NURBÂNÛ SULTAN

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

YAŞMAĞIN UÇTUĞU YERE
YAPILAN CAMİ!

Sultan II. Selim’in baş kadını Nurbânû Sultan’ın asıl adı Cecilia (Sesilya)dır. 1525 yılında Paros Adası’nda dünyaya gelen Cecilia, Barbaros’un Adalar Seferi sırasında (1537) esir alınarak, cariye olarak saraya takdim edildi. Bu Venedikli güzele «yüce ve nurlu» anlamında Nurbânû adı verilmiş, sonra da haremdeki tecrübeli hocaların nezaretinde, görgülü ve bilgili bir saray kadını olarak yetişmesi sağlanmıştı. Nurbânû, kıvrak zekâsı ve üstün kabiliyetiyle Türk-İslâm geleneklerine kısa zamanda intibak etti.

1542 yılında on yedisine giren Nurbânû, o tarihte on sekiz yaşında olan ve sancak beyi olarak Mevlânâ şehri Konya’ya gönderilen Şehzade Selim’e (II. Selim) takdim edildi. Şehzade Selim, bir yıl sonra Saruhan Sancağı’na tayin edildi. 1546’da Şehzade Murad’ın (Sultan III. Murad) dünyaya gelişi, Nurbânû’nun itibarını daha da artırdı.

1553’te Şehzade Mustafa’nın idamı, ardından Şehzade Cihangir’in hastalanarak ölmesi, 1561’de Şehzade Bâyezîd’in isyan sonucu yay kirişiyle boğularak cezalandırılması Şehzade Selim’in önünü açmış, onu tahtın tek vârisi hâline getirmişti. 72 yaşındaki Kanunî’nin;

“Her şey takdîr-i İlâhî’ye göre, meydana gelir.” diyerek, sefere çıkışı ve 6 Eylül 1566 gecesi, Zigetvar Kalesi önlerinde Cenâb-ı Hakk’a yürümesiyle birlikte Şehzade Selim’e tahtın yolu göründü. Nurbânû Sultan, eşi tahta geçtiğinde 41 yaşındaydı.

İZNİK ÇİNİCİLİĞİNİN
BENZERSİZ ÖRNEKLERİ!

Osmanlı tahtını sekiz yıl idare eden Sultan II. Selim, 15 Aralık 1574’te ânîden vefat edince, Manisa’da bulunan 29 yaşındaki şehzade, Sultan III. Murad unvânıyla, Osmanlı tahtına çıktı. Murad’ın cülûsu, yaşı elliye yaklaşan Nurbânû Sultan’ın saraydaki konumunu daha da güçlendirdi; o, artık «Vâlide Sultan»dı.

Osmanlı Devleti; kadın-erkek her renkten insanı içine alarak, kendi rengiyle boyuyor, farklı ırk ve dinlere mensup pek çok insanı İslâm dînine hizmetkâr yapıyordu. Nurbânû Sultan da, küçük yaşta, özel bir terbiyeden geçirilerek müslüman olmuş, İslâm dînine hizmeti benimsemişti. Kendisine tahsis edilen haslar ve oğlu Murad’ın sağladığı imkânlardan istifade ederek pek çok eser inşa ettirdi. Bu yapıların en önemlisi 1570-1579 yılları arasında Üsküdar Toptaşı semtinde, bugün kendi adını taşıyan mahallede yaptırmış olduğu «Atik Vâlide Külliyesi»dir. Külliye önceleri «Vâlide Sultan» adıyla tanınmış, ancak daha sonra (1715), Sultan III. Ahmed’in annesi, Gülnûş Vâlide Sultan’ın Üsküdar meydanında yeni bir külliye inşa ettirmesi üzerine «Eski Vâlide», «Atik Vâlide» veya «Vâlide-i Atik» isimleriyle anılmaya başlanmıştı.

***

Şadırvan avlusuna, üzerinde üç ahşap sütunun taşıdığı bir saçak bulunan zarif kapıdan girilir. Ortaya doğru ilerlediğinizde, mermer oyma şebekeli, nefis bir şadırvan göze çarpar. Eserin inşası sırasında dikildiği söylenen iki ulu çınar ağacı, şadırvanın hemen yanındadır. Son cemaat yerinin pencere ve minare kapılarının üzerlerine 16. asra ait emsalsiz çini panolar yerleştirilmiş, bu harika çiniler Hasan Üsküdârî’nin celî sülüs hatlarıyla bir kat daha güzelleşmiştir.

Atik Vâlide Camii’nin; ikisi yanlarda, biri cephede olmak üzere üç kapısı vardır. Cephedeki saf beyaz mermerden yapılmış olan taç kapısı pek muhteşemdir. Kemerin üzerinde görünen ve Vâlide Sultan’ın adı ile 1583 tarihini gösteren manzum kitâbe, ahşap bir levha üzerine tâlik bir hatla yazılmıştır.

Cami içindeki süsleme unsurları içinde, eserin inşa edildiği dönemde en parlak çağını yaşayan İznik çiniciliğinin gerek kalite ve teknik, gerekse renk ve kompozisyon açısından çok başarılı örnekleri olan panolar hemen öne çıkar. Sır altı tekniğiyle imal edilmiş olan ve renkli kompozisyonlarında natüralist çiçek motifleri ağır basan bu çiniler, set hâlinde dışarıya taşırılan mihrap çıkıntısında yoğunlaşırlar.1

MİNARELER ARASINDAKİ İLK MAHYA!

