İLK GÜNAH, İLK SÜRGÜN

M. Faik GÜNGÖR m.f.g.023@hotmail.com

Dağ üstüne dağ gibi artar korkum, telâşım,
Kime açılır kapı, kimler girer içeri…
Düşünce girdabında kaynıyor beynim, başım,
Çeken yok mu zihnimden şüphe paslı hançeri?..

Doğan her canlı ölür, çürür nesne sonunda,
Bulunmaz geçer akçe, hoş bir sadâdan gayrı…
Kalmaz annede şefkat, biter hükmü onun da,
Dokunmaz hiç kimseye kimsenin zerre hayrı…

Çığlık çığlığa âlem, büyük-küçük demeden,
Kaç gözyaşına yeter, minik elma şekeri…
Mârifet niyazdadır, şükürdedir yemeden,
Tesbih çekmeye namzet uçurumdan tekeri…

Keklik, boz kayalarda; gül, dikenler içinde,
Balık, denizde büyür; yarasa, gecelerde…
Düş peşine âlimin olsa da ilim Çin’de,
Saklı durur define bâkire hecelerde…

Gurur, kibir alçaltır; büyümek için eğil,
Rehber edin kendine Hattab oğlu Ömer’i…
Engeller sarp ve çetin ama aşılmaz değil,
Damlanın sabrı deler, kurşun delmez mermeri…

İlk günah işlenince, ilk sürgünden bugüne,
Var mı dünyada mukim? Herkes burda seferî…
Küser elbet tebessüm, gençliği alan düne,
Nerde bulsun ihtiyar yıllarda yiten feri?..