GÜZEL AHLÂK -5-

Doç. Dr. Seyit AVCI seyitavci1968@mynet.com

İnsanları cehennemden kurtarıp cennete götüren en önemli özelliklerin başında güzel ahlâk gelir. Mü’minlerin çoğu takvâlarından ve güzel ahlâka sahip olmalarından dolayı cennete mazhar olacaktır. Allâh’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından korunup kaçınan, yalnız Allah’tan korkan kimseler takvâ sahibi olurlar. Takvâ sahibi oldu mu güzel ahlâk sahibi de olur. Zira güzel ahlâk, takvânın meyvesidir. Bu iki haslet en makbul ve en güzel hasletlerdir. İşte insanların çoğu bu iki haslet yüzünden cennete girerler.

Buna göre takvâ ve güzel ahlâk insanı cennete götüren en önemli iki özelliktir. Ümmetin ileri gelenleri bu iki güzel özelliğe veya en azından birine sahip olabilmenin yolunu aramışlardır. Nitekim Ümmü’d-Derdâ’nın anlattığına göre bir gece kocası Ebu’d-Derdâ kalktı ve namaz kıldı. Sonra ağlamaya başladı ve sabah oluncaya kadar;

“Allâh’ım, yaratılışımı güzel yaptın, ahlâkımı da güzelleştir.” diye duâ etti. Ümmü’d-Derdâ kocasına;

“Geceden beri yalnız güzel ahlâk için duâ ediyorsun?” deyince; Ebu’d-Derdâ müslüman bir kulun ahlâkı güzel olduğu takdirde güzel ahlâkın onu cennette götüreceğini, ahlâkı kötü olursa kötü ahlâkın da onu cehenneme sokacağını söyledi.1

Güzel ahlâkın yeri, dinde bir başkadır. Nitekim bir hac sırasında değişik bölgelerden gelen kalabalık bedevîler Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e gelerek kendisine bazı sorular sordular. Bu sorular arasında Efendimiz’e insana ihsan edilen en hayırlı şeyin ne olduğunu sordular. Onların bu sorusuna Efendimiz;

“Güzel ahlâktır.” buyurarak cevap verdi.2

İnsana verilen şeylerin en hayırlısı güzel ahlâktır. İnsanı cennete götüren, ebedî kurtuluşa vesile olan ameller içinde ondan daha hayırlı başka bir amel yoktur. Nasıl hayırlı bir amel olmasın ki cömertlik gibi en fazîletli özellikler güzel ahlâkın içinde yer almaktadır.

En hayırlı, en güzel ahlâklı insanlar hep cömert olmuşlardır. Cömertlik güzel ahlâkla, güzel ahlâk cömertlikle neredeyse eşdeğer hâle gelmiş, bir bütün olmuşlardır. Nitekim en hayırlı ve en güzel ahlâk sahibi insan olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz, cömertlik ve sehâda bir başka idi. Efendimiz, hayır işlemekte insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayında Cibril’le karşılaştığı vakitti. Cibril, Ramazan’da her gece O’nunla karşılaşır, Kur’ân’ı O’na arz ederdi. Efendimiz Cibril’le karşılaştığı zaman hayır işlemekte, sürekli esen rüzgâr gibi olurdu.

Efendimiz, güzel ahlâkın her çeşidini kendisinde toplayan müstesnâ bir insandı. Efendimiz, insanların en cömerdi idi. Her zaman cömert olmakla birlikte sevdiği dostlarıyla karşılaştığı zaman bu cömertliği daha da artar, âdeta ardı arkası kesilmeyen rüzgârlar gibi devamlılık gösterirdi. Ramazan ayının feyiz ve bereketiyle daha da cömert hâle gelirdi. Cibril’le karşılaşmanın ve O’na ilâhî kelâmı arz etmenin mânevî zevki sayesinde bu cömertlik bir çağlayan gibi coşardı.

Efendimiz’in cömertliğinin, bu mülâkatlar zamanında devamlı esen rahmet rüzgârlarına benzetilmesiyle O’nun kerem ve ihsanının bolluğu ve genişliği hattâ rüzgârın bereketinden daha ileri olduğu anlatılmış olmaktadır. Devamlı hareket hâlinde olan rüzgârın muhtelif ve geniş sahalara bereket götürmesi, her tarafı kısa zamanda faydalandırması, rüzgârsız bulutların yağmurundan çok daha bereketlidir. Onun için Rasûl-i Ekrem’in mülâkat esnasındaki cömertliği, bu geniş ve bol rahmete vesile olan devamlı rüzgâra benzetilmiştir.

Güzel ahlâkın en önemli belirtilerinden biri olan maddî cömertlik gibi mânevî olanı yani gönül cömertliği de insana ayrı bir fazîlet ve bereket kazandırır. Her zaman malla başkalarını memnun etmek, onlara cömert davranmak mümkün olmayabilir. Ama gönül zenginliğiyle, geniş yürekle, hoşgörü ve merhametle gösterilen cömertlik de insana büyük fayda sağlar. Kendisine cennet yolunu kolaylaştırdığı gibi, Yaratan’ın rızâsını da kazandırır.

Nitekim vaktiyle bir adam öldüğü zaman hesaba çekildi de hayır nâmına işlediği bir sevabı bulunamadı. Ancak adam; insanlarla alışveriş yapan, hâli vakti yerinde, zengin bir kimse idi. Onlara borç para verir, işlerini görürdü. Çalıştırdığı işçi ve hizmetçilerine, alacaklarını tahsil edecekleri zaman fakir-fukarâya ödeme kolaylığı göstermelerini, gerekirse alacaklarından vazgeçmelerini, bağışlayıp hîbe etmelerini emrederdi. Yaptığı tek hayır, işlediği tek sevap bu idi. Onun bu durumunu bilen Allah Teâlâ meleklerine;

“Biz affetmeye ondan daha lâyıkız, onu affediniz.” buyurdu. Adam, bu ameli sayesinde kurtuldu.3
_______________
1 Buhârî, Müfred, s. 94-95.
2 Buhârî, Müfred, s. 95.
3 Müslim, Müsâkât 30; Ahmed, IV, 120.