Gençlere Sahip Çıkmazsak, DÖVÜNMEK NÂFİLE!..
Aydın TALAY aydintalay@gmail.com
Allâh’a hamdolsun nüfusumuzun çoğunluğu genç. Asırlar var ki bütün şer güçlerin uykusunu kaçıran ve Avrupa Birliği kapısında üç çeyrek asırdır bekletilmemizin en önemli sebeplerinden biri de şüpheniz olmasın ki, genç nüfusumuzdur.
Düşünelim ki sadece talebe sayımız, birçok küçük Avrupa devleti nüfusundan bile fazladır. Ama bu güzel gençlerimize sahip çıkacak, onları kendi değerleri içinde en uygun biçimde yurt çapında yoğurup yetiştirecek, güçlü plân ve programlara sahip olduğumuz söylenemez. Üstelik bir kısım sorumsuz basın ve medya kuruluşları gibi, bazı ana-babalar da;
«Genci kendi hâline bırakın, ne yapsa güzeldir.» gibi sakîl görüşlere sahiptir.
Rant yönünden yarışa soyunan dershaneler de ne yazık ki klâsik öğretimden ileri giderek çözüm üretmiyor.
Bir milletin en büyük serveti, geleceğinin teminatı gençlerdir. Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Ey şehvetini ve tüm eğlencelerini Ben’im için terk eden genç, sen Ben’im katımda bazı meleklerim gibisin.”1
Allâh’ın Habîbi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de hadîs-i şeriflerinde örnek genci şöyle tarif eder:
“Allah, gençliği ibâdette geçen genci sever.”
“Cenâb-ı Hak, tevbekâr genci sever.”
“Yedi sınıf vardır ki, hiçbir gölgenin olmadığı o günde Allâh’ın Arş’ının gölgesinde gölgelenecektir. Bunlardan bir sınıf da Allah yolunda serpilip büyüyen, gelişen; gençliğini Allah yoluna adayan kişidir.”*
Hem fizikî hem hissî yönden serpilip gelişen genç, unutmayalım ki delikanlı adının da çağrıştırdığı en hoyrat çağdadır. Atacağı adımlar, vereceği birtakım kararlar bütün hayatını ilgilendirecektir. Onun içindir ki Japonlar şöyle der:
“Bir yılını garantilemek istersen ekin ek, on yılın için ağaç yetiştir ama yüz yılını garantilemek arzu edersen insan yetiştir.” Tarih; fıtratına ve dâvâsına yılmadan sâdık kalan güzîde gençlerin göz yaşartıcı şeref destanlarıyla doludur.
Allâh’ın hidâyet rehberleri olarak gönderdiği yüce peygamberlerinin çetin mücadelelerinde; ne yaptığını bilen, canını esirgemeden vermeye hazır hep birer avuç îmanlı genç görürsünüz.
İşte Hazret-i Musa -aleyhisselâm-’ın çevresindeki gençler…
İşte Kur’ân’ın methettiği ve yüce Rabbimizin 309 sene mağarada sapasağlam koruduğu «ashâb-ı kehf»i teşkil eden tevhid ehli gençler…
Ve başlarına gelmedik kalmayan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nurlu sahâbîleri…
Sahâbîdeki tarâvet, teslîmiyetindeki ihlâs ile yüksek azim ve gayret; asırlardır bütün insanlığa örnek olmaktadır.
Hazret-i Ali, Câfer-i Tayyâr, Zübeyr, Talha, Sa‘d bin Ebî Vakkās, Mus‘ab bin Umeyr, Abdullah bin Mes‘ud ve diğer güzîde gençler; İslâm’a gönül verdiklerinde çoğu yirmi yaşın altında idiler.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in methine mazhar olarak karanlıkları dağıtıp aydınlık çağı açan Fatih’in, İstanbul fethindeki yaşını hatırlayalım.
Genç; zindelik, duyarlılık, uyanıklık, aksiyon ve gerçekçilik açısından fevkalâde bir potansiyele sahiptir. O hâlde onları şefkatle bağrına basacak, fizikî güç ve kabiliyetleri yanında mânevî değerlerini de geliştirecek ciddî müesseselere şiddetle ihtiyaç vardır.
Altı asır, bütün cihana en güzel örnek olan dedelerin torunları olarak bugün geldiğimiz durum içler acısıdır. Gasp, soygun ve tüyler ürperten cinayetler gibi çeşitli suçlar yönünden insanımızın ne hâle geldiğini haberlerde izlerken içimiz burkulmaktadır. Sevgi, saygı ve karşılıklı ilgi gittikçe tükendiği gibi trafik anarşisinde gençlerin öfke ve aceleciliği dikkati çekmektedir.
Birliğin temel taşı olan her dört aileden birisinde boşanma ile çocukların perişanlığına yol açılmaktadır. İçki, kumar ve çeşitli sefahat ile internetteki malûm siteler; özgürlük, çağdaşlık, barış ve demokrasi gibi içi boşaltılmış fakat çekici kelimelerle takdim edilmektedir.
Kâinatın Sultanı Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurur:
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.”
Allâh’ın büyük nimeti olan evlâtlarımızın kıymetini bilerek üzerinde titizlikle durmalıyız. Okul müfredat programları ciddî olarak elden geçirilip lüzumsuz ve devrini dolduran teferruat çıkarılmalı ve hayatla iç içe olan âcil konulara, ahlâk ve fazîletlere yer verilmelidir.
Gençliğin iyiye gitmesi sadece ailelerin gayreti ile olamayacağı gibi çevre ve okul sorumluluğu da mercek altına alınmalıdır. Gençlerin ihtiyacı olan teknik ilimler; irade ve dürüstlük eğitimi ile birlikte yeterince verilmediği ve öğretenler iyi model oluşturmadığı takdirde, sokakların ve parkların hâli değişmeyeceği gibi gençliğin çeşitli felâketlere kayması da kaçınılmaz olacaktır.
İstiklâl Marşı şairimiz merhum Mehmed Âkif’in dediği gibi;
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Gencimizin sağlam bilgiler yanında; ruh, zihin ve beden gelişimi ile güven duygusu ve kararlılık yönünden geliştirilmesine kafa yorarken; terbiye metodunda fıtrata uygun rûhânî ürperti ve helecan duyurmayı ihmal etmemeliyiz. Dernek ve vakıflar karnı doyurmanın yanında, kalbî açlığın giderilmesini de gaye edinmelidir.
__________________
* Tecrîd-i Sarîh Tercümesi c. 2, s. 617.