II. MURAD DÖNEMİ (1421-1451)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

DÜZMECE MUSTAFA İSYANININ BASTIRILMASI

II. Murad, fetret döneminin bütün izlerinin silinmesini sağlayan hükümdar oldu. Onun döneminde, denge politikaları terk edilerek daha atak bir tutum içine girildi.

Ancak babasının döneminde Bizans’ta etkisiz bir konuma sokulan Şehzade Mustafa, taht değişikliğini fırsat bilerek Bizans’tan da aldığı destekle oldukça tehlikeli gelişen bir isyan başlattı. Kısa zamanda Rumeli’ye hâkim olarak Edirne’de hükümdarlığını ilân etti. Balkanlardaki askerî erkân ile Rumeli ve Edirne ahâlîsi de bu durumu benimsedi.

Şehzade Mustafa Rumeli’deki başarılarıyla yetinmedi; Anadolu’ya da el atarak Gelibolu’dan Lapseki’ye geçti. Tüm bu gelişmeleri dikkat ve endişeyle takip eden II. Murad, hazırlıklarını tamamlayarak Şehzade Mustafa kuvvetlerini karşılamak üzere Bursa’dan Ulubat’a doğru ilerledi. Ayrıca ustaca gerçekleştirdiği siyasî manevralarla Şehzade’ye bağlı bazı komutanları yanına çekmeyi başardı. Çok önemli bir komutan olan Cüneyt Bey’i de İzmir ve civarının yönetimini kendisine bırakacağı vaadiyle Şehzade Mustafa’nın yanından uzaklaştırdı. Zor durumda kalan Şehzade, tekrar Rumeli’ye geçtiyse de etrafındaki güçler giderek azaldı. Nihayet her şeyin bittiğini görerek Edirne’ye geldi ve hazinesini alarak kaçmaya çalıştı.

Ancak bu çabasında da başarılı olamayarak Tunca Nehri yakınlarındaki Kızılağaç yenicesinde yakalandı ve Edirne’ye getirilerek idam edildi.1 Böylece fetret devrinden beri Osmanlı’yı meşgul eden bir problem çözülmüş oldu.

İSTANBUL’UN KUŞATILMASI VE KÜÇÜK ŞEHZADE MUSTAFA İSYANI

II. Murad; Bizans’ın şehzadeler eliyle Osmanlı’yı karıştırması ve hasmâne tutumu üzerine, Haziran 1422’de doğrudan İstanbul’a yönelerek surların önüne geldi. Şehri, Yaldızlı Kapı’dan Haliç’e kadar kuşatma altına aldı. Ağustos ayı geldiğinde kuşatmayı daha da şiddetlendirdi. Genel bir hücum emri verilmesinden sonra ok yağmurları kalede bulunanları büsbütün sindirmişti. Çok zor durumda kalan Bizans İmparatoru, II. Murad’ın kardeşi ve Karamanoğullarının yanına sığınmış olan küçük Şehzade Mustafa’nın isyan etmesine yol açan bir girişimde bulundu. Bunun sonucunda Karaman ve Germiyanoğlu kuvvetlerinin desteğinde harekete geçen daha 13 yaşında bulunan şehzadeye bağlı kuvvetler isyana kalkıştı ve Bursa üzerine yürüdü. Ancak şehir halkı ve muhafızlar II. Murad’a bağlılıklarını belirterek teslim olmadılar.

Bu başarısız teşebbüsün ardından Bursa’dan İznik’e geçen Şehzade’nin kuvvetleri İznik’i kuşattıysa da, burada da büyük bir dirençle karşılaştı. Gelişmeler üzerine II. Murad, kan dökülmesini engellemek amacıyla şehrin Şehzade’ye teslimine râzı oldu. Bu gelişmeler İstanbul kuşatmasının kaldırılmasına yol açtı. Bir süre sonra İznik tekrar Osmanlı kuvvetlerinin eline geçti. İsyana teşvik edilen aldatılan Şehzade ise bir incir altında boğularak öldürüldü.2

ANADOLU BİRLİĞİNİ KURMA YÖNÜNDE ATILAN ADIMLAR

II. Murad, babasının aksine sürekli problem çıkaran hattâ taht kavgalarına bulaşma gayretinde olan Anadolu beyliklerinin üzerine gitti. Sırasıyla Aydın, Teke, Menteşe ve Germiyanoğulları beyliklerini tarihten silerek topraklarını Osmanlı Devleti’ne ilhak etti.3

Ayrıca Karamanoğulları ve Candaroğullarını itâat altına alarak onları daha önce Osmanlı’dan aldıkları toprakları iade etmeye mecbur etti. II. Murad, daha sonra yumuşak bir politika izleyerek hem Anadolu beylikleriyle hem de Balkanlarda Bizans ve Eflâk beyleriyle var olan fiilî durumu bozmamaya çalıştı.

