MÂNEVÎ NAVİGASYON!
Asım UÇAROK
Teknoloji ile hayatımızı kolaylaştıran bir cihaz:
Navigasyon âleti…
Gidilecek adresi girmeniz ve cihazdan gelen komutlara uymanız yeterli… Bulunduğunuz noktadan, gidilecek adrese bir rota belirliyor. Hangi yolun daha uygun olduğunu seçiyor. Sizi yol boyunca yönlendiriyor, hangi yolda hangi hızla gitmeniz gerektiğini dahî söylüyor. Şaşırırsanız hemen rotayı yeniden hesaplıyor ve bir telâfi ve dönüş yolu da öneriyor.
Maksadım, birçoğunuzun zaten kullandığı bu cihazı uzun uzadıya anlatmak veya tanıtmak değil. Navigasyon cihazı üzerinde bir tefekkür bizimkisi…
Bu âlet nasıl çalışıyor?
Sağlıklı bir navigasyon için neler gerekli?
1. Sağlam, kaliteli, temiz bir âlet…
2. Cihaza yüklenmiş doğru haritalar…
3. Uydu bağlantısı…
4. Cihazın her zaman kullanıma hazır olması için, şarjlı olması…
İnsan, yolunu kaybettiğinde bu şartları hâiz bir makineyle kolayca yolunu bulabilecektir. Fakat mecazların dünyasına gidersek, yolunu kaybeden insana mânevî bir navigasyon cihazı gerektiği anlaşılır.
İnsan; «İnin!» emrini duyduğundan beri, sırası gelenin iniş yaptığı paraşütlü erler gibi dünyaya iniyor. Fakat dünya onun için bir lâbirent… Bu lâbirentte aradığı yol, ayrılmak zorunda kaldığı yerin adresi:
Cennet…
İnsana, ait olduğu vatanın, cennetin adresini bildirecek, bulduracak sinyal, onu selâmet yurduna sevk edecek cihaz nedir?
Nasıl mümkün halâs olmak azabından o Kahhâr’ın?
Nasiplenmek rızâsından, cinânından o Gaffâr’ın?
Uzun yoldur, azık lâzım, yarar sağlar nedir yarın?
Ne mâlındır ne evlâdın, selîm bir kalp halaskârın!
(Tâlî)
Evet, bir yüce ve güzel ismi de «Hâdî», yani «yol gösterici» olan Cenâb-ı Hak; insana cennetin yolunu gösterecek mânevî rehberler, pusulalar, haritalar var ettiği gibi, her bir insanın yapısına da âdeta bir navigasyon cihazı koydu:
Kalp…
Şartlarını hâiz bir kalp, her dönemeçte, her yol ayrımında insanı; haktan yana, «sırât-ı müs-takim»den yana, cennetten yana yönlendirecek bir mânevî cihazdır.
Şartlar…
Maddî navigasyon cihazının şartlarıyla paralel:
1. Kalp, sağlam ve temiz olacak. Virüssüz olacak… Kaliteli olacak, frekansları karıştırmayacak.
Rabbe ancak selîm ve münîb bir kalp ile gidilebileceğini Kur’ân ferman buyuruyor. (Kāf, 33; es-Sâffât, 84) Üçüncü maddede zikredeceğimiz ilâhî feyiz için, gönlün nazargâh-ı ilâhî olabilmesi için de temiz olması gerekir. Aksi hâlde; kalp sahibinin gönül pasaklılığı sebebiyle «Hâdî» ismi değil, «Mudill» ismi tecellî eder.
Sen kalbi arındırmaya bin cehd ile dal…
Gönlün arı olmazsa sunulmaz ona bal… (Tâlî)
2. Bu kalbe, yol haritaları yüklenmiş olmalı…
Fıtrî masumiyet ve temizliği hassas bir nezahetle koruduktan yahut kirlendiyse tekrar ona yönelip hâneyi düşmandan tasfiye ettikten sonra, sıra tefrişat ve tezyinata gelir.
Teknik lisanla, önce format, sonra kurulum!
Hakk’ın rızâsına giden yolun, cennetin haritaları ile kalbi müzeyyen hâle getirmeli. Nedir o haritalar:
Kur’ân-ı Kerim…
Sünnet-i Seniyye, siyer-i Nebî…
Akîde… Îman esasları…
Fıkıh, ilmihâl…
Hikmetli sözler…
Ehl-i irşâdın usûlleri…
Îman besmelesiyle bu haritaların yüklenmediği, ilim ve irfanla donatılmayan bir kalp; ne rota hesaplayabilir, ne telkinde bulunabilir…
Bu, dînin ilk emrinin niçin «Oku!» olduğunu da anlamaya bir penceredir.
