«KORK, ALLAH’TAN KORKMAYANDAN»

H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

Bilmem farkında mısınız; Allah korkusundan daha az bahseder olduk. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerim’de Allah korkusuna büyük bir ehemmiyet verildiğini biliyoruz. Takvâ, haşyet ve havf kelimeleri ve bu köklerden türeyen kelimelere çok sık rastlıyoruz.

Hem Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok sûresinde; kıyâmet sahneleri, geçmiş milletlerin helâki, mahşer manzaraları gibi ürkütücü konulardan, korku duygusunu uyaran bir üslûpla bahsediliyor. Vahyin bir maksadının «müjdelemek» olduğu gibi bir maksadının da «korkutmak» olduğu açıkça belirtiliyor zaten.

Fakat bizler son zamanlarda bu konuda çekingen davranıyoruz. Çünkü hâkim kültür hepimize «korkutma yoluyla terbiye etmenin yanlış olduğu» fikrini telkin ediyor. Bizler de kendi medeniyetimizin terbiye usûlüyle yeni moda eğitim metotları arasında bocalıyor, hangisinin doğru olduğu konusunda tereddüde düşüyoruz.

Acaba ne yapmamız lâzım?

Çocuklarımızı terbiye ederken; onlara günahtan, cezadan bahsedelim mi, bahsetmeyelim mi?

Onları uygun olmayan davranışlardan vazgeçirmek için uyarmayalım mı? Uyarılarımızı yeterince dikkate almazlarsa hiç kınamayalım mı? Birtakım müeyyideler uygulayabilme hakkımızı saklı tuttuğumuzu belli edip, korkutmayalım mı?

Modern psikoloji ilminin ortaya koyduğu «eğitim hataları» listesine bakacak olursak, onları bırakın korkutmayı, tenkit bile etmemeliyiz!

Gerçekten de eğitim sahasındaki modern anlayış, ebeveynlerin, öğretmenlerin, idarecilerin elini-kolunu öyle bağlıyor ki çocuklara;

“Bu yaptığın doğru değil, yanlış…” demek onları yargılamak oluyor.

“Bunu yaparsan sonucu iyi olmaz.” demek korkutma ve tehdit sayılıyor.

Hattâ tatlı dille;

“Senin gibi akıllı bir çocuğa böyle bir hareket yakışıyor mu? Hâlbuki şöyle yapsaydın ne güzel olurdu.” demek bile nutuk çekmek olarak görülüyor.

“Aman korkutmayalım, sevdirelim!” kervanına katılan din eğitimcileri de;

«Ben’den (azametimden, azabımdan) korkun / Ben’den (yani azabımdan) sakının!» mealindeki onlarca âyete1 rağmen, Allah korkusunu eğitimden tamamen dışlamaya çalışıyorlar.

“Peki, ne yapacağız o zaman?” diye sorarsanız; «kayıtsız şartsız sevgiden», «hoşgörüden», «özgür yetiştirmekten» bahsediliyor.

Modern kültür; ferdiyetçi-hazcı bir dünya görüşü üzerine kurulu olduğu için, hoşa gitmeyen her şeyi hayatın dışına çıkarmak istiyor. Korku, üzüntü, pişmanlık gibi hoşa gitmeyen duyguları terbiye için bile olsa kullanmaktan kaçınıyor.

Belki birçok kişi; «Ne de olsa onlar ileri toplumlar. Bütün ilim dallarında çok çeşitli araştırmalar yapıyorlar. Muhakkak ki bir bildikleri vardır.» diye düşünüyorlar.

Gerçekten de batıda hemen her sahada çok araştırmalar yapılıyor. Deney ve gözlemden istatistiğe çok çeşitli araştırma yöntemleri kullanılıyor. Ve görülüyor ki, çocuklara birtakım kurallar da koymak gerekiyor.

Okulda ve insanlarla münasebetlerinde başarılı olan çocukların aileleri incelendiğinde, onların çocuklarına birtakım kurallar koyan ve onlardan bazı davranışlar bekleyen ebeveynler oldukları görülüyor.2 Buna mukabil çeşitli suçlar işleyen çocukların aileleri incelendiğinde ise çocuklarını kontrol etmekten âciz, davranışlarına engel olamayan ebeveynlerle karşılaşılıyor.3

Araştırmalar bununla da sınırlı değil. Bilim adamlarının, toplumda «psikopat» diye bilinen, yani hiç utanmadan, sıkılmadan, soğukkanlılıkla suç işleyen ve yaptıklarından en ufak bir pişmanlık da duymayan kişilerin beyninde yaptığı araştırmalarda şu sonuçlara ulaşılmış:

“Psikopatların beyninde, ya beyin hasarı veya şartlandırma (yani terbiye maksadıyla korkutma) eksikliği sebebiyle korku, üzüntü, utanma gibi duyguların hissedilmesini sağlayan mekanizma yeterince çalışmıyor.”4

Aslında bu araştırma sonuçları, bir gerçeğin altını çiziyor:

Modern kültür her ne kadar korku, üzüntü, utanma, pişmanlık gibi acı veren duygulardan kaçınsa da aslında beynin olgunlaşmasında bu duyguların da bir yeri ve değeri var. Bu sebepten ruh sağlığı ve şahsiyet tekâmülü için bu duyguların da hissedilmesi gerekiyor.