RUMELİ’DE FETİHLER VE EDİRNE-SEGEDİN ANTLAŞMASI

Balkanlarda gazâ siyasetine hız verilerek 1430’da Selânik yeniden fethedildi. Aynı amaçla gerçekleştirilen askerî hareketler sonucunda Orta Avrupa’ya doğru önemli ilerlemeler sağlandı. Ancak 1440’ta Belgrat önlerinde uğranılan mağlûbiyet Osmanlıları geri çekilmeye ve Macarlara karşı savunma savaşı yapmaya mecbur bıraktı. Nihayet üst üste uğranılan mağlûbiyetlerin ardından, 1444 yılında Macarlarla Edirne-Segedin Antlaşması yapılmak zorunda kalındı.

On yıl süreli bu antlaşma Osmanlı’nın gücünü iyice sınırlandırmış, Rumeli’de bazı toprakların elden çıkmasına yol açmıştı. Bu askerî başarısızlık II. Murad’ın durumunu sarstı ve iktidardan uzaklaşarak Manisa’ya çekilmek zorunda bıraktı. Klâsik kaynaklar onun tahtı bırakmasını ve bir nevi uzleti tercih etmesini, üst üste uğradığı başarısızlığın getirdiği moral bozukluğuna ve bilhassa çok sevdiği oğlu Alâeddin’in ölümünden duyduğu üzüntüye bağlar. Ancak bu durumun kansız bir iktidar değişikliği olduğu da dikkate değer bir yorumdur. II. Murad’ın, vârisi olduğu tek erkek evlâdını yönetime hazırlama amacıyla böyle bir tercih yaptığı da söylenebilir.

II. Murad’ın kendi isteğiyle tahttan çekilmesi üzerine, Sultan II. Mehmed; henüz on iki yaşında daha çocuk yaştayken tahta çıkmak zorunda kaldı. Ancak haçlılar bu durumu Türkleri Balkanlar’dan atmak için yeni ve kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak gördüler. Bazı kumandanların isteksiz tutumlarına rağmen Papa’nın temsilcisinin ağır baskıları sonucunda Osmanlı’yla yapılan Segedin Barış Antlaşması hıristiyan güçlerce bozuldu. Antlaşmanın bozulması, Osmanlı topraklarına karşı yeni bir haçlı saldırısının başlayacağı anlamına geliyordu.

Nitekim bu önemli gelişme Edirne’deki Osmanlı karargâhında müzâkere edilmiş ve ciddî bir endişe doğurmuştu. Nihayet yapılan toplantıların ardından II. Murad’ın tekrar Edirne’deki ordunun başına çağrılmasına karar verildi. Bu önemli idarî değişiklikte Çandarlı Halil Paşa’nın ısrarlarının etkili olduğu tüm kaynaklarda yer almaktadır. Böylece II. Murad’ın Manisa’daki uzletinden ayrılarak tahtına dönmesi, devletin kısa sürede toparlanmasını sağladı.

VARNA ZAFERİ (1444)

II. Murad; tekrar işbaşına gelmesine sebep olan büyük haçlı tehlikesine karşı süratle hareket ederek, önce Venedik ablukası altındaki boğazlardan Rumeli’ye geçti. Ardından Edirne’ye uğramadan doğruca düşmanın büyük askerî güç sevk ettiği Varna üzerine yürüdü.

Yaklaşık yüz bin kişiden oluşan haçlı ordusuna ünlü Jan Hünyad komuta ediyordu. Macar, Leh, Ulah, İtalyan, Çek, Litvanyalı, Hırvat, Alman ve Fransız askerlerinden oluşan haçlı ordusu doludizgin Varna istikametine doğru akarken, güzergâh üzerinde bulunan Şumnu, Tırnova, Prevadi ve Mihaliç’in müslüman ahâlîsini de zulüm ve işkenceden geçirdi. 9 Kasım 1444’te savaş alanına ulaşan haçlı ordusu, derhâl savaş vaziyeti aldı.

10 Kasım 1444’te Varna şehri yakınında hıristiyanların bütün gurur ve ümitlerini yerle bir eden şiddetli bir savaş oldu. Osmanlı kuvvetlerinin uyguladığı iyi bir savaş plânıyla hıristiyan ordusu kesin bir bozguna uğratıldı ve imha edildi. Macar Kralı Vladislav savaşta maktul düştüğü gibi, bu bahtsız seferin asıl tertipçisi olan Kardinal Cesarini de canından oldu.4

Varna Zaferi Osmanlı’nın Balkanlar’da tutulamayacak bir güç olduğunu ispatladı. Kral Vladislav’ın ölmesinden sonra Lehistan ve Macaristan bir daha birleşmemek üzere ayrıldılar. Kralın eşyalarıyla beraber 250 araba, Osmanlı askerinin eline geçti. Öte yandan Bizans’ın Balkanlar’dan ve Avrupa’dan yardım ümitleri de bu zaferle suya düştü.

