Servetini Hayra Vakfeden Hanım ÂDİLE SULTAN

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

Otuzuncu Osmanlı padişahı Sultan II. Mahmud’un kızı olan Âdile Sultan, 23 Mayıs 1826’da Topkapı Sarayı’nda doğdu. Annesi Zernigâr Kadın’dı; ancak bu fedâkâr kadın, Âdile Sultan’ın doğumundan dört yıl sonra vefat ederek, Fatih Camii’nin mihrap tarafındaki Nakşidil Sultan1 türbesine defnedildi. Âdile, küçük yaşta öksüz kalmıştı. Kardeşlerinin «Âdile Sultan Hemşire» diye hitap ettikleri küçük Âdile; özel hocalardan din, edebiyat, mûsıkî, Arapça, Farsça ve hat dersleri alarak yetişti.

Ebûbekir Mümtaz Efendi’den yazı dersleri meşk eden Âdile Sultan, kısa sürede hattat olmaya da hak kazandı. Aldığı eğitim, hassas kişiliği ile birleşince, bir şaire sultan olarak duygulu şiirler yazmaya başladı. Sonunda hânedan içinde dîvan sahibi tek kadın olarak tarihe geçti.

MEVLEVÎHÂNE’YE ŞADIRVAN

1845 yılında Mehmed Ali Paşa ile evlendirilen Âdile Sultan, evliliğinin ikinci yılında Mevlevî tarikatına mensup olan babası Sultan II. Mahmud’un sıkça ziyaret ettiği Galata Mevlevîhânesi avlusunun sağ tarafına büyük bir sarnıç ve üzerine zarif bir şadırvan yaptırdı. Konik bir çatı ile örtülü olan ve sekiz mermer sütunla taşınan şadırvanın tepesine mermer bir Mevlevî sikkesi koydurdu.

***

Hayır ve hasenatta bulunmayı âdeta aşk derecesinde benimseyen Âdile Sultan; 1855’te, Beylerbeyi’nin İstavroz semtinde inşa edilen Bedevî Tekkesi’ne, annesi Zernigâr Kadın’ın rûhu için de sarnıç yaptırmış, sarnıcın bakımı için Galata’daki üç katlı bir evi vakfetmiş, ayrıca bir dükkânın kirasını da buraya tahsis etmişti.2

ERKEK OLSAYDIM, PADİŞAH BENDİM!

Sultan Abdülaziz, büyük birâderi Abdülmecid Han’ın vefatı üzerine, 32 yaşında iken tahta çıkmıştı. Âdile Sultan, ağabeyi Sultan Abdülmecid’den sonra, Hânedan-ı Âl-i Osman’ın en yaşlısı ve kıdemlisi olması sebebiyle, -erkek olsa idi- saltanat makamında bulunacaktı. Babasının celâdet hislerinin vârisi olan Sultan’ın; sarayındaki idare tarzı, padişah sarayındaki ile benzeşiyordu.

İtibarlı ve vakur bir kişiliğe sahip olan Âdile Sultan, hanedanın meseleleriyle de yakından ilgilenir, gerektiğinde padişah olan kardeşlerini ikaz etmekten çekinmezdi. Kardeşi Abdülaziz’in bir mesele karşısında kararsızlık göstermesi üzerine kendisine tavır koyduğu;

“Unutma, erkek olsaydım şimdi padişah bendim!” dediği aktarılır.3

ŞÂD OLDU ARAP CAMİİ

Âdile Sultan 1868’de, Galata’daki Arap Camii’nin avlusuna da, kocasının rûhu için yine mükemmel bir sarnıçla sekiz mermer sütun üzerine oturtulmuş zarif bir şadırvan yaptırdı. Şadırvanın sekiz cepheli kasnağının yüzlerinde, küçük yeşil zeminler üzerinde yer alan ve otuz altı mısradan oluşan tâlik kitâbe pek nefistir. Bu nefis kitâbede yer alan;

Yaptırdı bu sahrınc ile şu şadırvanı
Şâd oldu Arab Câmii semtindeki sükkân

beyti pek dikkat çekicidir.

Şadırvanın kubbesi altında yer alan ve ortası konik külâhla örtülü sekizgen su haznesinin her cephesi, zarif bitki motifleriyle bezelidir.

MALLARINI VAKIF HÂLİNE GETİRMİŞTİ

Âdile Sultan, eşini ve kızını kaybettikten sonra; kendini hayır, hasenat ve ibâdete vermişti. Merhamet ve ihsanının sonu yoktu. Fukarâ evleri ve mekteplerini tamir ettirir, yoksul çocukları okula başlatır, gelinlik kızlara çeyiz yaptırır, hastalara baktırır, kurumuş çeşmelere su getirtir, susuz yollara kuyu kazdırır, haberdar olduğu her ihtiyaç sahibinin imdadına koşmaya çalışırdı.

