III. HAÇLI SEFERİ -2-

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

Haçlıların Hıttin mağlûbiyeti hakkındaki ilk haberler; önce Cenovalı denizciler tarafından Avrupa sahillerine taşınmış, herkesi dehşete düşüren bu yenilgi haberi, söylentiler hâlinde süratle bütün kıtaya yayılmıştı.1

Sur’da toplanan haçlılar, Papa’ya ve Avrupa’daki krallara kendilerine âcil yardım gerektiğini ve durumlarının ne kadar ümitsiz olduğunu bizzat anlatmaları için Sur Piskoposu Josias ve Antakya Patriği Aimery’i yola çıkardılar.

Sicilya Kralı II. Guillaume, yenilgi haberinin Sur Piskoposu Josias tarafından da doğrulanması üzerine büyük bir üzüntüye kapıldı. Duâ etmek için çuvallara bürünerek dört gün inzivaya çekildi. Avrupa’daki hükümdar arkadaşlarına mektuplar yazarak doğuda uğranılan felâket karşısında bütün imkânların seferber edilerek yeni bir Haçlı Seferi’nin hazırlanması gerektiği düşüncesini dile getirdi. Yazdıklarına göre, kendisi de süratle doğudaki dindaşlarının yardımına koşmaktan kaçınmayacaktı.

Gerçekten de Amiral Margaritus kumandasında gönderilen büyük bir Sicilya filosu 1188 yazında Suriye sahillerine ulaştı. Bu filo Trablus’un müslümanlar tarafından zaptedilmesini önlediği gibi, Antakya ve Sur sahillerine de gerekli yardımı zamanında yetiştirmelerini sağladı. Ancak Sicilya Kralı’nın Kasım 1189’da ölümü Sicilya’nın Haçlı Seferlerine ilgisini azalttı.

Bu gelişmelerin ardından Papa III. Urbanus, hıristiyanları doğudaki dindaşlarına yardım etmek üzere yeni bir Haçlı Seferi’ne çağırdı. Ayrıca batının büyük krallarını da bu yeni sefere katılmaya ikna etti. Ancak Avrupalılar bu yeni haçlı organizasyonunu Hıttin zaferinden ancak üç yıl sonra tamamlayabildiler.

Nihayet Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1189 Mayıs’ında hazırlıklarını tamamlayarak yola çıktı. Macaristan ve Balkanlar üzerinden Çanakkale Boğazı’nı aşarak Anadolu’ya geçti. Ancak gerek Balkan topraklarında gerek Anadolu’ya geçişi sırasında Bizans imparatoruyla aralarında büyük gerginlikler yaşandı.

Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan, Anadolu’nun güneyine yönelen haçlı kuvvetlerini takip altına almakta gecikmedi. Açlık, susuzluk ve yolları iyi bilmemek gibi problemler, geçmişteki Haçlı Seferlerinde olduğu gibi bir kez daha haçlı ordusunun belini kırmıştı.

Selçukluların boşalttığı Konya’ya giren Friedrich Barbarossa, burada kalmadan Toroslardan Silifke’ye yöneldi. Ancak Göksu Çayı’nı geçerken boğularak öldü. Bu gelişme haçlı ordusunun moralini büsbütün bozdu. Böylece gayesinden uzaklaşan ordu, iyice yılgınlığa düşerek dağıldı. Barbarossa’nın oğlu Friedrich; küçük bir birliği Sur kentine ulaştırmayı başardıysa da, bu kuvvetler beklentileri karşılamaktan çok uzaktı.

Öte yandan Danimarka, Hollanda ile İtalyan şehir devletleri Cenova ve Venedik de çağrıya uyarak filolarıyla doğuya yardıma koşmuşlardı. Buna karşılık Fransa ve İngiltere arasındaki siyasî meseleler bu iki büyük devletin III. Haçlı Seferi’ne iştirakini geciktirmişti. Nihayet Fransa Kralı II. Philippe ve İngiltere Kralı I. Richard (Aslan Yürekli Richard) ordularıyla Fransa ortalarında güçlü bir Katolik merkez olan Vezelay’da bir araya geldi.

