BAYRAM MI YAPIYORUZ BAYRAM TATİLİ Mİ?

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Siz de;
“Nerede o eski bayramlar…” diyenlerden misiniz? Temizlikler, baklavalar, simit lokumları, yaprak sarmaları arefe gününden elbirliğiyle yapılır; günün yorgunluğu akşamdan sandalyenin üzerine dizdiğimiz bayramlıklarımızla atılırdı değil mi? Arefe gününden yorgun düşen vücut, bayram sabahı yeniden dirilmiş gibi olurdu. Erkekler bayram namazından gelene kadar; kadınlar yatakları kaldırır, Yâsin okur, geçmişlerine duâ eder, kahvaltıyı hazır ederdi. Bayramların en huzur verici tarafı ise aile câmiâsının toplanarak büyükten küçüğe doğru bayramlaşma fasılları olurdu. Altı üstü, bir yere giderken veya gelirken de yaptığımız gibi el öpmekti ama işte o sabah el öpmenin tadı bir başka olurdu.

Şimdi neden bulamıyoruz o tatları? Bayramlar mı değişti, biz mi değiştik? Evet büyüdük. Kabul etmek gerekir ki hiçbir durumda eskisi kadar heyecanlı, neşeli, canlı değiliz? Lâkin değişen sadece bizim büyümüş (biraz yaşlanmış!) olmamız mı? Biz küçükken nenelerimize, dedelerimize de bayram aynı lezzeti vermiyor muydu? Şimdiki yaşlılar da eski zamanların yaşlıları gibi bayramlarda huzur buluyorlar mı?

Bayramların insan ve toplum üzerinde oluşturduğu psikolojik ve sosyolojik katkılarından söz etmek, özellikle büyük şehirlerde yaşayan modern insanlar için pek söz konusu değil artık! Ânı yaşamak, kimse tarafından sınırlanmamak, şımartırcasına kendini mutlu etmek, daha fazlasını istemek gibi kapitalist sistemin özgür(!) insana hedonistçe telkinlerinin yanı sıra teknolojik harikalar(!) da bayramlarımızı olumsuz etkilemiş durumda. Bayramların, içi boşaltılmış tatil olarak anlaşılması yanlışıyla karşı karşıyayız.

Egosunu mutlu etmeyi hedef hâline getiren insan; kapitalist sistemin, özellikle de turizm sektörünün ekmeğine yağ sürüyor başka değil! Açık büfe yemekler, bayanlara ve erkeklere ayrı deniz-kum hattâ beş yıldızlı otellerin akşamlarında dînî sohbetler, çocuklarımıza eğlenceler bir tarafta dururken ne diye bayrama hazırlanacağız diye kendimizi yoralım, memlekete gidip yaşlı annemizin kaprisini çekelim ki!?. Birkaç günlük tatilimizi gelene gidene hazırlıkla ve hizmetle mi geçireceğiz, değil mi?!. Önce benim canım, mutluluğum, çıkarım… diyerek egosuna tapan ve bu dünyada yaşama sebebi olarak egosunu gören bir insan için başka türlüsünü yapmak zaten anormalliktir!

Bayramların eski bayramlar tadında olmasının ilk şartı, insanın mukaddes gördüğü şeyin ne olduğunu gözden geçirmesidir. Bayram tatilleri; kendimizi mutlu etmek, şımartmak, daha özgür olmak yani egomuzu kutsamak için birer fırsat mı? Yoksa; yaşlı anne-babamızı, akrabalarımızı, eşimizi-dostumuzu, eski bir komşumuzu ziyaret ederek O’nun rızâsını kazanmak ve hayat bulmak mı? Sırf kendimiz için harcayarak egomuzu beslemek nefsi putlaştırırken; aile büyüklerimiz, çocuklar, misafirler, akrabalar, kimsesizler, yoksullar için harcamak bu tehlikeden bizi uzaklaştırır.
Bayramların eski bayramlar tadında olmasının bir başka şartı da teknolojik harikalara hem bayram süresince hem de ondan önce ara vermektir. Gerçek sosyal ilişkiler kurmaya, günümüz insanının özelikle de günümüz gençlerinin çok ihtiyacı vardır. Sanal âlemde yüzlerce arkadaşı varken gerçek dünyada bir arkadaşıyla yarım saat sohbet etmeyi beceremeyen gerçek dünyanın insanlarını gelecekte psikolojik ve sosyolojik açıdan çok büyük tehlikeler beklemektedir. Hele hele klâvyenin ve cep telefonunun tuşlarına dokunmaktan gerçek dünyaya dokunamayan, ekran karşısına kilitlenip kalan yeni neslin yaşlanmış hâlini, onların şimdi idrak etmekte zorlandıkları çok daha büyük tehlikeler beklemektedir.

Görünüşte sosyal, gerçekte asosyal olan yeni nesil kuşaklar için bayramlar; büyüklerin tatlı diyalogu ve örnek davranışlarıyla bir başlangıç, bir dönüm noktası olabilir. Bayramlar, kendimizden başka insanları mutlu ederek kendimizi huzurlu hissetmek için çok güzel fırsatlardır.

Büyüklerin, hastaların, yaşlıların, kimsesizlerin ziyaret edildiği, korunup kollandığı, gözetildiği gerçek bayramlar; insana en çok ihtiyaç duyduğu duyguları yaşatan fırsatlardır. İnsanın en temel psikolojik ihtiyacı, sevmek-sevilmek ve güvenmek-güvenilmektir. Bu iki duygu da bayramlarda zirve yapar.

“Kim, rızkının kendisine Allah tarafından genişletilmesini ve ömrünün uzatılmasını isterse; sıla-i rahim yapsın (yakınlarını ziyaret etsin ve onları gözetsin).” (Buhârî) buyuran hadîs-i şerif ile;

“Allah Teâlâ’nın sana ihsan ettiği gibi sen de başkalarına ihsan et.” (el-Kasas, 77) buyuran âyet-i kerîme bayram vesilesiyle bir daha derinlemesine düşünülmelidir. Bayram tatili değil, bayram yapmak gerçekten arzuladığımız şey olmadıkça eski bayramların tadını ne biz hissedebiliriz ne de çocuklarımıza gerçek bayram lezzetini verebiliriz. Nice huzurlu bayramlara…