KİŞİ, SEVDİĞİ İLE BERABERDİR

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Sohbet üzreydi Nebî, ashapla,
Yandı Sevban, o güzel mehtapla.

Bir keder doğdu ki kor gönlünde;
Tâ Nebî’nin gözü fark eyledi de,

Sordu âhir: «–Bu ne hâldir Sevban?»
O sahâbî dökerek yaşlar o an,

Dedi: «–Annem ve babam, ben de fedâ,
Yâ Nebî, hasret-i zâtın, bu edâ!

Sana firkatte geçen her bir an,
Bana bambaşka derin bir hicran!

Şimdi dünyâda bu hâldeyse yürek,
Yârın ukbâda ne eyler diyerek,

Düşünüp durmadayım dert ile ben,
Sen nebîlerle berâberce iken,

Bilemem nerde bu Sevban olacak!
Üstelik cennete koymaz ise Hak,

Sen’i görmek şerefinden -mâlûm-,
Kalırım gayri tamâmen mahrum.

Yâ Nebî, işte bu hâl bende cefâ,
Gece-gündüz yakıyor, var mı şifâ?»

«–Çekme hiç gam!» dedi Dînin Senedi,
Şarta dikkat çekerek müjdeledi:

«Kişi şâyet kimi sevmişse, –bugün–,
Dâimâ onla beraberdir –o gün–.»1

Ne büyük müjde bu, âşıklar için,
Ey sevenler, bunu düstûr edinin!

O berâberlik için aşk olacak,
Yüce ahlâk ile içler dolacak!

Gül’e lâyık olacak her şeyimiz,
Dâimâ benzeyecek yüzdeki iz!

Olacak cân evi, ashâbı gibi;
İşte zâhir, ne buyurmuş Rabbi:

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ
وَالَّذٖ۪ينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰیهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا سٖ۪يمَاهُمْ ف۪ٖى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَمَثَلُهُمْ فِى اْلاِنْج۪ٖيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْئَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهٖ۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغٖ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً
وَاَجْرًا عَظ۪ٖيمًا

«O Muhammed ki Rasûlullah’tır!
O’nla birliktekiler, –âgâhtır–;

Karşı kâfirlere şiddetli, çetin,
Merhamet dostu fakat birbirinin.

Sen o ashâbı, rükû hâlinde,
Secde hâlinde görürsün bir de,

Yüce Allah’tan –o seçkin erler–,
Hem lütuf hem de rızâ isterler.

Yüzlerinden okunur hâlde izi,
Öz alâmetleridir secde izi.

Var bu, Tevrât ile İncil’de de, hak:
İşte onlar, filizinden çıkarak,

Güçlenip gövdesi üstünde duran,
Bir ekin benzeri, eyler hayran,

Hoşlanır ekmiş olanlar, kol kol,
Yüce Allah da çoğaltıp bol bol,

Hem verir onlara kuvvetli edâ,
Çatlatır kâfiri, hep böyle Hudâ.

İçlerinden, yüce Allah ki yine,
İnanıp sâlih amel işleyene;

Bir büyük ecri ve hem mağfireti
Lutfedip söz vererek va’detti…»2

Ne azizdir bu mükâfâta eren,
Yücelir, gönlünü Mahmûd’a veren!..

1 Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165.
2 el-Fetih, 29.

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)