Demek ki çocuklarını terbiye eden, bunun için de çocuğuna;

«Eğer sevilmek istiyorsa bazı şartlara uyması gerektiğini, yoksa bazı müeyyidelerle karşılaşabileceğini» söyleyen/hissettiren anne-babalar kötü bir şey yapmış olmuyorlar. Aksine çocuklarının beyninin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlamış, korkulacak bir şeyden korkmayı, üzülmeyi ve pişman olmayı gerektiren şeylerden pişman olmayı öğretmiş oluyorlar.

Aslında mesele biraz da adresi doğru tespitte…

Kur’ân-ı Kerim de, korkutmayı ve müjdelemeyi adreslerine yönlendiriyor. Yanlış inanç ve davranış ehli; cehennem, iki dünyada rezillik ve gazab-ı ilâhî ile korkutuluyor. Doğru istikamette olanlar da müjdeleniyor, onlara korku ve hüzün olmayacağı bildiriliyor.

Özetle, yanlış davranış uyarıyı, hatırlatmayı; doğru davranış da tebrik ve takdiri hak ediyor.

Yanlışa, günaha, tehlikeye karşı korku mekanizması geliştirilmeden yetişen psikopat kişilikleri, durdurabilirse, yine bir nebze kanun korkusu durdurabiliyor.

Fakat psikologlar; psikopatların pek azının kanunla yasaklanan suçlar işleyerek yakalandığını, pek çoğunun ise kanunların konusu olmayan türde eziyetlerle çevrelerindeki insanlara acı çektirdiklerini bildiriyorlar. Hattâ toplumda her yüz kişiden beşinin psikopat olduğu bildiriliyor. Yani bugün dünyada milyonlarca insan; başkalarına eziyet etmekten çekinmeyen, sebep olduğu acılar için üzüntü duymayan kişilerden eziyet çekiyor.

Aslında psikopat kelimesine çok âşinâ olmasak da bizler bu insan tipine ne yazık ki pek de yabancı değiliz artık. Gün geçmiyor ki haberlerde;

“Karısını on yerinden bıçakladı.”, “Hapisten çıkan sabıkalı aynı aileden sekiz kişiyi öldürdü.” gibi felâketler duymayalım. Bunların yanında bir o kadarının da evlerinde aile fertlerine, işyerinde iş arkadaşlarına acımasızca muamelelerde bulunduklarını da duyuyoruz. «Bir insan bunu nasıl yapabilir?» diye şaşırıp kaldığımız işler oluyor her gün pek çok evde…

Meseleye din eğitimi açısından baktığımızda, bütün bu tüyler ürpertici vahşet;

“Kork, Allah’tan korkmayandan; korkma Allah’tan korkandan!” sözüyle en net şekilde açıklanabilir. Belki batılı sistemlerin kurtulmaya çalıştığı bütün lüzumsuz beşerî korkuları silen ve yerine anlamlı, lüzumlu bir duyguyu koyan takvâyı, yani Allah korkusunu ortadan kaldırmış bir topluma, cinayet yağıyor, gasp yağıyor, zulüm yağıyor, âdeta lânet yağıyor.

Bütün bu manzara sayesinde Rabbimizin terbiye sisteminde korkutmaya da yer verilmesinin bizler için ne büyük bir nimet olduğunu fark ediyoruz.

İnsanları daha iyiye götürmek için var olan eğitim, insanlığın korkunç bir kâbusu olmamalı değil mi?
_______________

1 el-Bakara, 40, 41, 150, 197; Âl-i İmrân, 175; el-Mâide, 3, 44; en-Nahl, 2, 51; el-Mü’minûn, 52; ez-Zümer, 16; Ayr. Bkz. el-Mâide, 23; el-En‘âm, 51; er-Ra‘d, 21; en-Nahl, 50; el-İsrâ, 57; el-Enbiyâ, 49; el-Mü’minûn, 57; en-Nûr, 37; el-Ahzâb, 37; eş-Şûrâ, 18; et-Tûr, 26; ez-Zâriyât, 37; el-Meâric, 27; el-Müddessir, 53; el-İnsân, 7.
2 Weiner B. (1982) Child and Adolescent Psychopathology John Wiley-Sons. Inc.
3 Rutter M. (1981) Epidemiological Longitudinal Strategies and Causal Research in Child Psychiatry. Jour. Am. Acad. Child Psychiatry, 20. 513-544.
4 Psikopatın Kimliği Beyninde; Yusuf Ziya AY / İ.Ü. İletişim Fak. Öğr. Gör.