YOL

M. Faik GÜNGÖR m.f.g.023@hotmail.com

«Gördüğün rüyayı anlat!» dediler.
Misk-i amber kokan güldü gördüğüm.
Kanatlıydı üçler, beşler, yediler,
Kum gibi inciden çöldü gördüğüm.

Vardık ki bir yere güzelden güzel.
Yemyeşil ağaçlar dökmüyor gazel.
Yapışık ikizdi ebedle ezel.
Başka âlem, başka hâldi gördüğüm.

Çiçek bahçesiydi uçsuz sonsuzluk.
Ne yorgunluk vardı, ne uykusuzluk.
Bir damla içince bitti susuzluk.
Suyu süt beyazdı, göldü gördüğüm.

Her şey cıvıl cıvıl ve rengârenkti,
Cümlesi nûrânî, yaşları denkti.
Giydikleri ışıl ışıl ipekti.
Altın sırma işli şaldı gördüğüm.

Türlü türlü nimet yemeden toku,
Yokta varı gördüm, aynada yoku.
Gönül tekleşince terk ettim çoku.
Bin bir lezzet yüklü kāldi gördüğüm.

Birden aralandı açıldı perde.
Çeşit çeşit varlık vardı içerde.
Dûçâr idi tek tek dermansız derde.
Önlerinde irin, yaldı gördüğüm.

Zehir yeşilinden gözleri vardı.
Buruş buruş çirkin yüzleri vardı.
Eğri-büğrü çarpık dizleri vardı.
Al kıllarla kaplı eldi gördüğüm.

Yedikleri alev, içtikleri mil.
Kanlı ağızlarda kör yılandı dil.
Karınları şişkin, korkunç ve sefil,
Deve hörgücünden beldi gördüğüm.

Çığlık, çığlığa ses; zebânî bunlar.
Acayip dudaklar, çengel burunlar.
Cehennem nârına yağlı odunlar.
Erimiş kemikten, küldü gördüğüm.

Uyandım yatakta kan-ter içinde.
Haber vardı gizli haber içinde.
Anladım ki elmas, sabır içinde.
Olur denileni oldu gördüğüm.

Ayrı ayrı yönde nefs ile akıl,
Dilediğini seç, peşine takıl.
İster ulaş kurtul, istersen yakıl.
Bir kavşakta iki yoldu gördüğüm.