TEMİZLİK: ÎMÂNIN TAMAMI

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

Geçtiğimiz günlerde, denizlerde iki büyük kirlilik yaşandı.

Biri maddî kirlilik…

BP şirketine ait Meksika Körfezi’ndeki petrol çıkarma plâtformunda patlama oldu. Denize her gün binlerce ton petrolün sızdığı kaza, 190 kilometrelik sahil şeridini de kirletti.

Mahlûkata eziyet…

Bölge insanına açlık…

Dalga dalga bütün insanlığa zarar…

Kaza bu, elden ne gelir denilemiyor; çünkü daha çabuk ve daha çok kazanmak için ihmaller yapıldığı tespit edilmiş.

Yani kirli kazanç…

İkinci kirlilik Akdeniz’de yaşandı. İnsanlığın kanayan vicdanını temsil eden, içinde çeşitli milletlerden yüzlerce yardım gönüllüsünün olduğu; Gazze’ye, aç, muhtaç ve abluka altındaki Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara gemisine, açık denizlerde korsanca saldırıldı.

Herkesin vicdanını kendi vicdanları gibi kara ve kirli zannedenler;

«Ne belli yardım götürdüğünüz?» dediler.

«Hayır!» dediler,

«Dur!» dediler.

Sonunda;

«Vur!» dediler.

Ardından başka kirlilikler yaşandı. Bilgi kirliliği… Rezil bir propaganda…

Ardından dünyaya barış getirmek isteyen Türkiye’nin bağrında, barış düşmanı kirli ellerin devreye girişi…

Karaların durumu da denizlerden farklı değil…

Bir âyet-i kerîme; karada ve denizde insanların yaptıkları sebebiyle fesadın, bozulmanın, kokuşmanın ortaya çıktığını bildiriyor.

Son devrin farkı; artık kirin, pasın, necâsetin temizlik malzemesi gibi takdim edilmesinde…

Her devirde insan ve problemleri vardı. Lût kavminde şehvânîsi, Medyen’de kazancı kirleteni, Ad ve Semûd’da vicdanları karartanı zuhur etmiş ve ilâhî temizlik operasyonlarıyla yeryüzü temizlenmişti. Rahmet Peygamberi devrinde ise toplu temizlik, toplu helâk yok… Allâh’ın şahitleri olan mü’minler, bütün insanlığa her yönüyle temizliği anlatmalı, kalplere hitap ederek insanlığı her türlü kirin, balçığın içinden çekip almalı.

Temizlik de kirlilik de çeşit çeşit…

Zâhirîsi var…

Hükmîsi var…

Mânevîsi var…

Vicdânîsi var…

Ahlâkîsi var…

Nesep temizliği var, edep temizliği var, namus temizliği var…

«Temizlik îmandandır.» Şöhret bulmuş bir hadîs-i şerif…

Sened açısından daha güçlü bir başka hadis de şöyle söylüyor aynı hakikati:

«Temizlik îmânın yarısıdır.»

Bütün yönleriyle düşündüğümüzde, temizlik îmânın tamamıdır demek de mümkün. Hadîs-i şerifte îmânın yarısıdır buyurulan temizlik, maddî temizlik. Diğer yarısı da mânevî…

Hakikaten, bir kimse müslüman olduğunda başlar temizlik ile irtibatı…

Hidâyete eren, ilk önce bir gusül alır… İslâm yani müslüman olmak geçmişin bütün kirini pîr ü pâk eder. Gusül de onun bir işareti… Sonra hangi bedenî ibâdete girişse gusül ve abdest, ilk şarttır. Namaz, kırâat, tavaf…

Aslında abdest de gusül de hükmî temizlik ile ilgili…

İşin bir de fiilî-maddî temizlik yönü var. Necâsetten tahâret denilen bu esasla insan; vücudunun, elbisesinin ve mekânının, kan, irin, idrar ve benzeri necis -kirli şeylerden- temiz olmasına da âzamî gayret edecek…

Fizyolojisi itibarıyla çok benzese de insanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden biri temizlik…

Dînimiz temizlik dîni olsa da telâkkîlerdeki donukluk, âdetleşme neticesinde, işin özü unutulabiliyor. Beş vakit abdest alıp namaz kılan bir mü’min, ter kokmamanın da dînin bir gereği olduğuna dikkat etmeyebiliyor.

Atletine, patlamış bir sivilceden bulaşan ufak bir kanı, haklı olarak dert edinen mü’min sanayici; lâğıma, oradan en yakın su kaynağına akıttığı asitlerden dolayı endişe duymayabiliyor.

