BEZM-İ ÂLEM VÂLİDE SULTAN VE VAKIF GUREBÂ

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

Hayatı hakkında oldukça az bilgi bulunan Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1805-1810 yılları civarında doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Sultan II. Mahmud’un zevcesi olan Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın, bir Gürcü kızı olduğu belirtilir. Akıllı, şefkatli, ince ruhlu bir kadın olan Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, 15-16 yaşlarında iken Şehzade Abdülmecid’i dünyaya getirerek, «İkinci Kadın»lığa yükselmişti.

Şehzade Abdülmecid’in, 30 Haziran 1839’da babasının vefatı üzerine henüz 16 yaşında iken tahta çıkmasıyla Bezm-i Âlem Sultan 32 yaşında «Vâlide Sultan» unvânını kazandı. Oğluna çok düşkündü. Padişahın yurt içi seyahatleri sırasında saray ve devlet işleriyle ilgilenir; gerektiğinde devlet adamlarına emir ve talimat verir, oğluna mektuplar yazar ve hükûmette olan biteni en ince teferruatına kadar bildirirdi.

GUREBÂ-İ MÜSLİMÎN HASTAHÂNESİ

Bezm-i Âlem Vâlide Sultan; hem akıllı, hem de şefkatli, hayırsever ve cömertti. Dünya hırslarından kendini alıkoymaya muvaffak olmuş bir Osmanlı hanımefendisiydi. Yaptırmış olduğu vakıf eserlerinin başında, İstanbul’un Fatih İlçesi Yenibahçe semtinde inşa ettirdiği «Gurebâ-i Müslimîn Hastahânesi»1 gelir. 1826 yılında İstanbul’da çok etkili olan kolera ile 1843 yılında baş gösteren çiçek hastalığı salgınlarının, bu hastahânenin kuruluşunda önemli rolü olmuştur. Zira bu tarihlerde şehirde faaliyet gösteren Fatih ve Süleymaniye Dârüşşifâları hem teknik açıdan, hem de sınırlı yatak sayısı bakımından bu hastalıklarla mücadelede yetersiz kalmışlardı. Tamamlanması yıllar alan hastahâne, 2 Nisan 1845 günü Cuma namazını müteakip, yanındaki cami ve çeşme ile birlikte hizmete açıldı. Açılış merasiminde; Cuma namazını Fatih Camii’nde edâ eden Sultan Abdülmecid ile şeyhülislâm, sadrazam, vükelâ, ulemâ ve memurîn de hazır bulunmuşlardı.2

Hastahânenin ilk adı «Bezm-i Âlem Gurebâ-yı Müslimîn Hastahânesi» iken, bu isim zamanla «Vâlide Sultan Hastahânesi» veya «Bezm-i Âlem Hastahânesi» şekline çevrildi. Yakın zamanlarda ise sadece «Gurebâ» ya da «Vakıf Gurebâ Hastahânesi» adlarıyla söylenir oldu.

KİMSESİZ MÜSLÜMANLAR İÇİN

Osmanlılarda o zamana kadar sağlık kurumlarına «Dârüşşifâ» veya «Bîmârhâne» gibi isimler verildiği hâlde, «Gurebâ Hastahânesi» ismi, ilk defa Sultan II. Mahmud devrinde Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Camii şadırvan avlusunda açılan geçici hastahâne için kullanılmıştı. Bu bakımdan «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Hastahânesi», İstanbul’da yapılan ikinci «Gurebâ Hastahânesi»dir. Hastahânenin o günün şartlarında gürültüden uzak, sakin bir köşede ve suyun kolayca ulaşabileceği bir bölgede inşa edilmesi, civar yerlere göre çukurda yapılması fikri; o devir göz önüne alındığında fevkalâde bir düşünceydi.

***

Hastahânenin, vakfiyenin düzenlenmesinden önce hazırlanan ve kurumun iç idaresini belirleyen hususî bir nizamnamesi vardı. Devrinin anlayışına göre kusursuz bir şekilde hazırlanan nizamname, modern tıbbın birçok görüşünü ihtivâ etmekteydi. Meselâ; bulaşıcı hastalıklarla diğer hastalıklara ait koğuşların birbirlerinden ayrılması düşüncesi bunlardan sadece birisidir. Hasta kabul şartları da esaslı bir şekilde tanzim edilmişti. Meselâ, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olanların hastahâneye alınmaları kesin olarak yasaklanmıştı. Aynı nizamnamede, hastahânenin günlük masrafları arasında yer almayan birçok gıdanın, lüzumu hâlinde doktorlar tarafından satın alınmasını emreden maddeler vardı. Ayrıca hastahâne, adından da anlaşılacağı üzere, sadece müslüman kimsesizlerle fakirlere mahsustu.

Kuruluşunda 201 yataklı olan hastahânenin ilk kadrosu 54 kişiden meydana geliyordu. Bu sayı, klâsik Osmanlı dârüşşifâları personelinin hemen hemen iki katıydı. Hastahânede 12 hasta koğuşunun dışında, bir eczane ile doktorlara, cerrahlara, idarecilere ait odalar da bulunuyordu.3

TANESİ BİR ALTINA
DAHÎ SATILSA!