Cennet ve cehennemin yollarına dair, işte o haritalardan çok mühim bilgiler:
“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmıştır. Cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” (Buhârî, Rikāk 28; Müslim, Cennet, 1)
“Dikkatli olun! Cennete götüren ameller, sarp ve engebeli bir yol gibi meşakkatlidir. Cehenneme götüren ameller ise, düz ve pürüzsüz bir yol gibi kolaydır.” (Ahmed, I, 327)
Bu bilgilerle donatılmamış bir kalp; nefse uyup kolayı, rahatı seçerse varacağı yer maâzallah ateştir.
3. Yukarı ile bağlantı… Selîm bir kalbin, okuduğu, hazmettiği cennet haritaları üzerinde seyr ü sülûke koyulabilmesi için, Cenâb-ı Hak ile bir râbıta, bir bağ hâlinde olması zarûrî…
Her namazın Hak ile mülâkat olduğunu, Kur’ân okumanın Allah ile konuşmak demek olduğunu hatırlayalım.
Eğer Arş-ı âlâ ile bağlantı yoksa, 2 numaradaki «ilim» faaliyeti «faydasız» kalır.
Meselâ fıkıh… Yahudiler bugün ağır bir şeriat labirentinde dönüp duruyorlar. Fakat necat yolu bulamıyorlar.
Meselâ tefekkür… Filozoflar, düşüncenin; ideologlar ideolojilerin çıkmaz sokaklarında dönüp duruyorlar. Fakat kalplerine bir türlü inşirah gelmiyor.
Meselâ hikmet ve irfan… Manastırlarda keşişler, tapınaklarda Uzak Doğulu rahipler nice riyâzetler yapıyor, nice hikmetler okuyorlar… Fakat makbul bir îman olmadığı için, Cenâb-ı Hak ile O’nun istediği bir irtibat bulunmadığı için ellerine sonu hüsran dolu bir yorgunluktan başka bir şey geçmiyor. Yollarının sonu sâhil-i selâmete çıkmıyor.
Mü’min, îmandan ihsâna, ihlâsını derinleştirdikçe; Cenâb-ı Hak ile kalbî maiyet, yakınlık, irtibatlılık mazhariyetine erecektir. Böyle bir kalp; doğru haritalar üzerinde, doğru ilhamlarla yol alacaktır.
Maddî navigasyon cihazları, GPS bağlantısını kullanarak, uydu frekansına giriyorlar. Selîm bir kalp ise, Cenâb-ı Hakk’ı hiç unutmamak demek olan zikir ile; Hakk’a yaklaştırıcı muhabbet, ittibâ gibi vesile ve râbıtalara bağlanarak «yukarıyla bağlantı»sını kurar ve korur.
Böyle bir kalbe; nefsin fücûrundan korunma, yani takvâ da ilhâm olunmaya başlar… Feyiz ve bereket ihsanı yağar. Rûhâniyet zuhur eder.
4. Navigasyon cihazları başta uydu bağlantısını sürdürmek, sonra ses ve görüntü vermek için bir hayli enerji harcar. Bundan dolayı ya sürekli bir enerji kaynağına bağlı olmaları yahut sık sık şarj edilmeleri gerekir.
İçimizdeki mânevî pusulamızın da bol bol enerjiye, devamlı şarja ihtiyacı vardır.
Faydalı ilimle mücehhez, Hakk’ı unutmayan selîm bir kalbin enerjisi; sâlih amellerdir.
Sâlih ameller, gönlü diri, zinde ve canlı tutar. Pili biten, bakımsız bir cihaz kişiyi hayra yönlendiremez. Çok mühim bir yol ayrımında, sus-pus kesilir. Hayrın yerini şer aldığında ise frekanslar karışır. Yukarıyla irtibatın yerini parazitler alır. Artık sırât-ı müstakîme değil, şeytanın adımlarına tâbî olan bir kalb-i sakîm vardır karşımızda.
Fakat az da olsa devamlı sâlih ameller, kalbi sürekli besler. Enerjik ve zinde tutar.
Haritaları yüklemek, ilim; cihazı şarj etmek ise ameldir. Şarj boşalırsa haritalardan fayda olmaz.
Kapanmayacak kadar şarj, farzları edâ etmek… Daha güçlü, hiçbir sinyali kaçırmayacak kadar enerjik, dolu dolu şarj ise nafileleri de şevkle yerine getirmektir…
Hâsılı, insanın dünya yolculuğunda bu navigasyon, bu hidâyet şart…
Dünyada sora sora, araya araya adres bulunur… Fakat âhiret yolculuğunda hidâyetsiz yol bulmak mümkün değil.
İllâ tertemiz bir kalp…
İllâ hidâyet rehberlerine ittibâ…
İllâ sahih bir akîde, sâlih ve istikrarlı bir amel…
İllâ ve illâ Allâh’ın hidâyeti…
Bunun ikrar ve itirafını cennetlikler söyleyecek:
“… Hidâyetiyle bizi bu nimete kavuşturan Allâh’a hamdolsun!
Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik…” (el-A‘râf, 43)