“BENİM ELİMİN YETİŞECEĞİ YERE, SİZİN HAYALİNİZ DAHÎ YETİŞEMEZ!”.

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

«ŞEHİRLER KRALİÇESİ»NİN FETHİ -1-

330 yılında kurulan İstanbul, tarih boyunca birçok kavim tarafından ele geçirildi. Fakat İstanbul’un müslümanlar tarafından ilk kuşatılması, üçüncü İslâm Halîfesi Hazret-i Osman zamanındadır. Osmanlı döneminde ise; Sultan II. Mehmed dönemine kadar dört defa kuşatıldı, lâkin fetih müyesser olmadı.

***

Osmanlı Devleti; daha çok Asya’da yerleşmiş olmakla beraber, Avrupa’daki sınırları Tuna’ya dayanmıştı. Bu genişlikteki bir devlet için, iki kıtadaki araziyi birbirine bağlamak, yani boğazların kontrolünü elinde tutmak hayatî bir zaruretti. Bir savaş esnasında, Rumeli ordusunun Anadolu’ya veya Anadolu ordusunun Rumeli’ye geçirilmesi; başarının temeliydi. İstanbul’daki Bizans İmparatorluğu, Osmanlı için her zaman engel teşkil ediyordu. Askerî zaruretler dışında, iktisadî zaruretler de İstanbul’un fethini gerektiriyordu. Zira Bizans, o zaman dünya ticaretinin en önemli merkezlerinden biriydi.

***

Ayrıca İstanbul’un bir gün müslümanlar tarafından fethedileceği, Hazret-i Peygamber’in mûcizesi olarak hadîs-i şerifle de bildirilmişti:

“İstanbul elbette fetholunacaktır. Hiç şüphe yok ki, onu fetheden emir ne güzel emir; o asker ne güzel askerdir.”

O DA BENİM GİBİ FETHİ Mİ DÜŞÜNÜR?

Fatih; İstanbul’u almaya karar verdikten sonra, bunun için lâzım olan şeyleri hazırlatmaya başladı. Toplar döktürüyor, donanma yaptırıyor, Boğazkesen Hisarı’nın bitirilmesi için çalışıyordu. İstanbul’u nasıl fethedeceğine dair plânlar düşündüğünden, geceleri gözüne uyku girmiyordu.

Edirne’deki sarayının karşısında bir medrese vardı. Gece yarısı; şehrin bütün ışıkları söndüğü hâlde, orada ışık yanardı. Bir gün veziri Çandarlı Halil Paşa’ya sordu:

“Şu medresede geceleri uyumayan bir adam var; kimdir araştır bakalım, neden uyumuyor?” Halil Paşa, kısa süre sonra şu bilgiyi getirdi.

“Sultanım, orada bir molla var ki; geceleri de ders çalışır!”

Fâtih, hayretle:

“Allah Allah! Gündüz çalışsın, gece uyusun! Yoksa benim gibi her lâhza İstanbul’un fethini mi düşünür ki, uyumuyor?1

İNŞASI DÖRT AYDA BİTİRİLEN HİSAR!

İstanbul’u fethetmek için önce boğazları kapatmak, Bizans’ın, Karadeniz’deki iâşe merkezleriyle irtibatını kesmek lâzımdı. Donanmaların Anadolu ile Rumeli arasındaki geçişleri güvence altına alınmalıydı. Bu da; Anadoluhisarı’nın karşısına yeni bir hisar yapmak, buraya gemilerin geçmesini önleyecek kabiliyette toplar koymakla mümkün olabilirdi. Padişah, Çandarlı Halil Paşa’ya yeni bir hisar yapılmasını emretti. Hisarın plânı, Peygamberimiz’in mübarek ismi olan «Muhammed» kelimesinin şekli gibi çizildi. «Mim» harflerinin meydana getirdiği daireler üzerinde birer burç (kule) inşa edildi. Yapımına 26 Mart 1452’de başlanan ve süratle tamamlanması için 800 usta ile 4000 amelenin çalıştığı Rumelihisarı, aynı yılın Ağustos ayında, yani yaklaşık dört ay içinde bitirildi.

ŞEREFTEKİ BÜYÜK PAY FATİH’İN!

Sultan Fatih, İstanbul surlarını tahrip edecek kudrette top dökme görevini mühendis Saruca Bey’le mimar Muslihiddin’e vermişti. Bu esnada, memleketi olan Macaristan’dan gelerek, çalışmak için Bizans İmparatoruna müracaat eden Orban isimli bir top dökücüsü, kralın takdirsizliği; yani kendisine az ücret teklif etmesi üzerine, üzülerek şehri terk etmiş ve Fatih’e müracaat etmişti. Sultan, kendisine hil’at giydirdi ve o kadar yüksek bir maaş bağladı ki; tarihçi Dukas’ın tabiriyle, imparator kendisine bunun dörtte birisini bile vermiş olsaydı, o asla işini terk etmezdi.

