KÖSEM SULTAN VE ÇİNİLİ CAMİ KÜLLİYESİ

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

Kösem Sultan; 1623’te on iki yaşındaki oğlu Murad Han’ın (IV. Murad) cülûsuyla birlikte devlet idaresine hükmetmeye başlamış, bu hâkimiyetini kısa aralıkların dışında, diğer oğlu Sultan İbrahim ve torunu IV. Mehmed zamanında da senelerce (28 yıl) sürdürmüş olan, Osmanlı hanedan tarihinin en namlı vâlide sultanıdır. Kaynaklarda hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur; ailesinin kimliği, saraya ne zaman ve nasıl alındığı konusundaki malûmat kesin değildir. Ortodoks bir papazın kızı olduğu ve büyük bir ihtimalle Bosna taraflarından getirildiği ileri sürülür. Batılı kaynakların ekserîsinde güzelliğinden ziyade zarâfeti, câzibesi ve nezâketiyle dikkatleri üzerinde topladığı söylenir. Doğumunun 1589 olabileceği ifade edilir.

Tarihî belgelerde Kösem’le birlikte Mahpeyker adı da görülür. Haremde kendisine Mahpeyker adı verildiği, Kösem isminin ise, lakap olduğu anlaşılmaktadır. Kösem adının, «koyun sürüsü önünde giden koç» anlamına geldiği, bu lakabın onun liderlik vasfına işaret ettiği belirtilir. Mahpeyker, hareme alınır alınmaz Sultan I. Ahmed’in dikkatini çekmiş, kısa zamanda kıdemli hasekileri geride bırakıp, sarayın en nüfuzlu kadını mevkiine yükselmişti.

1612’de Murad’ı (IV. Murad), ardından Süleyman’ı, 1615’te İbrahim’i, sonra da Şehzade Kasım’ı dünyaya getirmesi itibarını giderek artırıyordu.

İKTİDAR ÇEKİŞMESİNDE ACI SON!

Kösem Sultan, I. Ahmed’in 1617 yılında hummaya yakalanarak genç yaşta vefat etmesi üzerine (28) saray geleneklerine göre Eski Saray’a gönderilmiş, tahta I. Ahmed’in oğlu I. Mustafa geçmişti. I. Mustafa’nın iki saltanatı ile II. Osman’ın padişahlığı döneminde Eski Saray’da altı yıl idareden uzak kalan Mahpeyker Sultan, on iki yaşındaki oğlu Murad’ın (IV. Murad) 10 Eylül 1623’te tahta cülûsuyla vâlide sultan olmuş; henüz devleti idare edecek yaşta bulunmayan oğlu adına ülke idaresine el koymuştu. Vâlide sultanın, bu büyük nüfuz ve iktidarı, IV. Murad’ın idareyi tamamen eline almasına kadar sürmüş, fakat kudretinin etkisi, padişahın iktidarı kontrol edişine kadar devam etmişti.

Kösem Sultan’ın devlet idaresindeki gücü, IV. Murad’ın 1640’ta vefatı ve İbrahim’in cülûsundan sonra yeniden arttı. Ana-oğul arasındaki iktidar çekişmesi, Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi ve on gün sonra da öldürülmesi ile son bulmuştu. Kösem Sultan, tahta geçen torunu Mehmed’in (Avcı Mehmed) çocuk yaşta oluşu ve annesi Hatice Turhan Sultan’ın genç ve tecrübesizliği sebebiyle, iktidara yeniden sahip olmuş, ülkeyi dilediği gibi idare etmeye başlamıştı. Fakat bir müddet sonra, Turhan Sultan da padişah annesi olarak devlet idaresine karışmaya başladı; genç hanım, Saray Ağaları’na dayanarak yönetimde bir denge kurmayı başarmıştı. Vâlide-i Muazzama ile Vâlide Turhan Sultan arasındaki bu amansız iktidar çekişmesi Kösem Sultan’ın mağlûbiyetiyle neticelendi. Vâlide Mahpeyker Sultan, dairesi basılarak Turhan Sultan taraftarı Enderun ağalarının mârifetiyle öldürüldü. (3 Eylül 1651) Büyük vâlidenin cenazesi eşi Sultan I. Ahmed’in Sultanahmet’teki türbesine defnedildi.

YARDIMSEVER BİR ŞAHSİYET

Kösem Sultan’ın siyaseten zararlı görünen bu iktidar hırsının yanında pek çok iyilik ve hayrâtı da vardı. Yerli ve yabancı bütün kaynaklarda iktidar sevdalısı ve muhteris bir şahsiyet kabul edilen Mahpeyker Vâlide Sultan; dindar, merhametli ve yardımsever kişiliğiyle de dikkatleri üzerinde toplamakta, bunun neticesi; hakkında hüküm verilmesinde tereddütler yaşanan bir sultan portresi çizmektedir.

