AĞIZ TADIYLA İÇİLEN BİR BARDAK ÇAY!

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Türkiye’de yaz deyince aklımıza gelen şeylerin başında belki de ilk yeri, düğünler alır. Elbette hiçbir çift evlenirken bir gün ayrılmayı düşünmez. Hattâ gençlerin hayalinde belki de tartışmak, anlaşamamak, kavga etmek gibi bir seçenek bile yoktur! Birbirlerini öyle çok seviyorlardır ki güzel güzel geçinmekten başka bir şey akıllarına bile gelmeyebilir.

Lâkin gerçek, her zaman hayallerdeki gibi değildir. Farklı karakterdeki iki kişinin anlaşmasından başka, pek tabiî olarak anlaşması beklenen başka kişiler de vardır. Zira bu iki genç gökten zembille inmemiştir. İkisinin de içinde doğup büyüdüğü bir ailesi vardır. Fakat bu gerçek, çoğu zaman gençler tarafından göz ardı edilir. İnsan ilişkilerinden, iletişimden, geçinme sanatından, hoşgörüden, özgürlük nâraları atıp da saygı ve sorumluluk şuurundan bî-haber büyüyenler; evliliklerinin ardından cicim ayları bitince kendilerini bir karmaşanın içinde buluverirler. Hele bir de bu gençlerin sabırları ve mücadele ruhları yoksa onları çok zor imtihanlar beklemektedir.

Bir yandan kadının hassas, kırılgan ruh yapısı; diğer yandan erkeğin erkeklik gururu, anne-babaların; «öf» bile denilmemesi gereken, saygıya en lâyık varlıklar oluşu, hele bir de çocuklar varsa onların psikolojileri… Bütün bunlar evlilikteki insan ilişkilerinde göz önünde bulundurulması gereken hassas noktalardır. Dikkat edilmediğinde hiç de istenmedik neticeler ortaya çıkabilir.

Empati yeteneği gelişmemiş insanların sağlıklı ilişkiler kurması çok zordur.

“Korkuyorsan, kızgınsan, utanıyorsan, öfkeliysen… de benim yapabileceğim bir şey yok! Bana ne ya… İşim mi yok, bir de seninle mi uğraşacağım… Başının çaresine bak; yaparken bana mı sordun da teselli için bana geliyorsun…” şeklindeki yaklaşımlar empati yeteneği hiç gelişmemiş, daha klâsik bir ifadeyle merhametsiz kişilerin tutumlarıdır ki çiftlerden birinin bu özelliği geçimi zorlaştırır. Ya da seçici empatik olmak; yani eşine karşı empatik iken anne-babasına ya da çocuğuna karşı ya da bunun tam tersi olması durumu da aile içi ilişkilerde zorluk çıkarır.

«Kendimiz için istediğimizi karşımızdaki için de istemedikçe» gerçekten geçimli ve huzur verici olmamız zordur.

Bundan başka, zaman zaman evliliklerdeki ilişkilerde problemlerin çözümsüzmüş gibi gözüktüğü durumlarda tarafların hoşgörüye de ihtiyacı çoktur. Affedici olmak, seçenekleri bol olmak, esnek olmak, olayları veya kişileri siyah/beyaz çerçevelerden başka gri, pembe, sarı, kırmızı… çerçevelere de yerleştirebilmek hoşgörünün en bariz göstergeleridir. Çeşit çeşit karakterdeki insanların, küçük bir çatı altında toplandığı aile ortamlarında en çok ihtiyaç duyulan özelliktir. Erdemli insanlar, bilge kişiler hep hoşgörüsü olan insanlardır.

Aile kurumunun devamında en önemli diğer bir özellik de eşlerin sabırlı olmalarıdır. Klâsik anlamda kötülüklere ve kötü olanlara sabretmek erdemmiş gibi görünse de gerçekte sabır bu değildir. Yanlışa karşı doğruyu yapıp neticesini bulmak için beklemektir gerçek sabır. Bazen bu doğru, faaliyete geçmekken bazen de sükût ederek beklemek olabilir.

Empati, hoşgörü ve sabır yeteneği gelişmiş kişilerin aile saâdetleri gibisi yoktur. Haklarını ve sorumluluklarını bilen ve bunları uygulayabilen fertlerin yuvaları her dâim saâdetlidir.

Son zamanlarda internette dolaşan bir teşbih, saâdetli aile gerçeğini çok güzel tarif eder… Hem gülmeniz, hem de düşünmeniz dileğiyle…

Bir bardak çay deyip geçmeyin, aslında o birçok gerçeği gösterir, hayatımızdan bir kesittir…

Çayın alt demliği «KAYNA-NA»dır, sürekli kaynar durur. Hattâ dikkat edilmezse taşabilir.

Üst demlik «GELİN»dir, alt demlik kaynadıkça onun da harareti artar. Ama zamanla da olgunlaşır ve demlenir…

«GELİNİN KOCASI» ise bardaktır. Her iki çaydanlıktan da yeterince nasibini alır. Biraz kaynana doldurur onu; biraz da gelin… Bu yüzden de «denge unsuru»dur. Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi bundandır…

«ÇOCUKLAR» çayın şekeridir. Tat verir.

«GÖRÜMCE» ise çay kaşığıdır. Arada bir gelir; karıştırıp gider…

«KAYINPEDER»e gelince, o da çay tabağıdır. Çayın demine, suyuna karışmaz; bir kenarda lök gibi oturur. Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar vermesini engeller. Ancak; ara sıra boşaltılması gerekir, yoksa taşıp her şeyi berbat edebilir.

Çay süzgeci ailenin sahip olduğu «DEĞERLER»dir. Aileyi dış müdahalelerden korur. Delikler büyük olursa çayın tadı kaçar.

Suyu ısıtan ateş ise «HOŞ-GÖRÜ»dür. O olmadan çay da olmaz.

Kısacası bir bardak çay, «AİLE»dir ve ağız tadıyla içilen bir bardak çayın üstüne yoktur…

HERKESE ÂFİYET OLSUN!