Üsküdar’daki ilk mahya 1722’de, caminin kesme taştan yapılmış iki uzun minaresi arasında kurulmuştur. Fakat minareler, 1766 depreminde; doğudaki minare, kāidesine; batıdaki ise şerefesine kadar yıkılmıştı. Sonraki tarihlerde barok üslûbuna uygun detaylarla yeniden inşa edilen minareler camiye zarif bir güzellik katar. Nurbânû Vâlide, mabedin ibâdete açılmasıyla birlikte camiye 139 kitaplık bir de kütüphane vakfetti. Kitaplar arasında din, tasavvuf, mantık ve edebiyat gibi değişik konularda yazılmış eserler yer alıyordu. Bugün Türk ve İslâm Eserleri Müzesine nakledilen Kur’ân-ı Kerim mushafları, hat ve tezhip bakımından fevkalâde eserlerdir.

***

Bu hayır eseriyle ilgili şirin bir halk rivâyeti vardır. Vâlide Nurbânû Sultan, caminin yeri için kesin karar verememiş, tereddütte kalmıştı. Fakat bir gece rüyasında gördüğü ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar ona şöyle yol göstermişti:

“Yaşmağını Beşiktaş İskelesi’nden esen rüzgâra bırak; camiini, rüzgârın yaşmağı götüreceği yerde yap!”

Nurbânû Vâlide, rüyasındaki bu sözlere uymuş, rüzgâr ise Vâlide Sultan’ın yaşmağını Beşiktaş İskelesi’nden alıp Üsküdar’a, Toptaşı Tepesi’ne götürmüştü.2

HIZIR -aleyhisselâm-’IN
GÖRÜLDÜĞÜ YER!

18. asırda caminin son cemaat yerinde yaşanmış şöyle bir rivâyet anlatılır:

Abdülkādir Geylânî neslinden, hem Nakşibendî, hem Kādirî şeyhi olan Abdülkādir Efendi (v. 1738), bir gün caminin şadırvan avlusundaki hücrelerinden birinde otururken, son cemaat yerinin sağ tarafında, mihrapla müezzin mahfili kapısının birleştiği yerde Hızır -aleyhisselâm-’ı görmüştü. Sonradan bu hâdise bir levha üzerine yazılarak oraya asıldı. Fakat bu olayı anlatan ve Hadîkatü’l-Cevâmî’de de yer alan on mısralı manzûme şimdi yerinde yoktur. Ancak, Hızır -aleyhisselâm-’ın görüldüğü yer olan, duvar üzerindeki üç küçük oyuk aynen durmaktadır. Olayın kahramanı Şeyh Abdülkādir Efendi, caminin mihrabı önünde medfundur.

Sağdaki minarenin dibinde bulunan ve Hızır -aleyhisselâm-’ın geldiği kabul edilen yer, bugün de birçok kimsenin ziyaret ettiği mekândır. Dileklerin bir kısmı, eski yazı ile pencere sövelerine yazılmıştır.3

***

Vâlide Sultan, cami-i şerif ve imaretleri için gereken suyu, Büyük Çamlıca Tepesi’nin eteklerinden getirterek bütün vakıflarında kullanmıştı. Eski Vâlide Suyu adıyla tanınan bu su, bugün Üsküdar vakıf sularının en bakımlısıdır, günlük verimi 1000 metre küpü bulmaktadır.

VÂLİDE SULTAN’A HAK RAHMET EDE!

Nurbânû Sultan, Vâlide sultanlığının dokuzuncu yılında ânîden hastalandı. 7 Aralık 1583 günü, hastalığı sırasında kaldığı «Yenikapı» semtindeki bahçe-sarayda, 58 yaşında iken dünyaya veda etti. Nurbânû Vâlide Sultan’ın cenazesi, İstanbul’daki ulemânın, şeyhlerin, devlet adamlarının katıldığı büyük bir cenaze alayı ile kaldırıldı. Oğlu Sultan III. Murad, annesinin tabutu arkasında matem elbiseleri içinde ağlayarak ve yaya olarak yürüdü; cenaze namazının Fatih Camii’nde kılınmasının ardından saraya döndü. Devlet erkânı, ulemâ ve halk da, Nurbânû Sultan’ın ardınca yürüyüp Ayasofya avlusuna geldiler. Vâlide Sultan burada, sevgili zevcesi Sultan II. Selim’in muhteşem türbesine defnedildi. Oğlu Murad’ın isteği üzerine, vezirler ve ulemâ, 40 gün boyunca sabah ve akşam, Nurbânû Valide’nin kabrini ziyaret ederek duâlar ettiler, hâfızlar Kur’ân okudular.

________________

1 M. Baha TANMAN, «Atik Vâlide Sultan Külliyesi», DİA. c. IV, s. 70.

2 Erdem YÜCEL, «Osmanlı Tarihinde Vakıf Yapan Kadınlar», Hayat Tarih Mecmuası, 1971, c. 13, sa. 1, s. 48.

3 Haskan, a.g.e., s. 369.