III. HAÇLI SEFERİ -1-

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

ŞARKIN EN SEVGİLİ SULTANI SELÂHADDİN VE HITTİN ZAFERİ

II. Haçlı Seferi’nde batılı güçlerin uğradığı başarısızlık, İslâm dünyasını son derece olumlu etkilemişti. Suriye’de âdil bir yönetim kurarak kendisinden sonra gelenlere de örnek olan Nûreddin Zengî bölgedeki etkisini artırmış, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mes’ud’la da işbirliği yaparak haçlı uzantısı kontlukların hâkimiyet alanlarını önemli ölçüde daraltmıştı.

Nûreddin; kısa zamanda Şam’ı ele geçirip Antakya ve Trablus kontluğunu bir tür kuşatma altına aldıktan sonra, Kudüs Lâtin Krallığı’nı iyice sıkıştırmak için Mısır’ı da kontrol altına almak istedi. Nitekim 1164 Nisan’ında Mısır’a Şirkuh kumandasında bir askerî güç gönderdi. Gönderilen birliklerin içerisinde Şirkuh’un yeğeni Selâhaddin Eyyûbî de vardı. O dönemde, Fâtımî yönetimi altında bulunan Mısır; kendi güvenliği açısından Kudüs Lâtin Krallığı’nın da hâkim olmaya çalıştığı bir bölgeydi.

Nûreddin Zengî, Mısır’a hâkim olabilmek için beş yıl sürecek bir mücadeleye girişti. Nihayet 1169 yılı başlarında Şirkuh hem Lâtin Kudüs Krallığı’nın girişimlerini boşa çıkarmış hem de Bâtınî-Fâtımî yönetimine son vermeyi başararak başkent Kahire dâhil tüm Mısır’ı ele geçirmişti. Ancak bu başarılarından iki ay sonra vefat etti. Şirkuh’un ölümünden sonra, Selâhaddin ismi giderek ağırlık kazanmaya başladı. Böylece Selâhaddin, hayatı boyunca bağlı kalmış olduğu Nûreddin Mahmud Zengî adına Mısır’ı yönetmeye başladı.

Selâhaddin 1174 yılında Nûreddîn’in vefatından sonra; önce Mısır’a, daha sonra da Suriye ve Güneydoğu Anadolu’ya hâkim olarak on yıl gibi kısa bir süre içerisinde güçlü bir devlet kurdu. Bu süreçte hâkimiyetinin sınırlarını Malazgirt ve Malatya’dan Yemen’e kadar genişletmeyi başardı. Kaynakların Kürt asıllı olduğu konusunda hemen hemen birleştiği1 Selâhaddin, gerçekten de İslâm medeniyetinin yetiştirdiği eşsiz komutanlardan biriydi. Mısır’da âdil, hoşgörülü ve etkili bir yönetim oluşturmuş, İslâm dünyasının dağınık görünümüne son vererek müslüman toplulukları dış düşmanlara karşı birleştirmeyi başarmıştı. Ünü kendi coğrafyasını aşmış; cesareti, kahramanlığı, merhameti ve dindarlığı nesilden nesile aktarılarak bir efsâne hâline gelmiştir. Kaynaklar; onun ileri görüşlü, tevâzu sahibi, sözünün eri, affetmeyi bilen, konuklarına karşı her zaman nâzik biri olduğunda birleşmektedir. En büyük hedefi Kudüs’ü hıristiyanlardan geri almak olmasına rağmen, cüzamlı kral IV. Baudouin’e verdiği sözü tutup barış anlaşmasını çiğneyen taraf olmamıştı.

Selâhaddin iyi bir komutan olarak dostuna güven verdiği kadar düşmanına da korku salmayı başarmış bir liderdi. Dünya tarihinde adına başka bir ülkede vergi toplanan ikinci bir lider bilinmemektedir. Nitekim Kral Henry’nin Krallık Tacı Danışma Kurulu; Ocak 1188’de Le Mans’ta toplanarak, «Selâhaddin Öşrü» adını taşıyan bir vergiyi mecburî kılmıştı. Bu vergi, kralın İngiltere ve Fransa’daki vatandaşlarının gelirlerinden ve taşınabilir servetlerinden onda bir olarak tahsil edilecekti.

Selâhaddin Eyyûbî; İslâm birliği yolunda samimî bir tavır sergilemiş, bu konuda hayatı boyunca tutarlı ve kararlı olmuştur. Nitekim ihtilâf konusu olan bir kale için Anadolu Selçuklu Sultanlığı ile yaşanan çekişmeyi uzatmamış, barış yolunu seçerek batıdaki kardeşlerini incitmemeyi tercih etmişti. Musul vezirine yazdığı mektubunda birlik sebeplerini şöyle ortaya koyduğu nakledilmiştir:

“Malûmdur ki; biz İslâm’ın galip gelmesini, küfrün mağlûp olmasını istiyoruz. Müslümanların kâfirlere karşı kuvvetli olmasını, Allâh’ın âdet ettiği üzere İslâm askerlerinin kâfir ordularına karşı muzaffer olmasını istiyoruz. Kılıçarslan Miryakefelon’da Rumlarla (Bizans’la) anlaşma yaptı. Allah biliyor ya, onların (Selçukluların) heybetini yıkmak ve hatalı fikirlerinden dolayı cezalandırmak istemedik.”2

Selâhaddin Eyyûbî dönemi, Orta Doğu’da müslümanların dış düşmana karşı tam bir birlik içerisinde oldukları nâdir dönemlerden biridir.