Vakfiyenin başında, hastahânenin kimsesiz müslümanlara tahsis edildiği birkaç defa vurgulanmış, kimsesiz ve fakirlere ücretsiz bakılması istenmiştir. Bu durum, günümüze kadar gelen vakıf şartlarının esasını meydana getirmektedir. Nizamnameye göre, hastaların beslenmesi hususu tamamen hekimlere bırakılmıştı.

Vakfiyede, hastaların yiyeceklerinden tasarruf yapılmaması, onlara et ve benzeri besleyici gıdaların özellikle verilmesi ve tanesi bir altın liraya satılsa dahî mutlaka limon alınması gerektiğinin ifade edilmesinden, hastaların ihtiyaçlarının karşılanması hususunda son derece titiz davranıldığı anlaşılmaktadır.4

ASLÎ YAPISI KAYBOLDU

Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, kurduğu hastahâneye, zengin gelirli pek çok vakıf tahsis etmişti. Bunların arasında meralar, tarlalar, dikili araziler, zeytinlikler, dikili bağ ve meyve ağaçları, ev ve hanlar, çiftlikler, su değirmeni ve göl bulunmaktadır. Meselâ Edremit’te, hastahâneye gelir temin etmek amacıyla vakfedilen zeytinlikte toplam 25.241 ağaç bulunduğu belirtilmiştir.5

***

Hastahâne binası, yapılışından günümüze pek çok onarım geçirmiş, bu onarımlarda yapılan ekler ve yenilenen bölümlerle orijinalliğini büyük ölçüde kaybetmiştir.

1864 yılında, yani açılışından 11 yıl sonra ilk tamiri gören hastahâneye, hasta talebinin fazlalığı üzerine 1893’te yeni koğuşlar eklenmiş, ayrıca o zamana kadar kullanılan yağ kandilleri de kaldırılarak havagazı tesisatı ilâve olunmuştu. Hastahâne, XX. yüzyıl başlarında artık ihtiyacı karşılayamayacak hâle gelmiş, bunun üzerine 1910 yılında 110 bin altına mal olan sekiz adet yeni bina inşa olunmuş, bu binalar 1933’te -Mekteb-i Tıbbiyye’nin Haydarpaşa’dan nakli üzerine- İstanbul Üniversitesine verilmişti.

Hastahâne ancak 1956’da, her yönüyle Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş, resmî adı «Vakıf Gurebâ Hastahânesi» olmuştu. 1986 yılında genel bir restorasyona tâbî tutularak yenilenen hastahâne, hâlen «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Eğitim Hastahânesi» adıyla hastalara şifâ vermeyi sürdürmektedir.

HASTALARIN NAMAZLARINI DA DÜŞÜNDÜ!

Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın, Gurebâ Hastahânesinin yanı başında yaptırdığı eserlerden biri de «Gurebâ Hastahânesi Camii» veya «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Camii»dir. Caminin en önemli mimarî özelliği, yanındaki hastahânenin içinden merdivenle çıkılan ve hastaların da cemaate katılmalarına imkân veren 20 metrekarelik üçüncü bir mahfilin bulunmasıdır. Camiin hastahâne yanında inşa edilmesinin başlıca sebebi; hastahâne çalışanlarıyla hasta sahiplerinin, ziyaretçilerin ve durumu uygun olan hastaların namazlarını kılabilmelerine, doktorların ve diğer sağlık personelinin Cuma namazlarını hastahâneden uzaklaşmadan edâ edebilmelerine imkân sağlamaktı.6

***

Hayatını hayır ve hasenâta adayan bu şefkatli sultanın vakıf hizmetleri bunlarla sınırlı değildir. İstanbul Dolmabahçe’de «Dolmabahçe Camii» adıyla tanınan «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Camii» ile Cağaloğlu’nda «Cağaloğlu Anadolu Lisesi» olarak faaliyet gösteren «İnâs Sultânîsi»7 de onun yaptırdığı eserler arasındadır.

***

Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, geçirdiği uzun bir hastalık döneminin ardından, 2 Mayıs 1853 gecesi henüz genç sayılabilecek bir yaşta (43) Beşiktaş Sahil Sarayı’nda ebedî âleme intikal etti. Cenazesi, Dîvanyolu’ndaki Sultan II. Mahmud Türbesi’ne, sevgili zevcesinin yanına defnolundu. Rûhu şâd olsun…

________________________

1 Fakir ve kimsesiz müslümanlar hastahânesi…
2 M. Hüdai ŞENTÜRK, «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın Hayatı ve Hayır Eserleri», İstanbul Araştırmaları, İstanbul, 1998, s. 19.
3 Şentürk, agm., s. 20-22.
4 Âsaf ATASEVEN, «Gurebâ Hastahânesi», DİA. İslâm Ans., İstanbul, 1996, c. 14, s. 203.
5 Prof. Dr. Âsaf ATASEVEN, «Bezm-i Âlem Vâlide Sultan», Boğaziçi Dergisi, İstanbul, 1985, sa. 31, s. 24.
6 M. Hüdai ŞENTÜRK, «Gurebâ Hastahânesi Camii», DİA. C. XIV, İstanbul, 1996, s. 204-205.
7 İstanbul Kızlar Sultânîsi… (eski İstanbul Kız Lisesi binası)