Fatih ona, İstanbul surlarını yıkacak kudrette mermi atabilecek bir topu döküp dökemeyeceğini sorduğunda, -İstanbul surlarının kalınlığını bildiği için- bu kudrette bir topu dökebileceğini söylemişti. Yalnız top menzili hesaplama ve nişan alma hususunda hiçbir malûmatı olmadığını da ilâve etmişti. O zaman Fatih, bunları bilen mühendisleri olduğunu belirtti. Bunun üzerine Orban; Saruca ve Muslihiddin Beylerin maiyetine verilerek, ağır topların dökümüne başlandı.

Muâsır tarihçilerin verdikleri malûmata göre, Orban bir döküm ustası idi. Dolayısıyla, İstanbul surlarını tahrip edecek topların yapılmasının bütün şerefini ona atfetmek kesinlikle doğru değildir. Bu şerefte en büyük pay; onun bilgisinden istifade etmeyi düşünen, bu topu ona döktürdükten sonra, mermilerin atış kesâfeti hâsıl edecek biçimde kullanılmasını emreden Fatih’indir. Topun menzil hesaplarını yapan, yöneliş kurallarını tespit eden ve döküm işlerini idare eden iki Türk mühendis ve mimarı da burada büyük hisse sahibidirler.2

İstanbul surlarının tahribi için dökülen topların en ağırı, üç aylık bir çalışma sonunda hazırlanabildi. Yaklaşık 84,5 cm. çapında olan bu top, 600 kilo ağırlığında granit gülle atıyor, ancak 50 çift öküzle çekilebiliyordu.

TOPKAPI SURLARI KARŞISINDA

Ağır topçu 1 Şubat 1453 günü Edirne’den hareket etti. Toplardan bazıları 40, bazıları 50 çift öküzle hareket ediyor, ayrıca yardım için her topun yanında 200 kişi yürüyordu. Geçilecek yolların tamiri için ise, önden 200 usta-işçi ile 50 arabacı gönderilmişti. Toplar, 64 günlük uzun bir yürüyüşten sonra İstanbul önlerine geldi.

Osmanlı ordusunun büyük kısmı; topçulardan iki ay sonra yola çıkarak, onuncu günün sonunda, 5 Nisan 1453’te İstanbul önlerine ulaştı. Ertesi gün surlardan iki buçuk mil uzakta ordugâh kurarak, dev duvarların 750 metre kadar yakınına yerleşti. Büyük top, Topkapı surlarının hemen karşısına mevzilendi.

BAYRAĞI KİM ÖNCE DİKERSE!

Ordu 13 Mayıs’tan sonra lâğım muharebelerine başladı. 18 metre yüksekliğindeki dev duvarlar, bir yandan yeraltından kazılan lâğımlarla aşılmak isteniyor, öte yandan surlardan daha yüksek inşa edilen ve ahşap tekerleklerle hareket eden muhteşem kulelerle yıkılmaya çalışılıyordu.

Bombardımanların tesiri de giderek şiddetleniyor, özellikle 600 kilo ağırlığındaki top mermileri, surlarda büyük gedikler açıyordu. Bizans askeri, halkın da yardımıyla üstün bir gayret göstererek, duvarları kapatmaya, topçu ateşinin verdiği zararı telâfiye çalışsalar da, yorgunluk ve ümitsizlik her geçen dakika artıyor; herkes birbirine, bu mücadelenin daha ne kadar devam edebileceğini soruyordu.

Fatih; surlardaki geniş tahribatı görerek, son hücumdan önce, imparatora yaptığı barış teklifini tekrarladı. 23 Mayıs’ta Kasım Bey’i, elçi olarak Bizans’a gönderdi, fakat olumlu bir cevap alamadı. Bunun üzerine komutanlarını toplayarak, müzakereleri derinleştirdi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, yüksek vergi alınması karşılığında kuşatmanın kaldırılmasını ileri sürmüştü. Zağanos Paşa, Turhan Bey, Akşemseddin, hükümdarın hocası Molla Gûrânî ise derhâl hücuma geçilmesini istiyorlardı.

Fatih, durum hakkında etraflıca bilgi toplamadan karar vermek istemiyordu. Bunun için Zağanos Paşa’ya muhasara cephesinin her yanını gezmesini, topçunun surlarda yaptığı tahribatı incelemesini, gediklerin vaziyetini görmesini, ordunun mânevî durumunu değerlendirmesini; askerdeki zafer arzusunu araştırarak kendisine bilgi vermesini emretti. Zağanos Paşa; yoğun çalışmalar sonunda, inceleme ve araştırmalarının olumlu olduğunu belirtince, 29 Mayıs 1453 günü genel taarruza karar verildi.

Ordugâhın her yanında;

“29 Mayıs günü kale fetholunacaktır. Şiddetli hücum olunsun! Burcu yarıp hisara alâmet-i Osmaniye’yi kim evvel dikerse, ona mükâfat için sancak beyliği ve tımar verilecektir!” diye bağıran münâdîler gezdirildi.
___________________

1 Süheyl ÜNVER, İstanbul Risâleleri, İstanbul, 1995, c. II, s. 154.
2 Feridun DİRİMTEKİN, İstanbul’un Fethi, İstanbul, 1976, s. 62-63.