GÜNEŞİN ÜŞÜDÜĞÜ «AN»LAR

Servet YÜKSEL servety@t-online.de

Bir sefer ki, menzilimde öteler,
Boynuma dolanmış kolu yolların…
Adım adım bilinmezi besteler,
Uçurummuş sağı-solu yolların…

Yolların da kaderini yazarlar,
Her durakta başka hasret pazarlar,
O dostu ararmış şaşkın nazarlar,
Ufuklarda açar gülü yolların…

Hani yoldaş, herkes kendi derdinde,
Hiç baktın mı yüreğimi yardın da?
Gözyaşı var gidenlerin ardında,
Korunu gizlermiş külü yolların…

Kahır galip, vîran etti hanları,
Güneşlerin üşüdüğü anları,
Gurbetlerde yitirdiği canları,
Bir bilsen ah, Anadolu yolların…

Uyu gölgesinde bir kara taşın,
Gün oldu, dünyaya sığmadı başın,
Kulağımda nal sesleri geçmişin,
Zaman örtündüğü çulu yolların…

Her gece kanıyor, bu yara derin,
Bir güvercin kanadında haberin,
Kim anlar ki böylesini kederin?
İpekti nâmesi, pulu yolların…

Türkü diye derildiği olurmuş,
Bir an gelir, dürüldüğü olurmuş,
Yüze, göze sürüldüğü olurmuş,
Aşığı incitir tülü yolların…

Ayrılık nârına daldın ey yolcu!
Rüzgârlardan selâm saldın ey yolcu!
Akşam oldu, nerde kaldın ey yolcu!?.
Dağarcığı hüzün dolu yolların…

İçimde dövünüp durur o çağrı,
Delik-deşik olmuş dağların bağrı,
«Yol» dediğin ezel-ebed bir ağrı,
Revâ mı yorması kulu yolların?..

Bir imtihan yeri dünyamız bizim,
Daha yorulmadı rüyamız bizim,
Sonsuzluk sevdası hülyamız bizim,
Garibi olsak da ulu yolların…