GÜZEL AHLÂK -6-

Doç. Dr. Seyit AVCI seyitavci1968@mynet.com

Cömertlik, Allâh’ın geniş rahmetine kavuşmaya, affedilip bağışlanmaya vesile olan güzel ahlâkın en önemli göstergelerinden biridir. Tartıya konabilecek hiçbir hayırlı ameli bulunmayan varlıklı bir adamın; sırf dar geçimlilere hoşgörü ile davranıp, onlardaki haklardan vazgeçmesi, yaratılanları Yaratan’dan dolayı hoş görüp nefes aldırması sebebiyle ilâhî rahmet ve merhamet sahibi olan Allah Teâlâ da kuluna nefes aldırmış, ikram ve ihsanını ondan esirgemeyerek kendisini affedip bağışlamıştır. Demek ki cömert olana cömert davranılmakta, esirgemeden verene, esirgemeden verilmektedir.

Güzel ahlâk böylesine güzel ve hayırlı bir nimettir. O baştan sona iyilik ve fazîletlerle doludur. Onun kendisi başlı başına bir iyiliktir. Nitekim Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e iyilikten ve günahtan sorulduğu zaman Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“İyilik, güzel ahlâktır. Günah da nefsi rahatsız eden ve insanların farkına varmasından hoşlanmadığın şeydir.”1

İyilik, ahlâkın her çeşit güzelliklerini içine alan bir kavramdır. Gönül; ondan huzur duyar, mutlu olur. Sevinir, rahatlar. Kimseden gocunmaz, rahatsız olmaz. Zira onda feyiz ve bereket, hikmet ve fazîlet vardır. Güneş gibi berrak ve âşikârdır. Etrafa ışık ve nur saçar. Yapılması insana haz verir, gönlü îmanla, ilâhî nurla dolar. Günah ise böyle değildir. Çünkü o, güzel ahlâk sınırlarının dışındadır. O; yüzkarası, baş belâsıdır. İnsanın nefsini gıcıklar, kalbini sıkar. İşleyip işlememekte tereddüt ve şüphe uyandırır. Utanç duyulacak, nefret edilecek şeydir. İnsan; onun farkına varılmasından rahatsız olur, hoşlanmaz. Kalbi böyle kötülüklerle doldurmaktan, gönlü kirletip bulandırmaktan uzak durmak gerekir. Güzel davranışlar varken, çirkinlere bulaşmamak lâzımdır. Mü’mine her şeyin güzeli yakışır. Çünkü inandığı yüce Yaratıcı güzeldir, güzeli sever. Çirkinden nefret eder. Mü’min de güzel olmalı, güzel ahlâka sahip olmaya çalışmalıdır.

Cimriliğin kötü bir huy olduğu, güzel ahlâka sahip olan bir mü’minde hiç bulunmaması gerektiği, daha önce belirtilmişti. Nitekim bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimiz Selîmeoğulları’na kabîle reislerinin kim olduğunu sordu. Onlar Cüd İbn-i Kays olduğunu, yalnız onu cimrilik ve pintilikle itham ettiklerini söylediler. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu:

“Cimrilikten daha zararlı mânevî bir hastalık var mıdır? Bilâkis sizin reisiniz Amr İbn-i Cemuh’tur.”2

Amr İbn-i Cemuh, İslâm’ı kabul etmeden önce câhiliye döneminde puta tapardı. Efendimiz evlendiği zaman, Amr; O’nun adına ziyafet vermişti.

Malını kıskanan ve onu harcamayan kimse, ne kadar fazla mala sahip olsa da bir kabîlenin veya topluluğun büyüğü, önderi ve ulusu olamaz. Olmaya liyâkat kazanamaz. Kendisine hayrı olmayanın başkasına hayrı dokunmaz. Cömertliği, kerem ve fazîleti yüksek olan kimse, bulunduğu toplum içinde baş ve önder olmaya lâyıktır. Bunun için Efendimiz Cüd İbn-i Kays’i zengin olmasına ve malının çokluğuna rağmen cimriliğinden dolayı kabîle reisi ve büyüğü kabul etmemiş; kerem ve cömertliği ile şöhret bulan Amr İbn-i Cemuh’u Selîmeoğulları’na reis tayin etmiştir. Bu vesile ile cimriliğin ne kadar zararlı bir hastalık olduğunu beyan buyurmuştur.

Benî Selîme, Medineli müslüman kabîlelerden biridir. Bu isimle bilinen tek Arap kabîlesidir. Mahalleleri mescide bir mil kadar uzak olduğu için evlerini satıp mescide yakın yerlere yerleşmek isteyen kabîledir. Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anh- da bu kabîleye mensuptur.3

____________________

1 Ahmed, IV, 182.

2 Buhârî, Müfred, s. 96.

3 Müslim, Mesâcid, 279.