DUÂ ETMEK NE GÜZEL!

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

«Yâ Rabbî, yâ Rabbenâ…» diye başlayan duâlarımızda öyle çok isteğimiz vardır ki!

«Allâh’ım Sana hamd; Habîb’ine salât, selâm olsun! Ey dilediği her şeyi gerçekleştirme kudretine sahip olan! Bizi kendine lâyık kul, Habîbi’ne lâyık ümmet eyle! Bize Sen’in sevgini ve Habîbi’nin sevgisini ver!..» diye duâlarımıza, önce Allâh’a ve Habîb’ine olan «olması gereken» aşkımızla başlarız. Sonra da sayarız bir bir isteklerimizi…

«Sağlık, sıhhat, âfiyet ver yâ Rabbî!» deriz sağlığın her şeyin başı olduğunu düşünerek…

«Hayırlı yerlerde harcayabileceğimiz, şükrünü edâ edebileceğimiz, israf etmeyeceğimiz, helâlinden, hayırlı bol kazançlar ver!» diyerek rızık isteriz sonra da, şu dünyada rızıksız da yaşanmayacağının farkında olarak…

«Bedenen, aklen, dînen, rûhen hayırlı, sağlıklı, sıhhatli iki dünyada da yüzlerimizi güldürecek evlâtlar nasip eyle!» şeklindeki duâmızla gözümüzün nûru evlâtlarımızı da Allâh’ın korumasına havale ederiz.

«Memleketimize hayırlı sahipler ihsan eyle! Zalimleri başımıza musallat etme, zalimlere fırsat verme! Ülkemizdeki ve bütün dünyadaki ümmet-i Muhammed’e birlik-beraberlik, dirlik-düzenlik nasip eyle! Sen bizlere basîret, firâset ver, hayrı söylet, hayrı işlet!» şeklinde yalvararak ümmet olma şuurumuzu da diri tutarız.

«Bizim görüp göremediğimiz kazalardan, belâlardan, âfetlerden Sen bizleri muhafaza buyur! Bu dünyadan göçüp gidenlere rahmet et, merhamet et! Geride kalan bizlere hayırlı, güzel uzun ömürler, hayırlı, güzel ölümler ver! Kabir azabından, kıyâmetin dehşetinden, cehennem ateşinden Sana sığınırız, Sen bizleri muhafaza buyur Allâh’ım!» şeklinde devam ederek sayar da sayarız isteklerimizi…

Bir de günlük telâşlarımız içinde sık sık istediklerimiz vardır Rabbimiz’den;

«Allâh’ım şu otobüs gelsin!», «Allâh’ım inşâallah ona bir şey olmamıştır!», «Allâh’ım inşâallah imtihanım-yolculuğum-günüm güzel geçer!», «Allâh’ım inşâallah yemek yanmamıştır!», «Allâh’ım inşâallah hasta olmam!» gibi…

Ne çok isteğimiz var yâ Rabbî! Sen ne kadar büyüksün, biz ne kadar âciziz! İyi ki inandığımız, bağlandığımız, güvendiğimiz bir Yaratıcımız var! Allah esirgeye ya inanmasaydık, ya elimizi, gönlümüzü O’na açarak duâ etmekten herhangi bir sebeple âciz olsaydık! Biz duâ etmesini seviyoruz, Allah da kendisinden istenilmesini… Bu ne muhteşem bir şuur!

Modern şehrin gürültüsünde, karmaşasında rûhun huzuru yakalaması daha da güçtür. Bu yüzden günümüz insanı duâya daha çok ihtiyaç duymalıdır, duâya daha çok yönelmelidir. Bilgi, entelektüel aklı beslerken; inanç ve duâ, rûhumuza ışık tutar… Gönülden gelen her şey; bazen bir istek, bir dilek, bir serzeniş, bir dert, bir fısıltı, bir inilti, bazen de gözyaşı olarak Allâh’a arz edilince insan pozitif enerjiyle şarj edilmiş gibi olur. Çünkü duâ hâlinde gönlün Allah’la olan bağı hatırlanır, güçlenir ve bu bağla birlikte enerji (feyz) akışı gerçekleşir.

Duâdan yani Allah ile bağ kurmaktan uzaklaşıldıkça, aç kalan mânevî yön; akıl ne kadar gelişirse gelişsin insanı «insan» yapamayacaktır. Nitekim çağımızda nice entelektüel zekâsı gelişmişlerce yaşanan rezilliklerin asıl sebebi, Allah ile olan bağların zayıflamasıdır. Duâdan uzaklaşıldıkça Allah unutulur, O unutulunca da ahlâk, erdem, fazîlet, değerler unutulur…

Allâh’ı gerçekten sevenler için duânın kabul olup olmaması diye bir konu da yoktur. Duânın sonucuyla ilgilenmez onlar. Sadece duâ hâlindeyken hissettikleri huzur, şimdinin tabiriyle pozitif enerjidir onları ilgilendiren. Hem zaten mutlak iyi, mutlak güzel, mutlak cömert olan Allah; istenileni hayırlıysa verecektir. Sonuçlara teslim olmasını bilebildikten sonraysa verilmeyen şeyler hayırlı olmayanlardır.

“Ben, kulumun zannı üzereyim.” hadîs-i kudsîsi de O’nun bize rahmetiyle tecellî edeceğinin bir delilidir, biz ümit etmesini bilebildikten sonra.

Batıda binlerce hasta üzerine yapılan duâ gerçeğini gösteren araştırmalar; hangi dîne mensup olursa olsun, şu kâinatı Yaratan’a yönelerek yapılan duâlarda, isteyenin karşılık bulduğunu, çalana kapının açıldığını ispatlar. Hattâ uzakta birine yapılan gıyâbında duâların bile etkili olduğunu gösteren deneyler vardır. Entelektüel zekâyı ön plâna çıkaranlar da bu istatistiklerden sonra, duâ ve mânevî güç gerçeğine yönelmeye başlayarak, alternatif tedavi yöntemlerine de eğilmişlerdir.

Halktan birine duâ, el açıp yalvarmak iken; ârif olana namaz da oruç da sadaka da hac da güzel davranışlar sergilemek de duâdır. El açarak gönlü Allâh’a bağlamakla, yukarıda sayılan ibâdet ve güzel davranışlarla gönlü Allâh’a bağlamak arasında bir fark yoktur. Hattâ ikinci gruptakiler daha zordur. Çünkü orada duâ hâlinin tüm davranışlara hâkim olması söz konusudur.

Bir de sözle ve ibâdetle yapılan duâdan başka, amelle yapılan duâlar vardır ki; çiftçinin tarlasını sürmesi buna en bariz örnektir. Toprağı sürmek, ders çalışmak, doktora gitmek de bir duâ biçimidir.

Hem ârif hem âkil hem de âşık olanların duâsı her çeşit duâyı içine almalıdır. Elinden geleni yapma konusunda öz güveni yüksek, el açıp yalvarma konusunda âciz, ibâdetler konusunda da ümitvar duygularla yapılan duâlar en çok pozitif enerjiyi, feyzi insana yükleyecek duâlardır.

İyi ki Sana inanıyoruz, iyi ki Sana el açıp yalvarıyoruz, iyi ki Sen varsın yâ Rabbî!