Fıtrî, Medenî, Dînî Bağlarıyla TEMİZLİK DUYGUSU

H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com

Bilim adamları pek çok milletten kırk bin kişiye çeşitli fotoğraflar göstererek nasıl tepki gösterdiklerini takip etmişler. Hangi milletten olursa olsun bütün insanların dışkı, kokuşmuş et, iltihap ilh. necis maddelerden tiksindiğini tespit etmişler. Bu da temizlik duygusunun, sonradan öğrenmekten gelmediğini, insanın fıtratında var olduğunu gösteriyor. Bütün insanlarda ortak olan reflekslerden birinin tiksinme refleksi olması da bunu destekliyor.

Aslında bu şaşırtıcı da değil; çünkü insanoğlunda tiksinti duygusu olmasa hayatta kalması pek mümkün değil. Çünkü insan, çok nârin bir yaratılışa sahip ve sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek için temiz gıda almaya, temiz bir yerde yaşamaya mecbur. Pek çok canlı türü çiğ, ayıklanmamış, yıkanmamış hattâ kokuşmuş gıda maddeleriyle beslenebildiği hâlde, insanın bunlardan birini bile yemesi düşünülemez. Eğer temiz olmayan bir çevrede bulunup kirli maddelerle haşır neşir olursa hastalanması kaçınılmaz.

Temizlik duygusunun, fıtrî olmakla birlikte kültürle gelişebilen veya körelebilen bir hassâsiyet olduğu da bilinmekte. Bazı milletlerin bozuk itikatlar sebebiyle fıtrî temizlik duygusunu kaybettikleri görülebilir. Meselâ Hintlilerin, kutsiyet vehmettikleri sığır dışkısı, dövülmüş kaplumbağa kabuğu gibi maddeleri ilâçlarına katmaları, ölülerinin küllerini saçtıkları nehirden içmeleri ve onda yıkanmaları gibi âdetleri, fıtrî temizlik hassâsiyetine ters düşen ve onu körelten alışkanlıklarıdır.

Aynı şekilde bazı milletlerde bâtıl itikatlar sebebiyle temizlik için necis maddelerin kullanıldığı görülebilir. Meselâ bir yeri kötü ruhlardan arındırmak için kurban kanı serpmek gibi…

Buna mukabil Orta Doğu halkları ise peygamberlerin getirdiği şer‘î kurallar sayesinde kuvvetli bir temizlik duygusu kazanmışlardır. Bilhassa;

“Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizinden yiyin.” (el-Bakara, 2/72)

“Elbiseni temizle.” (el-Müddessir, 74/4)

“Evimi temiz tut.” (el-Bakara, 2/135) gibi emirleriyle Kur’ân-ı Kerim, kendisine tâbî olanları maddî-mânevî pisliklerden temizlenmeye çağırır.

Abdest ve guslü emreden (el-Mâide, 16); misvakla dişleri temizlemeyi (Buhârî, Savm, 27), yemekten önce ve sonra el yıkamayı tavsiye eden (Tirmizî, Et‘ime, 29) dînimiz, temizliğe riâyet eden toplumları örnek almaya teşvik ederek;

“Allah da böyle çok temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 9/108) buyurmuştur.

Hiç şüphesiz insanın medeniyetini inşa etmesinde de temizlik duygusunun önemli bir yeri vardır. Hattâ temizlik duygusu pek gelişmemiş toplumların medenîleşmedikleri görülür. Meselâ vahşî bir şekilde ormanlarda yaşayan yerli halkları inceleyecek olursak, bunlarda temiz-pis, helâl-haram ayırt etme anlayışının zayıf olduğu görülebilir.

Öyleyse günümüz insanının sahip olduğu medeniyet birikiminde ve «hijyen kültürü»nde peygamberlerin büyük emeği vardır dense yanlış olmaz. Gerçekten de İslâm’dan evvelki semâvî dinler bile insanoğlunun temizlik his ve hassâsiyetine uygun olmayacak şekilde tahrife uğrayarak, meselâ vaftizin etkisi azalmasın diye yıkanmamayı; bayram kutlaması adı altında yapılan hamur işine, kan ilâve etmeyi emreder hâle gelmişti. Şu anda farklı milletlerin itikatları ve kültürleri mukayese edilecek olsa, hiçbirinin İslâm kültürü kadar fennî ve tıbbî bilgiye uygun bir temizlik anlayışına sahip olmadığı görülebilir.

