Yaşadığı Acı ve Sıkıntıları Sabırla Göğüsleyen GÜLNÛŞ SULTAN

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

YAZMA ESERLERLE ZENGİNLEŞEN MABED!

Gülnûş Sultan, kuvvetli bir ihtimale göre 1642 yılında Girit’te doğdu. Venedikli Verzizzi ailesindendi. Girit Serdarı Deli Hüseyin Paşa, Resmo’yu fethedince esirler arasındaki bu kızı Osmanlı sarayına gönderdi. Saray gelenekleri gereği kendisine «Gülnûş» adı verildi. Gülnûş, harem dairesindeki kalfalar tarafından büyük bir ihtimamla yetiştirilip eğitildi. İlerleyen yıllarda üstün zekâsı ve güzelliğiyle Şehzade Mehmed’in annesi Vâlide Turhan Sultan’ın dikkatini çekti. 1663 yılı geldiğinde Sultan IV. Mehmed’e takdim edilen Gülnûş, câzibesi ve farklı meziyetleriyle kısa zamanda padişahı kendisine bağlayıp haremin baş kadını oldu. 5 Haziran 1664’te Şehzade Mustafa’yı dünyaya getirmesi saraydaki mevkiini iyice kuvvetlendirdi.

***

Sultan IV. Mehmed, zamanının çoğunu Edirne’de geçiriyordu. Bu sebeple, Vâlide Turhan Sultan, hasekisi Gülnûş ve yakın aile efrâdı daha çok Edirne’de ikamet ediyor, sadece sefer zamanlarında kısa süreli olarak İstanbul’a geliyorlardı. Sultan, av meraklısıydı; avlandığı bölge, dağları ve ormanlarıyla bütün Balkanlardı. Hünkâr; yaz-kış Bulgaristan’ın iç bölgelerini, Makedonya’yı, Yenişehir’den itibaren bütün Teselya’yı karış karış dolaşıyordu. Sultanın sık gittiği ve uzun süre kaldığı şehirlere, onunla birlikte giden Gülnûş Sultan, ilk gezisini 1665’te oğlu Mustafa henüz bir yaşındayken, gümüş bir araba içinde İstanbul’dan Edirne’ye, oradan da Dimetoka’ya yapmış, Selânik’teki Taya-Hatun çiftliğine de gitmişti.1

«ESKİ SARAY»A GÖNDERİLEN SULTAN!

Gülnûş Sultan’ın, 30 Aralık 1673 gecesi Hacıoğlupazarı kışlağında ikinci bir şehzadesi dünyaya gelmiş, kendisine Ahmed nâmı verilmişti. Padişahın, oğullarına Mustafa ve Ahmed isimlerini verişi, İslâm’ın büyük Peygamberi’ne son derece bağlı bulunuşu ve çok dindar oluşundan ileri geliyor, kendi ismiyle birlikte mânevî bir âhenk meydana getiriyordu.2

***

Viyana bozgunu; imparatorluğun üzerine kâbus gibi inmiş, bozgun artan bir hızla Budin’den Belgrat’a, oradan Edirne’ye doğru genişlemişti. Sadâret Kaymakamı Fâzıl Mustafa Paşa, fitne tehlikesi baş gösterince, ulemâyı toplayarak sultanın hal‘i için fetva istedi. 7 Kasım 1687’de, devletin içinde bulunduğu şartlar dikkate alınarak padişahın tahttan indirilmesine karar verildi. Gülnûş Sultan’ın mesut günleri sona ermiş, IV. Mehmed hapse, Vâlide Sultan Eski Saray’a gönderilmişti.3

ADINI TAŞIYAN TÜRBEYE DEFNEDİLDİ

Osmanlı tahtına çıkan II. Süleyman’ın saltanatı dört, kardeşi II. Ahmed’inki ise üç yıl yedi ay sürmüştü. Gülnûş Sultan’ın talihi yeniden dönmüş, devletin başına büyük oğlu Şehzade Mustafa geçmişti. Sultan II. Mustafa’nın sekiz buçuk yıl devam eden saltanat döneminin ilk günlerinde ard arda zaferler kazanılmış, fakat Zenta mağlûbiyetinin ardından asker isyan ederek, padişahın tahtı terk etmesi için Edirne’ye yürümüştü. Sultan, isyanı durduramayacağını anlayınca 22 Ağustos 1703’te, tahtı kardeşi Şehzade Ahmed’e bıraktı. Edirne Vak’ası ile birlikte şehrin 50 yıldır devam eden «saltanat merkezi» olma özelliği sona ermiş, Sultan III. Ahmed, İstanbul’a dönmüş, yeniden Topkapı dönemi başlamıştı.

***

Orduyu sefere uğurlamak gayesiyle Sultan III Ahmed’le birlikte Edirne’ye giden Gülnûş Vâlide Sultan, ordunun şehirden ayrılmasının ardından hastalandı ve bütün ihtimama rağmen 6 Kasım 1715’te 61 yaşında iken hayata gözlerini kapadı. Vasiyeti üzerine, üçüncü günün sonunda Üsküdar’a ulaştırılan na‘şı, adını taşıyan caminin avlusundaki açık türbeye defnedildi.

