedik bir zamanda ölümüyle başladı. Esasen kendisi tahtın en güçlü adayı olarak görülmekteydi. Sadrazam Karamânî Mehmed Paşa ve Fatih dönemi zaferlerinin önemli komutanlarından Gedik Ahmed Paşa gibi devlet ileri gelenlerinin de tercihi Cem’in sultan olmasıydı. Zaten ölümünden önce Fatih’in bu genç ve kabiliyetli şehzadeyi Karaman gibi önemli bir bölgeye vali tayin etmesi ve çıktığı son seferinde yanında görmek istemesi de Cem’in hükümdarlığa daha lâyık görüldüğünün işaretlerini taşıyordu.

Fatih’in vefatının ardından Karamânî Mehmed Paşa vefat haberini vermek ve İstanbul’a süratle gelmesini sağlamak üzere Cem’e haberci gönderdiyse de, bu haberci Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yolda öldürüldü. Sinan Paşa’nın Şehzade Bâyezîd’e babasının vefat haberini bildirmek üzere gönderdiği Keklik Mustafa ise kısa zamanda Amasya’ya ulaşarak II. Bâyezîd’in dokuz gün içerisinde İstanbul’a gelmesini sağladı. Böylece taht mücadelesinde II. Bâyezîd’in ekipleri ilk ve en önemli merhaleyi kazanarak Bâyezîd’in İstanbul’da parlak bir törenle tahta çıkışını sağlamış oldular. Ardından Cem Sultan taraftarı Sadrazam Mehmed Paşa’yı da İstanbul’da Cem lehine çıkan karışıklıkları bahane ederek saf dışı bıraktılar. II. Bâyezid onun yerine İshak Paşa’yı atadı ve çevredeki beylere hil‘atler gönderip armağanlarla hoşnut etti. Zaten Gedik Ahmed Paşa da Adriyatik bölgesinde meşgul olduğundan, yeni Osmanlı hükümdarı fiilen İstanbul’da otoritesini tesis etmiş oldu. II. Bâyezid tahta çıktığında otuz dört yaşındaydı.

Şehzade Cem, bu gelişmeler ve taraftarlarının bir kısmının ortadan kaldırılması üzerine; taht iddiacısı sıfatıyla Anadolu’da mücadeleye girişti. Önce bin kişilik bir kuvvetle Bursa önlerine gelerek kısa zamanda şehri ele geçirdi. Bursa’da sultanlığını ilân ederek hâkimiyet alâmeti olarak kendi adına para bastırdı. Bu gelişmeyi dikkatle takip eden II. Bâyezîd’in bölgeye sevk ettiği Ayas Paşa komutasındaki güçleri de yenmeyi başardı. II. Bâyezid; gerek bu durumdan, gerekse Anadolu ve Rumeli’deki birçok beyin Cem’in etrafında toplanmasından kaygı duymaya başlamıştı. Bu sebeple harekete geçerek Cem’in adamlarını birer birer kendi tarafına çekme siyasetine girişti. Nitekim Cem’in en sâdık destekçisi ve lalası Aştinoğlu Yakup Bey’i yanına çekmeyi başardı. Zor durumda kalan ve Bursa’da tutunamayacağını anlayan Cem, halası Selçuk Hatun’u birtakım adamlarıyla birlikte Bâyezîd’e arabuluculuk yapmak üzere gönderdi. Selçuk Hatun, Cem’in Anadolu topraklarının kendisine bırakılması isteğini II. Bâyezîd ’e şu cümlelerle iletti:

“Padişahım! Olmaz mı ki, can beraber olan kardeş kanını dökmeye kalkışmayasın ve İslâm arasında cenk ateşini yakıp tutuşturmayasın. Rumeli topraklarıyla yetinip; Anadolu ülkesini, illerini ona bağışlayasın.”

II. Bâyezîd’in bu teklife verdiği kısa ve öz cevap, insanlığın asırlardır sürdürdüğü hâkimiyet anlayışını özetler netlikteydi:

“La rahime beyne’l-mülûk: Hükümdarlar arasında akrabalık olmaz!”1

Uzlaştırma çabalarının başarısızlıkla sona erdiği bu buluşmadan sonra çatışma kaçınılmaz oldu. Yenişehir’de meydana gelen mücadele II. Bâyezid kuvvetlerinin üstünlüğüyle sona erdi. Adamlarının ihâneti ve kendisine bağlı bazı aşîretlerin saf değiştirmesiyle zor durumda kalan Cem, önce Konya’ya ric‘at etti. Ancak kendisini burada güvende görmeyen Cem Sultan, Konya’da sadece üç gün kaldıktan sonra Adana üzerinden Memlûklulara ait Şam’a gitti. Maiyetindeki az sayıdaki adamı ve annesiyle Şam’dan Kudüs’e geçti ve mukaddes mekânları ziyaret ettikten sonra Gazze üzerinden Mısır’a geçti. Kahire’de kendisini Memlûklu hükümdarı Kayıtbay, hükümdarlara yakışır bir sıcaklıkta karşıladı ve ağırladı.

Cem Sultan Mısır’da bulunduğu süre içinde ağabeyi Bâyezid ile mektuplaştı. Bu yazışmalarda saltanat iddiasını devam ettirdiyse de, mektuplaşabilmeyi ağabeyinin bir ihsanı olarak ifade ediyor olması saltanat iddiasının zayıfladığının işaretiydi. Mektuplarda II. Bâyezid, saltanat iddiasından vazgeçtiği takdirde kendisine her yıl taksitler hâlinde bir milyon akçe verileceğini bildirdiyse de Cem Sultan bunu reddetti.

Cem Sultan, Mısır’a ulaştıktan birkaç ay sonra Kayıtbay’dan izin alarak hac ibâdetini yerine getirmek üzere Hicaz’a gitti. Dönüşte Mısır yöneticilerinin teşviki ve Anadolu’daki Karamanoğlu Kasım Bey’in kışkırtmalarıyla yeniden Anadolu’ya geçip taht mücadelesine girişti. Ancak girişimleri başarısız oldu. Mücadele sürecinde seslendirmeyi sürdürdüğü; “Anadolu’nun hâkimiyetinin kendisine bırakılması…” isteğine II. Bâyezid;

“Taht-ı saltanat, bir neşeli kıza benzer; iki erkeğe birden nikâhına cevaz olmaz.” karşılığını verdi. Ancak Bâyezid uzlaşma yolunu da kapatmayarak Cem’in ailesiyle birlikte Kudüs’e yerleşmesi hâlinde her türlü masraflarının karşılanacağı ve rahat ettirileceği taahhüdünde bulundu. Bahtı tahtına engel görünen şehzade bu teklifleri;

“Bir şehzadeye gereken para değil, mülk ü saltanattır.” diyerek reddetti.

Ancak Anadolu’da mücadelesini sürdürecek imkânı da kalmamıştı. Nihayet Karaman beyi Kasım’ın yönlendirmeleri doğrultusunda Rodos şövalyelerine sığınmak zorunda kaldı.

___________________________

1 Hoca Saâdeddin; Tâcü’t-Tevârih, Kültür Bakanlığı Yay., c. 3, s. 196.