Her sene Receb ayı gelince kıyafet değiştirerek hapishaneleri dolaşır, hediyeler dağıtır, borç yüzünden hapse düşenlerin borçlarını öderdi. Fakir kızları ve hizmetindeki câriyeleri birkaç sene çalıştırdıktan sonra, çeyiz, mücevher ve bir miktar akçe vererek evlendirir; bununla da kalmayarak damada uygun bir mansıp verirdi.1

«Sâdât ulûfesi» adıyla tesis ettiği hayır işinden 200 fakir faydalanırdı. Hac yolundaki hacıların su ihtiyacının giderilmesi, Haremeyn’de fakirlere yardım edilmesi ve burada Kur’ân okutulması için dahî vakıflar tesis etmişti.2

İnşa ettirdiği vakıf ve hayır eserlerinin başında Üsküdar’daki Çinili Camii Külliyesi gelir. 1640’ta tamamlanan ve geniş bir sahaya yayılan bu yapı grubunda; cami haricinde medrese, sıbyan mektebi, dârulhadis, çeşme, sebil ve çifte hamam da yer alır. Vâlide sultan, Üsküdar’da inşa ettirdiği Çinili Cami Külliyesi’nin yanı sıra, Boğaziçi’nde Anadolu Kavağı mescidini (1623), Çakmakçılar Yokuşu Mercan Çarşısı’nda Büyük Vâlide Hanı ve mescidini,3 Sultan Selim civarında Vâlide Medresesi mescidi ve çeşmesini de yaptırmıştı. Ayrıca Şehremini, Yenikapı ve Beşiktaş’ta (1645) çeşmeler inşa ettirmiş, Abdülmecid Şeyhî Efendi’nin Eyüp’teki türbesini ihyâ etmişti.4

Vâlide sultan, Anadolu toprakları dışında Eğriboz, Midilli, ve Kıbrıs gibi yerlerde de vakıflar tesis etmiş, Livadya yakınlarında köprü, Kahire’de su terazisi yaptırmıştı.

KÖSEM VÂLİDE SULTAN CAMİİ

Çinili Camii Külliyesi, Haliç’i Boğaz’ı, Marmara’yı kuşbakışı gören bir tepenin yamacına kurulmuştur. Evliyâ Çelebi camiyi, «Kösem Vâlide Sultan Camii» adıyla anmaktadır. Külliye, Sultan IV. Murad’ın hassa baş mimarı Kasım Ağa tarafından inşa edilmiştir. Çinili Camii, kare plânlı ve tek kubbelidir. Caminin düzgün kesme küfeki taşından yapılmış olan tek minaresi, yapının kuzeybatı köşesine dışa taşkın olarak yerleştirilmiştir.

Son cemaat yerinin duvarı devrinin en güzel çinileriyle kaplanmıştır. Ancak çinilerin bir kısmı zamanla dökülünce, bunlardan bazısı pencere alınlıklarına gelişigüzel yerleştirilmiştir. Bu bölümdeki benzersiz çinilerin varlığı ve ahşap çatının oturduğu mermer sütun aralarının demir şebekeyle kapatılmış olması son cemaat yerine ikinci bir mekân hissi kazandırmaktadır.5

17. yüzyıl çiniciliğimizin en nefis örnekleri âdeta bu şirin mâbedde sergilenmiş gibidir. Caminin bütün duvarları, üst sıra pencerelerinin altlarına kadar Kütahya çinileriyle kaplıdır. Motiflerde natüralist olarak lâleler, karanfiller, şakayıklar, sümbüller, narçiçekleri, bahar dalları; stilize olarak da hatâî, rûmî, palmet ve bulut motifleri görülmektedir. Renk olarak beyaz, lâcivert, mor, firûze, kobalt mavisi, yeşil ve kahverengiye yaklaşan bir kırmızı kullanılmıştır.6
Pencere üzerindeki çini alınlıklarda mavi zemin üzerine beyaz harfler ve celî sülüs hatla «Âyetü’l-Kürsî» yazılıdır. Mihrabın iki yanından başlayan ve ana mekânı üç yönden çevreleyen çini kitâbe kuşağında, mavi zemin üstüne beyaz harflerle «Fetih Sûresi» yer alır. Pencere kapakları üzerinde de Kasîde-i Bürde’den beyitler yazılıdır.7 Som mermerden yapılmış olan minber, taş işçiliğinin nefis bir örneğidir, şebeke desenleri emsalsizdir.

MUHTEŞEM ÇİNİLERE KESER DARBELERİ

Tekke, türbe, medrese ve diğer bütün ilim merkezlerini kapatan kanun yürürlüğe girdikten sonra, maalesef bu eşsiz külliye de kaderine terk edilmiş, yapılarında yer yer çöküntüler başlamış, çini hırsızlıkları baş göstermişti. Sanat Tarihçisi İ. Hakkı Konyalı, konu ile ilgili olarak şu acı malûmatı nakleder:

“Camiyi görmeye gitmiştim, mabedin ayna duvarlarındaki pencerelere alçı pencereler geçiriliyordu. Bir de ne göreyim? Yeni çerçeveler büyükçe yapılmıştı; bunun üzerine hain bir el bunları yerlerine zorla yerleştirmeye çalışıyor, pırlanta kıymetindeki çinilere keser darbeleri indiriyordu! Pencere altında dolaşan muhteşem çini panoyu tuzla buz etmişti. Bunu gazetemde tekrar yazarak, tamire bakan mimarın şiddetle cezalandırılmasını talep ettim. Ama olan olmuştu… İşte o devir böyle bir devirdi…”8
______________________
1 Mahpeyker Kösem Vâlide Sultan’ın Haremeyn-i Şerîfeyn Vakfiyesi, İstanbul, s. 24-25.
2 Çağatay ULUÇAY, Padişahların Kadınları ve Kızları, Ankara, 1980, s. 49.
3 Çinili Camii için vakfedilmiştir.
4 M. Cavid BAYSUN, «Kösem Sultan», İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1967, c. VI, s. 916.
5 Gülçin EROL, «Çinili Camii Külliyesi», DİA, İstanbul, c. VIII, s. 335.
6 M. Nermi HASKAN, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul, 2001, c. I, s. 163.
7 R. Ekrem KOÇU, «Çinili Camii», İstanbul Ansiklopedisi, c. VII, s. 4010.
8 İ. Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul, 1976, c. I, s. 135.