***

Gülnûş Sultan, vâlide sultanlığı döneminde devlet nizamına karışmamış, kendisini hiçbir zaman padişahın veya sadrazamın yerine koymamıştı. 20 yıl süren vâlide sultanlık döneminde, padişah vâlidesine yakışır biçimde davranmış, kendisinden sonrakilere ciddî bir örnek teşkil etmişti. Oğullarının saltanatları döneminde, devletin yaşadığı mâlî ve siyâsî sıkıntıları birlikte göğüslemiş, hayatı boyunca sevinçli, üzüntülü, hattâ kahırlı birçok hâdise yaşamasına rağmen, hiçbir zaman metânetini kaybetmemiş, özellikle vâlide sultanlığı döneminde, işleri zorlaştırmak yerine, çözüm üretici ve kargaşayı önleyici olmuştu.

KUDRETİ GERİ GETİRMEK

Sultan III. Ahmed, annesi Gülnûş Vâlide Sultan adına Üsküdar’da geniş alana yayılan bir külliye yaptırmış; iskelenin sağında cami, hünkâr mahfili, sebil, çeşme, türbe, muvakkithane, imaret ve sıbyan mektebinden meydana gelen bir yapı grubu inşa ettirmişti.

Sultan III. Ahmed, sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa ile el ele vererek, imparatorluğun eski kudretli ve ihtişamlı devrini geri getirmek istiyordu. Sinan devrinin mimarîsini, çiniciliğini, taş ve ahşap işçiliğini ve güzel sanatların her çeşidini canlandırmak arzusundaydı. Yeni Vâlide Camii’nde bu hamlenin pek çok tezâhürü açıkça görülmektedir.4

116 FARKLI MÜHR-İ SÜLEYMAN!

1708-1711 tarihleri arasında, Lâle Devri’nin baş mimarı Kayserili Mehmed Ağa’ya yaptırılan bu muhteşem mabed, oldukça büyük bir avlunun ortasına inşa edilmiştir. Düz bir sahaya ve sel yataklarının ortasına yapıldığı için, su basmaz merdivenlerle çıkılır. Üç kapısından her birinin üzeri Hezarfen Mehmed Efendi’nin hattı ile yazılmış âyetlerle güzelleştirilmiştir. Hattatın, soldaki kapı üzerinde imzası vardır.5 Caminin yüksek cümle kapısı, mermer taş işçiliğinin muhteşem bir örneğidir. Stalâktitlerin damla hâlindeki her süsünün önünde yuvarlak kabartmalar göze çarpar. Bu süslemelerde yıldızlı hendesî şekiller ve mühr-i Süleymanlar tam yüz on altı defa tekrarlanmıştır ki, hiçbir şekil diğerine benzemez.6

Caminin kuzey cephesinin iki yanında klâsik oranlarda, stalâktitli, çifte şerefeli iki minare bulunur. Klâsik döneme göre daha ince olarak yapılan bu minareler, son klâsik minare örneğini meydana getirmektedir.7 Mihrap ve minber, Türk taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Özellikle mihrap üstüne işlenen şekiller dikkat çekicidir.

CENNET ANALARIN AYAĞI ALTINDA!

Gülnûş Sultan, camiye, 66 yazma eserden meydana gelen kıymetli bir koleksiyon vakfetmiş, bu kitaplar uzun yıllar caminin dolaplarında muhafaza edildikten sonra 1924 yılında Üsküdar Selim Ağa Kütüphanesine, 1955’te ise Süleymaniye Kütüphanesine nakledilmiştir.8

***

Devrinin ünlü hattatı Hâfız Osman’dan ders alan Sultan III. Ahmed, celî sülüs hatta çok başarılıydı. Yazılarına itina gösterir, onları zamanın tanınmış müzehhiblerine tezhib ettirerek bir kat daha kıymetlendirirdi. Yeni Vâlide Camii’ne de altın yaldızlı celî sülüs hat ile;

“Cennet annelerin ayakları altındadır.”9 ve;

“Hikmetin başı Allah korkusudur.”10 hadislerini yazıp müzehhib Tozkondurmaz Mustafa Ağa’ya altınla işlettirmişti. Bu levhalar, camiin ana mekânını süslemeye devam etmektedir.11

_____________

1 Adnan GİZ, «Gülnûş Sultan», Tarih Dünyası, İstanbul, 1950, c. I, sa. 1, s. 18.
2 Ziya Nur AKSUN, Osmanlı Tarihi, c. II, İstanbul, 1994, s. 230.
3 Necdet SAKAOĞLU, «Emetullah Gülnûş Vâlide Sultan», DB. İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, c. III, s. 156.
4 İ.Hakkı KONYALI, Üsküdar Tarihi, İstanbul, 1976, c. I, s. 310.
5 M. Nermi HASKAN, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul, 2001, s. 379.
6 Konyalı, age, s. 315.
7 Nadide SEÇKİN, «Yeni Vâlide Külliyesi», Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, c. VII, s. 469.
8 Haskan, age, c. II, s. 946.
9 el-Cennetü tahte akdâmi’l-ümmehât.
10 Ra’sü’l-hikmeti mehafetullah.
11 Şevket RADO, Türk Hattatları, İstanbul, s. 134.