II. KOSOVA ZAFERİ (1448)

II. Murad bu zaferden sonra önce Anadolu’da birlik çalışmalarına hız verdi. Daha sonra Arnavutluk bölgesinde İskender Bey’in çıkardığı isyanları yatıştırmak için uğraşmak zorunda kaldı.

Macaristan Kral nâibi ve Macar komutan Jan Hünyad, Varna’nın intikamını almak ve Büyük Macaristan İmparatorluğu’nu kurmak istiyordu. Türkleri Balkanlar’dan kesin olarak atmak ve Türk ilerleyişini durdurmak amacıyla önce İngiliz ve Fransızlar’dan yardım istedi. Ancak iki devletten de olumlu cevap alamadı. Buna rağmen muhârip askerlerden oluşan doksan bin kişilik bir haçlı ordusunu organize etmeyi başardı.

Hünyad öncelikle Varna Savaşı’na haçlıların yanında katılmayan Sırbistan’ı işgal etti. Ardından Tuna’yı aşarak Kosova ovasına geldi. Bu gelişmeleri dikkatle takip eden II. Murad, Arnavutluk’tan çıkarak önce Sofya’ya, ardından da haçlı ordusunun güzergâhını izleterek Kosova meydanına geldi.

İlk olarak an’anelere uyularak barış teklif edildiyse de haçlılar tarafından reddedildi. Artık bir meydan savaşı kaçınılmaz görünüyordu. İlk hücum, Jan Hünyad’ın emriyle başladı. Haçlı ordusu bu saldırıdan beklediği sonucu alamadığı gibi, tekrarlanan diğer hücumları da sonuç vermedi. Nihayet savaşın kaderini, Osmanlı askerlerince başarıyla uygulanan ve sahte ric‘at diye bilinen taktik icabı geri çekilme belirledi. Çekildiği tuzağa düşerek darbe üstüne darbe alan haçlı ordusu, daha fazla dayanamayarak kısa zamanda dağıldı. Büyük bir zafer kazanılmış, düşman kesin bir mağlûbiyete uğratılmıştı. Altmış bin civarında kayıp veren haçlı ordusuna karşılık Osmanlı ordusunun verdiği şehid sayısı sadece on bin kadardı.

1448’deki II. Kosova Zaferi, Osmanlıların Balkanlar’dan kesin olarak atılamayacağını ispatladığı gibi, İstanbul’un fethini yakınlaştıran bir rol de oynamıştır. Bu zaferle beraber 1683 Viyana bozgununa kadar, hücum sırası artık Osmanlılara geçmiştir.

II. MURAD’IN VEFATI

II. Kosova Zaferi’nden sonra Edirne’ye dönen II. Murad, oğlu II. Mehmed’i Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hatun’la muhteşem bir düğünle evlendirdi. (1450)

Düğünün ardından Genç Mehmed ve eşi Manisa’ya gönderildi. Bu arada Bizans İmparatoru ölmüş ve İstanbul’da kimin hükümdar olacağı büyük bir belirsizlik içerisine girmişti. Nihayet II. Murad, Konstantin Dragazez’e destek vererek onun hükümdar olmasını sağladı. Kısa bir süre sonra hastalandı ve Şubat 1451 yılında da otuz yıllık başarılı iktidarının ardından 47 yaşında vefat etti.

Zorlu dönemlerde görev alan II. Murad; Oğuz-Türkmen geleneğini yeniden canlandırmaya, cihad ve gazâ rûhunu ayakta tutmaya itina gösterdi. Ayrıca onun zamanında Türk dili ve kültürünün önemli eserlerinin vücuda getirilmesine ağırlık verildi.

Bunda Timur’un oğlu Şâhruh’un Anadolu üzerindeki nüfûzunu sürdürme eğiliminin de kısmî etkisi olduğu ileri sürülür.

Mercümek Ahmed’in «Kābusnâme» tercümesi, Yazıcızâde Ali Efendi’nin «Tevârîh-i Âl-i Selçuk»u, Yazıcızâde Mehmed Efendi’nin «Muhammediyye»si ve Ahmed-i Bîcan’ın «Envâru’l Âşıkîn» adlı eserleri II. Murad’ın teşvikiyle ortaya çıkmış edebiyat ürünlerimizdendir.
_______________________

1 Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yayınları, s. 211.
2 İsmail Hâmi DÂNİŞMEND, Osmanlı Tarihi, Türkiye Yayınevi, s. 189.
3 Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV, s. 68.
4 Georg OSTROGORSKY, Bizans Tarihi, TTK Yayınları, s. 521.