SEVGİLİ’NİN EŞİĞİNDE…

Sadettin KAPLAN sadettinkaplan@gmail.com

«Gel!» demiştin, aha geldim,
Özge bir sabaha geldim.
Bakmadan alçak nefsime;
En yüce dergâha geldim…

Aç kapını ey Sevgili, bak ilk kez evine geldim.
Sıkıp birer misket gibi avucumda gözlerimi;
Gönül dergâhımda yanan o mum alevine geldim.
Yılları içirdim güne,

Bastım başımın üstüne,
Düğümledim tek bir söze bildiğim tüm sözlerimi,
Giydim dünya kıspetini, ukbâ peşrevine geldim;
Daha önce bin kez gelmiş gibi ey yâr yine geldim…
* * *
«Gel!» demiştin, Sana geldim,
Ölü idim, cana geldim.
Serçe kadar sıkletimle,
Bu ulu mîzâna geldim…

Gördüm ki nice divâne dergâhında bende imiş,
Hicabımdan uğrun uğrun, öyle sine sine geldim.
Soktum gözümü gönlüme; baktım evin bende imiş.
Kün şerh edince şürûhu;

Attım elimdeki rûhu…
Anladım ki Sen’in aşkın ne canda, ne tende imiş;
Tazeleyip îmânımı; dine geldim, dine geldim!.
Daha önce bin kez gelmiş gibi ey yâr, yine geldim…
* * *
«Gel!» demiştin, işte geldim,
Kavrulup ateşte geldim.
Ne hâl oldum, anlamadım;
Belki de bir düşte geldim…

Bin kez baktım, göremedim cemâlini kara taşta,
Görünmedin ey Sevgili, gökte miydin, yerde miydin?
Ne sapsarı madenlerde, ne o simsiyah kumaşta…
Dönüp durdum adım adım,
Gitti aklım, anlamadım.
Diz vurulan, yüz sürülen beyaz mermerlerde miydin?
Kırıp mermerleşen aklı, kendimin kendine geldim;
Daha önce bin kez gelmiş gibi ey yâr, yine geldim…

«Gel!» demiştin, çıkıp geldim,
Beklemekten bıkıp geldim.
Vuslatına ermek için,
Can bendini yıkıp geldim…

Süleyman değilim hâşâ, bilemem ki kuş dilini,
Kuş aklımla kavrayamam makāmını İbrahim’in;
Bir Sen’i sevdim Sevgili, bir de Sen’in Sevgilini…
Anınca bir kez adını,
Duydum rûhun feryâdını.
Savruldum bu sadâ ile: «Yere yüksel, göklere in!»
Aştım nefsin sahrâsını, aşkın kemendine geldim;
Daha önce bin kez gelmiş gibi ey yâr, yine geldim…
* * *
«Gel!» demiştin varıp geldim,
Yüreğimi yarıp geldim,
Nefis denen paçavrayı
Ayağıma sarıp geldim…

Ne alevinde kandilin, ne yanan pervânelerde,
Ne çığlığında meczûbun görebildim Sen’i ey yâr…
Aklın uçup da idrâkin vurulup düştüğü yerde;
Mîrâcına eren gibi,
Daha önce gören gibi,
And olsun ki benliğimi silince gördüm beni yâr.
Rûhumdaki taşkın seli durduran bendine geldim;
Daha önce bin kez gelmiş gibi ey yâr, yine geldim…

* * *
Elim Sen’de, evin bende; ben isterim vermesen de…
Ne taştadır, ne kumaşta; aşk gönülde, değil tende.
Ey Sevgili ne yaptım ki, sezâ gördün bu ihsâna?
Ya Rabbenâ! Hamd ü senâ; yalnız Sana, yalnız Sana!..
-Kâbe-i Muazzama’ya karşı…-