***

Âdile Sultan; yeniliklere açık, sosyal, aynı zamanda dindar bir hanımdı. Sağlığında bütün mal ve mülkünü vakıf hâline getirmiş, düşündüklerini yaşarken gerçekleştirmişti. Sahip olduğu ekonomik gücü, kurduğu vakıflar sayesinde toplumun hizmetine sunmuş, saraylarını her tabakadan insana -özellikle kadınlara- açarak, onların görgü ve bilgilerinin artmasını sağlamıştı. Ziyaretine gelenlerin dertlerini dinler, onların problemlerini çözmeye çalışırdı. Bu çaba ve gayretleri halk tarafından büyük bir ilgi ile takip edilmiş, çevresinde geniş bir sevgi halkası meydana gelmişti.

HEM ŞAİR, HEM BESTEKÂR!

Âdile Sultan nâdîde bir sanatseverdi. Millî kültür ve sanata, mûsıkîye, özellikle şiire büyük ilgi duymuş, bazı şiirleri bestelenmişti. Hacı Fâik Bey tarafından bestelenen Hüzzam ilâhîsinin güftesi şöyle başlar:

Yüzün mir‘ât-ı Zât-ı kibriyâdır yâ Rasûlâllah
Vücûdun mazhar-ı nûr-i Hudâdır yâ Rasûlâllah

Sultanın, TRT repertuarında yer alan;

Gizlice şâha buyur, hâne-yi tenhâya buyur

sözleriyle başlayan hicaz hümâyun ilâhîsi de pek duyguludur.

***

Âdile Sultan’ı ömrünün sonlarında tanıma fırsatı bulan Ayşe OSMANOĞLU kendisini şöyle anlatır:

“Yüzünün gençliğinde pek güzel olduğu belliydi. Nûrânî asâletini gösteren hâl, hareket ve terbiyeye sahip bir sultandı. Giyinmesi tamamıyla alaturka idi; ağır kumaşlardan dört etekli entari giyer, beline şaldan kuşak bağlar, bu entari üzerine salta dedikleri bol kollu ceket geçirir, başına fes benzeri bir başlık giyip, etrafına oyalı ipekli yemeni sarar, üzerine zümrüt ve lâllerle yapılmış gül şeklinde kıymetli iğneler takardı. Bunun dışında hiçbir mücevher veya nişan takmazdı.”4

***

Âdile Sultan âbid, zâhid ve takvâ sahibiydi. Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesinin sağ tarafında bulunan ve «kadınlar mescidi» diye bilinen odada, her sene Ramazan boyunca itikâfa çekilmeyi âdet edinmiş, bu odanın çeşitli zamanlarda tamir ve bakımını yaptırmıştı. Bu hücreye «Âdile Sultan Mescidi» de denmektedir. Bu odada daha önce duvarda asılı bulunan, fakat şimdi yerde bir kenarda duran kasîde yazılı levha, nefis bir tâlikle yazılıdır.5

Âdile Sultan, Silivrikapı’da 1892 depreminde yıkılan Bâlâ Külliyesi’ni yeniden inşa ettirerek, hayır defterine bir sayfa daha yazdırmıştı.

ÇARESİZLERE «SIĞINMA EVLERİ»

Âdile Sultan; tesis ettiği vakıflarla cemiyetteki sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamaya, toplumun bünyesindeki iktisâdî dengeyi kurmaya çalışıyordu. Meselâ; Medine’de kurduğu «Sebilhâne Vakfı» sayesinde açılan kuyular ve inşa edilen sarnıçlar, o bölgenin en büyük ihtiyacı olan suyun sağlanmasına yönelikti. Yine Medine’de, muhtaç kişilerin barınması için kurulan menziller de bu vakfın hizmet alanına giriyordu. Orada ayrıca, kimsesiz ve çaresiz kadınların korunma ve barınması için evler de vakfetmişti.

EŞİNİN TÜRBESİNE GÖMÜLDÜ

Osmanlı terbiyesiyle donanmış, ince ruhlu, zarif, şair tabiatlı, yaptığı hayır ve hasenat sebebiyle halk arasında sevgi ve hürmetle yâd edilen Âdile Sultan, 12 Şubat 1899’da, 73 yaşında iken Hakk’ın rahmetine kavuştu. Na‘şı, vasiyeti üzerine Eyüp Sultan Bostan İskelesi’nde bulunan eşi Mehmed Ali Paşa’nın türbesine defnedildi. Rûhu şâd olsun…

___________________

1 Nakşidil Sultan II. Mahmud’un annesi, Âdile Sultan’ın babaannesidir.
2 1997’de aslına uygun sûrette yeniden inşa edilen «Bedevî Tekkesi», hâlen günde yaklaşık 350 kişiye yemek veren bir aşevi olarak kullanılmakta, Âdile Sultan’ın sarnıcı da aynen korunmaktadır.
3 Ferdâ MAZAK, Âdile Sultan, İstanbul 2000, s. 54.
4 M. Çağatay ULUÇAY, Padişahların Kadınları ve Kızları, Ankara 1985, s. 138.
5 Hikmet ÖZDEMİR, «Âdile Sultan», Eyüp Sultan Sempozyumu II, İstanbul, 1998, s. 213.