Hükmî temizliğe haklı olarak verilen önem, zâhirî temizliğe de mânevî temizliğe de yansıtılmalı…

Yani abdestsiz yere basmayan, fakat ne kalbinin temizliğine ne de gömlek yakasının temizliğine dikkat etmeyen bir dindar… Dîni dar mı demeli yoksa…

Hâlbuki bilhassa temizlikte titizlik arttıkça ne derin ve ince noktalar, ne yüksek hassâsiyetler öne çıkacak… Meselâ öyle hassas insanlar var ki, dışarıdan yiyecek satın almak durumunda kaldıklarında, açların, muhtaçların hasret dolu nazarlarıyla mânen lekelenmeyen gıdalar arıyorlar.

Zekât malın kiri… Bu kirlilik sahibi için… Yani malın içinde kalırsa kir oluyor, çıkarılır hak sahibine verilirse ecir oluyor.

Dindar olmak yerine dîni dar olursak, sadece âdet hâline getirdiğimiz temizlik noktalarına eğilip gerisine uzak kalmış oluyoruz. Bunun uç bir misâlini, Hollanda’ya din görevlisi olarak giden bir hocamdan dinlemiştim. Hollanda’da yaşayan ve maalesef oranın gayr-i ahlâkî ortamına kapılan bir gurbetçimiz;

Şecâat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler

fehvâsınca dînî mevzularda ne kadar gayretkeş olduğunu göstermek için başından geçen bir hâdiseyi anlatmış:

Gurbetçimiz, kolunun bir sebepten alçıda olduğu bir gün; bir yabancı kadının gayr-i ahlâkî davetiyle karşılaşır. Normalde; «Hayır!» demeyecekken, kolunun alçıda olmasından dolayı, gusül alamayacağını düşünerek, reddeder! Gusül alamayacağım diye zinâyı terk eden, garip bir anlayış…

Temizlik anlayışında anlayışı daraltmamak gerektiğinin bir başka misâli bir Allah dostunun vicdânında şöyle yankılanıyor:

Yolda karşısına çıkan bir köpeğin salyasından korunmak için elbisesinin eteğini toplayınca; köpeğin lisân-ı hâli kendisine şöyle seslenir:

“Ey Bâyezid! Benim salyamın değdiği eteğin bir kova su ile temizlenir. Fakat o eteğini toplarken sergilediğin kibri, gururu yedi derya temizleyemez!”

Bâyezîd’in kalbinde yok o kirler… Ama düşüncesi bile hatırı kirletmesin diye titizleniyorlar. Aslında bize örnek oluyorlar. Tıpkı Efendimiz’in duâsındaki gibi;

“Allâhümme tahhir kalbî mine’n-nifâk…

Ve amelî mine’r-riyâ…

Ve lisânî mine’l-kezib,

Ve aynî mine’l-hıyâneh…”

Mescid-i Nebevî imamlarından Salah Büdeyr’in samimî bir hüzünle titreyen sesiyle, Vitir duâsında duydum bu niyazı… Sonra nebevî bir duâ olduğunu öğrendim;

“Allâh’ım; kalbimi nifaktan, amelimi riyâdan, gösterişten; dilimi yalandan ve gözlerimi de hâince bakışlardan temizle…”

Demek ki her şey kirleniyor…

Yürek, bir pıhtıyla kirlendiğinde damarları tıkanıp sahibine nasıl bir kriz yaşatıyor, hattâ bazen yaşatmıyor öldürüyorsa; mânevî kalbimiz de görünmez pıhtılarla kirlendiğinde kalbî ölüm gerçekleşiyor…

Sineklerin gözle görünmez mikropları taşıdığı gibi, şeytanlar ve insî şeytanlar da böyle kirleri yayıyor.

Kalbin kirleri… Nifak… Haset… Kin…

Davranışlar, fiiller, hareketler niyetlere bulaşan riyâ lekesiyle kirleniyor.

Lisan, yalanla, gıybetle, çekiştirmeyle kirleniyor.

Kulaklar böyle kirli dillerin, kürek kürek boşalttığı necâsetle lâğım çukuruna dönüyor.

Gözler, harama, bakılmaması gerekene bakmakla ve kinle, nefretle, hasetle bakmakla kirleniyor.

O gözlerin kanal kanal kalbe taşıdığı da ancak kanalizasyon suyu oluyor.

İş, kalbi temiz tutmakta…

Kalb-i selîm ile Rabbe varmakta…

Çünkü;

Temizlik, îmânın tamamı…