MASALLARIMIZ UNUTULMASIN

Hayrettin DURMUŞ hayrettin_durmus@mynet.com

Teknolojinin nimeti olan yığınla elektronik âlet hayatımızdaki yerini çoktan aldı almasına ama, yüzlerimizdeki tebessüm de her geçen gün kaybolup gitti. Binlerce melodi, yüzlerce film, televizyon, atari salonları, internet kafeler derken; çıtır çıtır yanan ocaklar sönmeye, patlayan mısır taneleri kaybolmaya, hedikler kurumaya başladı. Daha da önemlisi anne sütü emmeden, masalını dinlemeden, ninnisi söylenmeden uyumayan çocuklarımızın dünyası değişti.

Disney’in çizgi filmleri, «Heidi», «Şeker Kız», «Heman» derken «Pokemonlar», «Dijimonlar» türedi… Dehşet verici bir ıstırabın içinde kıvranmaya başladık. Öz evlâtlarımız sözümüzü dinlemez oldu. Kuşaklar arasındaki uçurum derinleştikçe derinleşti. Hayatımız allak bullak edildi. Kendimize ait özelliklerimiz teker teker yok edilmeye, hayat pınarlarımız kurutulmaya başlandı. Örflerimiz, âdetlerimiz, geleneklerimiz, prensiplerimiz rafa kaldırıldı. Tarihimizin bize emaneti olan ne kadar mirasımız varsa hepsini birer mirasyedi edasıyla hoyratça tükettik. Elde kalanları da küflenmeye terk ettik. Televizyon kumandaları yavrularımızın emziği gibi. Aileyi, milletimizin geleceğini ve gençlerimizi düşünen yüreği yanık insanlar, çareler aramaya başladı.

“Ne yapsak da çocuklarımızı dînine, devletine, milletine bağlı, kendi kültür değerlerimizle yoğrulmuş insanlar hâline getirsek?”… diye kara kara düşünmeye başladı. Bu soru çok önemli ve elbette birden çok cevabı var. Amacımız; gözbebeğimiz yavrularımızı hasret kaldıkları bir pınardan sulamak. Unutulan kültür değerlerimizden birisiyle, masallarla tanıştırmak.

MASAL NEDEN ÖNEMLİ?

Özellikle son yıllarda sessiz sedasız kayboluveren kültür değerlerimizden birisi de masallarımızdır. Yirmi yaş civarındaki insanlara bir sorun bakalım. Size kaç masal anlatabilecekler? Sokağa çıkıp bir anket yapın ve yüz kişiye sorun. Kaç kişiden;

“Evet ben çok iyi masal bilirim.” cevabını alabileceksiniz?

Çocuklarımızın zaman, mekân ve engel tanımayan pürüzsüz dünyalarında destanlar oluşturup, taptaze beyinlerini nakış nakış işleyen, tertemiz ruhlarını ilmik ilmik dokuyan ve özellikle uzun kış gecelerinin vazgeçilmezi olan, ninelerimizin ağzından bal akıtırcasına anlattıkları masallarımız neredesiniz? Nereye gizlendiniz? Zümrüd ü Ankā’nın kanadına binip ne zaman geleceksiniz? Sizi bekleyenleri hasretten ne zaman kurtaracaksınız?

Eğitim uzmanlarının ifadelerine göre bütün çocuklar, masalları büyük bir dikkatle dinlerler ve kendilerini masalın başkahramanının yerine koyarlar. Onlar kadar güçlü, onlar kadar cesur, öylesine âdil ve iyi yürekli olmak isterler. Masal boyunca kahramanın başından geçen bütün olayları çocuklar da yaşar. Masalsız büyüyen çocukların hayal dünyası da tam anlamıyla gelişemez.

Masal sayesinde çocuk, bülbül gibi konuşmayı öğrenir. «Ses bayrağımız» olan Türkçemizin inceliklerini kavrar. Bir diksiyon dersi alırcasına kelimelerin doğru telâffuzu, vurgu, konuşma hızı ve mimikler masal sayesinde çocukların hâfızasında yer eder.

MASALLARIN DÜNYASINDAN SESLENİŞ

Masallar, içinde insan ve tabiatüstü olaylarla yaratıkların bulunduğu olağanüstü serüvenlerle dolu hikâyemsi halk ürünleridir.

Masal dinlemek için ninesinin, dedesinin dizinin dibine oturup da ağzından çıkacak kelimeleri sabırsızlıkla bekleyenler çok iyi bilirler ki masallarımız dikkat çekici bir girizgâhla başlar.

“Bir varmış bir yokmuş, Allâh’ın kulu çokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, anam düştü beşikten, babam kaptı maşayı, dolandılar dört köşeyi…

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. İşte orada kuş uçmaz, kervan geçmez bir beldede zalim mi zalim bir hükümdar varmış…”

Bazen de masal anlatmaya başlarken;

“Masal masal maniki. Kuyruğu var on iki. On ikinin yarısı. İçindedir akı karası. Dileyen alır akı, dileyen karayı. Derken efendim kimine göre Çin’den ötede, kimine göre Hint’ten beride küçük bir köy varmış…” deriz.

Olağanüstü olaylar anlatıldıktan sonra;

“Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… Gökten üç elma düştü; biri anlatana, biri dinleyene, birisi de masalın kahramanına…” şeklinde mutlu bir sonla, dinleyenlere müjdeler vererek, dilek ve temennilerle hattâ esprilerle masal bitiverir.

