YÜREĞİ AK YÜZÜ PAK İNSAN OLMAK
Hayrettin DURMUŞ hayrettin_durmus@mynet.com
Rahmetli anneciğim;
“Dere diye sel gelir, ev diye el gelir.” diyerek her seher usanmadan süpürürdü avluyu.
Çanakkale Savaşı’nda biraz sonra ölüme gideceğini bilen erin çamaşır yıkadığını gören komutanı;
“–Ne yapıyordun evlâdım?” deyince askerin;
“–Rabbimin huzuruna temiz olarak varmak istiyorum.” demesi ruh hâlimizi özetliyor aslında. Temizlik sadece bedenle ilgili değil elbette. Rûhun da arıtılması, temizlenmesi, akkor hâline gelmesi hedeflenir. Görünen kirlerin temizlenmesi kolaydır da görünmeyen pisliklerden arınmak daha zordur.
Çocuğunu abdestsiz emzirmeyen anneler sayesinde meydana gelmiştir «helâl süt emmiş» nesiller. Annelerimiz çocuğunu yıkarken; «Arılısı, durulusu; sıtması, sayrısı; derdi, marazı; alayı bu sularla gitsin, ak pak olsun çocuğumun hem bedeni, hem rûhu» derlerdi. Yıkanırken duâ ederlerdi. Bugün kaçımız çocuğumuzu suyla tanıştırırken bu duâyı okuyoruz? Hangimiz tuvalete giderken;
“Allâh’ım bütün kötülüklerden ve pisliklerden Sana sığınırım.” diyoruz acaba? Allah her yerde, her an yanımızda. Bize şahdamarımızdan daha yakın. Onun için her an temiz olmalı, her yerde temiz durmalıyız. Çünkü Allah, temiz olanları sever. (el-Bakara, 222, et-Tevbe, 108) İlmihâl kitaplarımızın ibâdetten bahsetmeden evvel temizlik bahsini anlatmaları bu sebepten olsa gerek. Temizlik olmadan ibâdet olur mu? Su, tertemizdir. (el-Furkan, 48) Onun için temizler her türlü kiri. Su bulamadığımız zaman temiz bir toprakla teyemmüm etmemiz emredilmiyor mu? (en-Nisâ, 43)
Çağlar üstü en kutlu mektubu okuyabilmek için de temiz olmamız gerek. Kitaba ancak tertemiz olanlar dokunabilir. (el-Vâkıa, 79) Çünkü onun her sayfası tertemizdir ve her harfi çok değerlidir. (Abese, 13-15)
YAĞMURLA IRMAĞA DALMAK
Müslümanın ibâdeti, temizlik şartına bağlanmıştır. Temiz olmayanın ibâdeti de eksik olur. Temizliği îmânın yarısına denk gören bir dîne mensup olmanın ne büyük mutluluk olduğunu çağımızda daha iyi anlıyoruz. İnsanların kıymetini bilmediği beş şeyden birisinin sağlık olduğunu bizlere bildiren, yemeklerden önce ve sonra ellerimizi yıkamamızı isteyen, çarşıdan-pazardan evimize dönünce beden temizliği yapıp, dişlerimizi fırçalamayı (misvak) öğütleyen Hazret-i Peygamber’in asırlarca önce açıkladığı prensipler çağımız modern tıbbının «koruyucu hekimlik» dediği şey değil mi? Hep beraber hatırlayalım. Peygamber Efendimiz ne demişti arkadaşlarına ve bize:
“Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa, o kimse her gün bu nehirde beş kez yıkansa vücudunda kirden eser kalır mı?”
Çağımızı kirlerinden arındırmanın çaresi Hazret-i Peygamber’in gösterdiği ırmakta yıkanmak değil mi? Öyleyse yağmur olup ırmağa dalmak için daha ne bekliyoruz?
Necip Fazıl;
Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı
der. Özdemir ASAF; “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler.” diyerek çeker dikkatimizi. Süt leke kaldırmaz, beyaz leke götürmez, çarçabuk belli eder kiri. Beyaz kalmak zordur. Hele ki lekelerin sayısı artarsa tanıyamazsınız beyazı. Öyle bir an gelir ki beyazdan eser kalmaz. İnsanın yüreği ak olmalı ki yüzü pak olsun…
Habeş Kralı’na İslâm’ı anlatan Câfer’in sözleri ne kadar da ilgi çekiciydi. Câfer Hazretleri;
“Ey hükümdar! Biz cehâlet içinde bocalayan bir topluluktuk. Kayaların ve zehirli yılanların arasında yaşardık. Bulanık, pis bir su içer, kötü yemekler yerdik. Yediğimize, içtiğimize dikkat etmezdik. Kanımızı akıtır, akrabalık ilişkilerini keser, putlara tapardık. Allah bize içimizden soyunu-sopunu, güzel ahlâkını bildiğimiz birisini, Muhammed -aleyhisselâm-’ı peygamber olarak gönderdi.” demişti. Câfer’in o gün yaptığını biz bugün nasıl yapabiliriz?
Çağımız insanına İslâm’ı nasıl anlatabiliriz? Bizler, deryadaki balıklar gibiyiz. İçinde yüzdüğü denizin farkında olmayan balıklar gibi, yaşadığımız hazinenin, sahip olduğumuz dînin çok da farkında değiliz.
Yüceler yücesi;
“Rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) temiz tutun.” (el-Bakara, 125) buyurmuyor mu? «Rızıkların iyi ve temiz olanlarından» yememizi emretmiyor mu? (el-Bakara, 172)
“Can boğazdan gelir.” demiş atalar. Boğazımızdan temiz lokma geçmedikçe duâmız da kabul olmaz. Bunu bir anlayabilsek, anlatabilsek, çağımızı da kirlerden temizlemiş oluruz.
Zekeriyâ Peygamber;
“Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet!” diyor duâsında. Bu duâya bugün ne kadar da muhtacız…
O, BİZİ TERTEMİZ YAPMAK İSTİYOR
Kur’ân Peygamberimiz’in gönderilişini;
“Andolsun, Allah mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur…” diye anlatıyor. (Âl-i İmrân, 164; el-Cuma, 2)
İki cihanın güneşi peygamberlik görevini yapmaya başlarken;
“Elbiseni temizle (nefsini arındır)” (el-Müddessir, 4) emrine muhatap olmuyor mu?
Bilenle bilmeyen, körle gören bir olmadığı gibi;
“Pis ile temiz de bir olmaz.” (el-Mâide, 100) Mayamızı temiz karan, her şeyin temizine yönelmemizi emreden Kādir-i Mutlak;
“Temizi pis olanla değişmeyin.” (en-Nisâ, 2) diyerek uyarır bizi. Helâl ölçeğine yaklaştıkça temizlenir, haram arazilere daldıkça kirleniriz.
Dünyamızı cennete çevirmenin yolu tertemiz olmaktır. Çünkü cennete tertemiz olarak girilebilir. (ez-Zümer, 73)
Hazret-i İbrahim gibi temiz bir kalple varabilsek huzuruna… (es-Saffât, 84) daha ne isteriz Rabbim?
Ferman sahibi yüceler yücesi;
“O, sizi tertemiz yapmak ister.” (el-Mâide; 6, el-Enfal, 11; el-Ahzab, 33) buyuruyor. Hâlâ temizlenmemekte ısrar edene, temizliğin önemini bu satırların yazarı nasıl anlatabilir ki?