İki kral da farklı dünyaların adamlarıydı. «Aslan Yürekli» lakaplı I. Richard, dengesiz olmakla beraber savaşçı bir kişiliğe sahipti. Becerikli fakat güvenilmez, hileci bir adam olan Fransa Kralı II. Philippe ise savaşa isteksiz olarak katılmıştı. İki büyük haçlı ordusu ayrı deniz yollarını kullanarak Akka önlerine geldiler. Bu arada Kral I. Richard yol güzergâhında bulunan Kıbrıs’ı asker çıkararak ele geçirmişti.

Haçlı kuvvetlerinin hücumuna daha fazla dayanamayan Akka’daki müslüman güçler Selâhaddîn’e danışmadan şehri haçlılara teslim etmek zorunda kaldılar. Bu durumu kabullenmeyen Selâhaddin, müslüman esirlerin derhâl serbest bırakılmasını isteyerek bunun karşılığında Hıttin Savaşı’nda ele geçirilen «Mukaddes Haç»ı iade etmeyi teklif etti. Haçlı kuvvetlerinin Akka’dan elde ettikleri ganimetlerin paylaşımı konusunda kendi aralarında çekişmeye girmeleri, iki ordu arasında huzursuzluk oluşturmuştu.

Bu anlaşmazlığın ardından I. Richard tarafından hakarete uğrayan Avusturya Herzogu Leopold ve Fransa Kralı II. Philippe, yeminlerinin gereğini yerine getirdiklerini söyleyerek ülkelerine döndüler. Yalnız kalan I. Richard, Selâhaddin’le yaptığı barış şartlarına uymayarak müslüman esirlerin tamamını iade etmedi. Akka garnizonundan arta kalan 2700 müslüman esiri çocuklarıyla birlikte katletti. Bu durum gerilimin daha da yükselmesine yol açtı. Güneye yönelen I. Richard’a taarruz eden müslüman atlı birlikleri, bu katliama misilleme yaparak pek çok haçlı askerini öldürdüler.

İyice yıpranan I. Richard’ın ordusu, Yafa kentini ele geçirmek gibi bazı mevziî başarılar elde ettiyse de; Kudüs kentini ele geçirmek için yaptığı tüm girişimler şarkın en güçlü hükümdarı Selâhaddin tarafından boşa çıkarıldı.

Nihayet her iki taraf da durumu müzakere ederek beş yıl geçerli olacak bir barış anlaşması yapma konusunda uzlaştılar. Bu anlaşmaya göre Askalân şehri müslümanlarda, Yafa’nın kuzeyindeki en geniş yeri on, on beş kilometreden ibaret olan sahil şeridi de hıristiyanlarda kalıyordu. Ancak Selâhaddîn’in zaten savaş sırasında bile engellemediği hıristiyanların Kudüs’e serbestçe girip çıkmalarına müsaade edilecekti.

Kudüs’ü geri almak amacıyla Avrupa’nın en büyük krallarının olanca ağırlıklarıyla katıldıkları üçüncü Haçlı Seferi de amacına ulaşamamıştı. Ancak Akka kentini ele geçirmeleri, hıristiyanların kıyı bölgelerinde varlıklarını bir müddet daha korumalarını sağladı. Hıristiyan dünyası, Selâhaddîn’in tedbirli girişimleri sonucunda bir daha İslâm topraklarına uzun süre bu çapta bir saldırıya cesaret edemedi.

Ömrü mücadeleyle geçen Selâhaddin, 4 Mart 1193 yılında malarya ya da menenjit hastalığına yakalanarak 57 yaşında Şam’da vefat etti. Takvâ sahibi, İslâmiyet’e gönülden bağlı, haşmetli bir iktidara sahip olmasına rağmen sade yaşamayı seven bir sultandı.

Hakkında nakledilen bir rivâyet, Selâhaddîn’in dindar kişiliği hakkında önemli ipuçları taşımaktadır. Bu rivâyete göre Selâhaddin Eyyûbî, vefatına az bir süre kala, bir parça bezden oluşan kefenini bir kargının ucuna taktırarak günlerce sokaklarda şu sözlerle dolaştırmıştır:

“Ey insanlar! Geniş ve zengin ülkelere sahip Selâhaddin, mezara ancak bu kefeni götürecektir.”2
___________

1 Işın DEMİRKENT, Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı 53.

2 Steven RUNCİMAN, Haçlı Seferleri Tarihi, c. 3.