Çocukluğumda ben de annemden çok masal dinledim. Masalın sonunda anneme;

“–Anne o ak sakallı ihtiyar nerede?” diye sorardık. O da bizim hayalimizi yıkmamak için olacak ki;

“–Sultandağı tren istasyonunda bir kulübe yaptırmış, orada oturup duruyor yavrum.” derdi. Hattâ biz Sultandağı’na gittiğimiz zaman hemen istasyona koşar ak sakallı ihtiyarın kulübesini arardık. Çocukluk işte…

MÜCADELEYİ HEP İYİLER KAZANIR

Her masalda farklı bir konu ve farklı kahramanlar yer alabilir ancak masallarımızda hiç değişmeyen, son derece açık bir şekilde görülebilen bir özellik vardır ki; o da iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, haklı ile haksızın amansız mücadelesidir.

Masallarda cinler, şeytanlar, büyücüler, devler, yedi başlı ejderhâlar genellikle kötüyü ve kötülüğü temsil eder. Asıl kahramanlar ise insanlardır. İnsanlar ve beraberindeki yardımcı unsurlar ise iyinin ve iyiliğin temsilcileridir.

Bu iki taraf arasında sürüp giden mücadele her halükârda iyilerin kesin zaferi ile neticelenir. Aslında gerçek dünyada da durum pek farklı değildir. Hak ile bâtılın insanlık tarihi kadar eski olan kavgası hatırlanacak olursa aslında masalların insanlara gerçek dünya ile ilgili mesajlar sunduğu da çok kolay anlaşılmış olacaktır.

ANKĀ’NIN KANADINDA GELECEĞE KANAT ÇIRPMAK

Çocuğun ilk okulu ailesi, ilk öğretmeni de annesidir. Çocuk hayata annesinin kucağından bakar. Çocuğun fizikî ve rûhî gelişimini bu kutlu ocaktan aldığı herkesin malûmudur. Çocuk, dilini de ailede öğrenir. Her milletin kendi dili için «ana dili» tanımlamasının yapılması biraz da bundandır. Analar bize dilimizi de öğretir. Bu satırların yazarı olarak bendeniz de Türkçeyi anamdan öğrendim diyebilirim. Söylediği tekerlemeler, mâniler, ağıtlar, masallar hâlâ kulaklarımdadır.

Ana dilimizi çok iyi öğrenmenin yolu nereden geçer? Elbette masal emmekten, halk hikâyeleri dinlemekten, Dede Korkut’a kulak vermekten, Yûnus’un ilâhîlerini gönüllerimize akıtmaktan… Kim akıtacak bu pınarları körpecik dimağlara? Biz, çocuklarımıza sahip çıkmazsak; dilimizi de, dînimizi de, hayatla ilgili ne varsa her şeyi başkaları öğretir. Çocuklarımızın bedeni bizim ama rûhu başkalarının olur…

Akıl ve vicdan sahibi herkese seslenmek istiyorum. En büyük yatırım çocuklarımıza yapılandır. Onları okutmak için harcadığımız milyarlarla ifade edilen paraların bir kısmını da çocuklarımızın dilini, kültürünü ve kendisini öğrenmesi için harcayalım. Beyinlerimizi işgal etmek için bombardıman yarışına giren yabancı kültür birliklerine karşı gözbebeğimiz olan yavrularımızı koruyalım. Eğer çocuklarımızı koruyamaz, aileye sahip çıkamazsak en büyük değerimizi kaybeder, geleceğimizi de tehlikeye atarız.

Masal deyip geçmeyelim. Masal anlatırken bütün aile bir arada olur. Konuşmayı öğreniriz, dinlemeyi öğreniriz. Soru sorma edebini belleriz. Kısacası toplumda nasıl hareket edeceğimizin küçük alıştırmalarıdır masal âlemleri. Adâb-ı muâşeret kurallarının bir kısmı böylesi zamanlarda öğrenilmez mi? Ya kendi kültürümüze sahip çıkıp Zümrüd ü Ankā ile birlikte kanat çırpacağız; ya da kimimiz çizgi film tutsağı, kimimiz kulağında yabancı bir melodiyle yalnızlaşıp aynı odanın içinde farklı yönlere bakmaya başlayıp, paramparça olacağız ve gözyaşı dökeceğiz. Aynı odanın içinde farklı ufuklara bakan insanları görmek istemiyorsak aileye sahip çıkalım.

Anneler! Babalar! Unutulan değerlerimizden biri olmasını istemiyorsak işe masallardan başlamaya ne dersiniz?

Masallarımızı nostaljik bir hâtıra olmaktan kurtaralım. Böylece zaten insan bünyesinde yaratılışta var olan iyinin, güzelin ortaya çıkmasına; haklıyı savunma, haksızlığa karşı çıkma şuurunun oluşmasına yardım edelim. Aman dostlar, masallarımıza kıymayalım. Geçmişle gelecek arasına bir köprü kuralım. Sıradağlar gibi duralım. Başımız dik, onurlu insanlar olalım. Kendimizi bilelim. Özümüze dönelim. Kültür ve medeniyetimizle insanlığa yeni müjdeler sunalım. Selâmımızı Sîmurg’la salalım. Otağımızı Kaf Dağı’na kuralım. Unutmayalım masallarımızı, unutturmayalım…