Bütün bunlar göstermektedir ki, İslâm dîni; insanın medenîleşmesine ve medenî bir hayat sürmesine rehberlik eden bir hidâyet kaynağıdır. Üstelik İslâm dîni, insanoğlunu sadece bedenlerin temizliği noktasında değil kalplerin temizliği noktasında da şuurlandırır.

Günümüz insanları; temizliği sadece maddî bakımdan temiz, mikropsuz olmak şeklinde anlarken, temizliğin diğer veçhesini, mânevî yönünü ihmal etmektedirler.

Meselâ günümüz insanı mikrobun giremeyeceği vakumlu ambalâjlar içinde satılan bir yiyeceği tertemiz kabul ederken, bu yiyeceğin temin ediliş biçiminin helâl ve temiz olmasını önemsememektedir. Yığınla insan; kan, gözyaşı ve karşılığı ödenmemiş alın terlerinin bulaştığı, kirli kazançlarla alışveriş yapıp, son derece hijyenik gıdalar tükettiğine inanmaktadır. Hâlbuki bu gıdalar maddî bakımdan temiz olsa da, mânevî kirlerle bulaşık olduğu için yiyenlerde kalp katılığı, ibâdet isteksizliği, duygu ve düşünce kütlüğüne sebep olmaktadır.

Yine günümüz insanı lekesiz, tertemiz elbiseler giymeyi temizliğin gereği saymaktadır ama bu giyeceklerin, kirli niyetlerle yönelen bakışlardan koruyacak vasıfta olmadıkları için, gün boyunca mânen kirlenmeye engel olamadığını fark edememektedirler. Ziynetlerini teşhir veya tefâhur/böbürlenme niyetiyle giyilen bu giyecekler tam da giyenin arzu ettiği bu bakışları paratoner gibi çekerek, onu farkında olmadan zehirlemekte ve mânen hasta etmektedir. Günümüzde insanlar; güzel, şık, zevkli, özgür, câzip ama mutsuzdurlar. Çünkü kalpleri huzursuzdur ve mânen hastadır.

Modern insanın maddî temizlik konusunda standartları pek yüksektir. Pek çok kişi, evinin bütün camlarını, duvarlarını, balkonlarını, kapılarını pırıl pırıl tutmakta. Ev dolusu eşyanın temizliği, ya ev hanımlarının ömrünü törpülemekte veya bu iş için tutulan temizlik elemanlarına esaslı bir ödeme gerektirmekte.

Evet; bembeyaz tüller, lekesiz koltuklar, tertemiz halılar ve pırıl pırıl sehpalarla döşeli evlerimiz var. Ama ya kalplerimizin temizliği?

Acaba ekranı iyice silinip parlatılmış, pırıl pırıl bir televizyon ekranında gönülleri kirletecek, boş ve çirkin dedikodularla ve kerih manzaralarla dolu programlar seyretmek ne kadar nezih bir davranıştır?

Hâlbuki Rabbimiz bizden kararmamış, katılaşmamış, Rabbinin haşyetiyle ürperiveren kalpler istemektedir. Tıpkı cennet kadehleri gibi berrak, tertemiz kalpler…

Rabbimiz bize cenneti tasvir ederken onun nimetlerinin hep temizliğinden söz etmekte. (el-İnsan, 21; en-Nisâ, 57 vd.) Bizi temiz bir diyara çağırmakta, bunun için ise bize tertemiz sahifelerle (Abese, 13) davetiyeler göndermekte.

Peygamber Efendimiz’in;

“Temizlik îmanın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1) buyurması da göstermektedir ki, O’nun rehberlik yaptığı yol; Rabbimizin «arındırmak ve tertemiz yapmak istediği kişilerin» (el-Ahzab; 33) yoludur.