ÇOCUKLARDA EMPATİ GELİŞTİRMEK

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Empati; bir başkasının farklı olduğunu, farklı düşünebileceğini ve hissedebileceğini idrak edebilmek; mutluluk, şaşkınlık, öfke, hayal kırıklığı, üzüntü gibi duyguların herkeste olduğunun farkında olmak; birinin yaşadığı olay sırasında kendini onun yerine koyup «ne hissederdi?» diye düşünebilmek; karşısındaki kişiyi rahatlatabilmek için onun neye ihtiyacı olduğunu tahmin edip buna uygun davranışta bulunabilmektir.

Bebeklerin, ağlayan birini gördüğünde ağlamaya başlamaları insanoğlunun empatik olduğunun ilk göstergesidir!

İhtiyaçları karşılanan, yeterince ilgilenilen, sevilen, korunan bebekler daha hayatlarının ilk yıllarındayken güven duygusu geliştirirler ve değerli olduklarını hissederler. En çok muhtaç oldukları dönemde onları devamlı seven ve koruyan, onlara değer veren anneleri gibi, büyüdüklerinde de onlar çevresindekilere karşı aynı empatik duyguları geliştirirler. Başkalarına en çok bağımlı olarak yaşamak durumunda oldukları ilk bir sene bu yüzden bebeklerde empatik duyguların da temelinin atıldığı zamandır.

“Gözlerin nerede? Burnun nerede?” gibi soruların cevabını vermeye başlayan 2 yaş çocukları «ben» kavramını geliştirmeye başlarlar. Ben-sen ayrımı yapmasını ancak öğrenen çocuğun bundan sonra empatik duyguyu yavaş yavaş davranışa dönüştürmesi beklenir. 3 yaşından küçüklerin bencilce davranmalarını ise yaşlarının gereği olarak yorumlamak gerekir.

Bundan sonrası için; çocuğun kendini ve kendi duygularını tanıyarak, farkına vararak başkalarının duygularının da olabileceğini fark etmesini sağlamak, empati geliştirmede en önemli metottur. Çocuğun empati becerisini kazanabilmesi için öncelikli olarak duygularının farkında olması gerekir.

Duygularını tanıyan ve tanımlayan çocuk, karşısındaki kişiyi kısmen anlamaya başlar. Bu yüzden sevinmesi, mutlu olması kadar; çocuğun öfkelenmesini, kızmasını, üzülmesini de normal kabul etmek gerekir. Elinden oyuncağı alınan bir çocuğun öfkelenip ağlamasından daha tabiî bir şey var mıdır? Bir yetişkinin gözünün önünde arabasının çalınması gibi bir şeydir bu.

“Sus, ağlama, bağırma!” demek yerine;

«Oyuncağının izinsiz elinden alınması seni çok öfkelendirdi yavrum! Haydi gel, arkadaşına bunun nasıl olması gerektiğini anlatalım.» denmesi çocuğa duygularının kabullenildiği, anlaşıldığı hissini verir. Ki bu tür yaklaşımlar onun da başkalarının duygularının ve hislerinin olduğunu anlamasına yardımcı olarak gerektiğinde empatik davranmasını temin eder.

“Akşam yorgun eve gelen babanı karşılaman, elinden çantasını alman onu ne kadar da çok sevindirir!”, “Dizdiğin legolarını yıkmama ne kadar kızıyorsan ben de yeni süpürdüğüm evi kirletmene o kadar kızıyorum!”, “Sen ablandan bir şey istediğinde o sana vermeyince nasıl üzülüyorsan arkadaşın da senden bir şey istediğinde vermezsen o da öyle üzülüyor.”… şeklindeki başkalarının duygularını keşfettirecek yaklaşımlar, hep çocukta empatik duygunun gelişmesine yardımcı olur.

“Komşumuz hasta olmuş. Haydi ona bir tabak çorba götürelim, çok sevinir!”,

“Bugün okula gelemeyen arkadaşına ödevleri götürmen onu çok mutlu eder!”,

“Ağlayan bir arkadaşının yanına gidip hatırını sorman onun acısını hafifletebilir!”… şeklinde duygulara hitap eden yaklaşımlar, okumak için seçilen farklı duyguları açıklayıcı hikâyeler de çok faydalıdır.

“Düşünce eteği açılan kız, ne kadar çok utanmıştır!”, “Arkadaşı tarafından dövülen çocuk, ne kadar öfkelenmiştir!”… gibi etrafta görülen insanların ruh hâllerini açıklayıcı cümleler de empati uyandırmada ipuçlarıdır.

Çağımız anne-babalarının yegâne hedefidir çocuklarının hep mutlu olmaları! Lâkin mutlu, sevinçli ve neşeli olma hâli; insanın yaşayacağı tek duygu değildir. Onları hep mutlu etmeye çalışarak başka duyguları yaşamasına fırsat vermemek; geleceğin bencil, acımasız, duyarsız insanlarını yetiştirmenin sebebidir. Her istedikleri yapılan, hiç acı çekmeyen, sabretmesini bilmeyen, üzülmeyen, namaz-oruç gibi ibâdetlerden dahî “acındığı” için uzak tutulan, ekranlardaki Filistinlilerin görüntülerinden üzülecek diye bî-haber büyütülen, hep mutlu olması hedeflenen bu çocuklar gelecekte ne kadar empatik olabilirler?

Ya da bunun tam tersi hep fizyolojik/bedenî ve psikolojik/rûhî ihtiyaçları ihmal edilmiş, fizyolojik olanlar karşılanmış olsa bile hissî ihtiyaçları görmezden gelinmiş çocukların; gasp, kapkaç, şiddet, terör gibi olaylara karışması şaşırtıcı olabilir mi? Önemsenmeyen, sevilmeyen, saygı duyulmayan, duyguları olmaması gerekirmiş gibi davranılan çocukların empatik olması beklenemez.

Unutmamak gerekir ki; biz yetişkinler ne kadar duyarlı davranırsak bizi model alan çocuklarımız da o kadar duyarlı olacaklardır. Nefse hoş gelenlerden ziyâde, rûha huzur veren davranışları tercih ettiğimizde; çocuklarımız üç günlük dünyayı tadı çıkarılması gereken bir yer olarak değil, sonsuz hayata yatırım yapılması gereken bir yer olarak düşüneceklerdir.

Evlerine sık sık misafir davet edilen, misafir geldiğinde mutlu olan, yaşlı akrabalarına yardımcı olmak için çırpınan, ihtiyacı olan komşusuna her zaman kapısı açık olan, etraftaki dernek-vakıf faaliyetlerinden birine katılan, hep kendi mutluluğu/çıkarı için değil biraz da toplum menfaati için çalışıp çabalayan, duyarlı ebeveynlerin yetiştirdiği nesiller de onlar gibi olacaktır. Biz öyle olduktan sonra, birkaç ipucunu çocuk terbiyesine uygulayabilmek empatik çocuklar yetiştirmek için en güzel metottur!