1186 yılı sonbaharında Kudüs Lâtin Krallığı’nın güçlü isimlerinden Kerek-Şevbek bölgesine bakan Prens Renzud de Châtillon, kendi topraklarından geçen anlaşmalı bir müslüman kervanına saldırdı. Kervandaki mallara el koyduğu gibi, kervanın güvenliğinden sorumlu müslüman askerleri de tutsak etti. Mısır ve Suriye’deki gücünü artırmış ve İslâm dünyasının yükselen yıldızı hâline gelmiş olan Selâhaddin bu duruma kayıtsız kalamazdı. Nitekim Kudüs Krallığı’ndan esirlerin derhâl serbest bırakılmasını ve mallarının kendilerine iade edilmesini istedi. Ancak Kudüs Haçlı Krallığı’ndan olumlu bir cevap alamadı. Bu gelişme üzerine 1187 yılı başlarında Kudüs Lâtin Krallığı’na sefer düzenlemeye karar verdi. Civardaki Türk, Kürt ve Arap müslümanların ileri gelenlerine; onları, haçlılarla mücadele etmeye çağıran mektuplar gönderdi. Yemen ve Trablusgarb dışındaki bölgelerde bulunan askerler, bu çağrıyı olumlu karşılayarak düzenlenecek mücadeleye katılacaklarını ifade ettiler. Bütün İslâm dünyasını haçlılarla cihâda çağıran Selâhaddin, hepsinin toplanmasını beklemeden Şam’ın güneyinden Kerek üzerine yürüdü. Prens Renzud de Châtillon, korkusundan Kerek Kalesi’ne kapandı. Selâhaddin, 1187 yılının ilkbaharında bütün savaş hazırlıklarını tamamlayarak ordusunu Havran bölgesine yerleştirdi.

Kudüs Lâtin Kralı da elindeki tüm muhârip güçleri devreye sokmuş, maiyetini ve şövalyelerini savunma hazırlıkları için Akka’da toplamıştı. Dînî duygularını harekete geçirmek için de Kudüs’ten «Kutsal Haç»ı getirterek askerlerinin önüne koymuştu.

Müdebbir komutan Selâhaddin, haçlı kuvvetleriyle giriştiği mücadelede su silâhını da iyi kullanarak Taberiye ve Akka mevkiinde başarılı bir kuşatma hareketi gerçekleştirdi. Düşmanın ezici bir galibiyetle yok edildiği bu savaş, tarihe Hıttin Savaşı olarak geçti. Bu savaşı anlatan kaynaklarda zafer şöyle tasvir edilmektedir:

“Ölüleri gören, kimse esir edilmemiş; esirleri gören, kimse öldürülmemiş sanırdı. Haçlılar sahil bölgesini işgal edeli, müslümanlar Hıttin Zaferi gibi bir zafer kazanmamışlardı. Allah, diğer hükümdarların yapamadığını Sultan’a (Selâhaddin Eyyûbî’ye) nasip etti.

Bu savaşın hayret edilecek taraflarından biri, haçlıların şövalyelerinin atları öldürülmedikçe öldürülemedikleridir. Tepeden tırnağa zırhlı oldukları için yekpare demir parçası gibiydiler. Ok, kılıç onlara işlemiyordu. Bu sebeple binlerce atları olduğu hâlde hiçbir at ganimet alınmadı.”3

Seçkin Templier, Hospitalier şövalyeleri bütünüyle saf dışı bırakılmış; liderleri de öldürülmüştü. Kaçmalarına göz yumulan birkaç haçlı reisi ve Kral Guy’un hayatları bağışlanmıştı. Ancak yaptığı anlaşmayı bozarak kalleşçe davranan ve müslümanlara saldırılarıyla tanınan Prens Renzud de Châtillon’u, Selâhaddin’in bizzat öldürdüğü rivâyet edilir.

Savaşta esir alınan yaya askerlere iyi davranıldı. Çoğunun hayatı bağışlandı ve bir kısmı da fidye karşılığında salıverildi. Askerî gücü yok edilen Kudüs Krallığı’na ait toprakların birer birer müslümanların eline geçmesinin önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. Taberiye, Akka, Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cübeyl, Askalan ve Gazze peşpeşe Selâhaddin’in kontrolüne girdi. Mukaddes Kudüs kenti de zorlu bir kuşatmanın ardından teslim oldu.

Selâhaddin; Kudüs’e girdikten sonra binlerce kişiyi bağışladığı gibi, fidyelerini de düşük tutmuştur. Kudüs halkına çok iyi davranmış, 88 yıl önce kentin müslüman ahâlîsini bütünüyle katleden, bu katliâma 5.000 Yahudi’yi de ekleyen menfur anlayışa İslâm’ın merhamet ve adâlet ilkesiyle cevap vermiştir. Şehirden çıkışlarına izin verilen hıristiyanlar; civardaki Sur, Trablus ve Antakya’ya sığındılar. Ortodoksların ve Yâkûbîlerin kentte kalmalarına izin verildiği gibi, hıristiyanlarca mukaddes sayılan mekân ve mâbedlerin idaresi de kendilerine verildi. Mûsevîlerin de tekrar şehre yerleşmelerine izin verildi.

Kudüs böylece kesin ve nihâî olarak Frenklerin elinden alınmış oldu. Şehrin kapılarında tekrar bir hıristiyan ordusunun görünmesi için yedi yüz yıla yakın bir sürenin akıp gitmesi gerekecekti.

___________________________

1 (Selâhaddîn-i Eyyûbî, Azerbaycan’ın Duvin kasabasında yaşayan Hezbânî Kürtlerindendir. Sonradan Irak’a göç eden Ravâdiye Kürt aşîreti, Irak’ın Tikrit Kasabası’na yerleşir. Milâdî 12. yüzyılın başlarında Selâhaddîn-i Kürdî’nin dedesi Şâzî başkanlığında Irak’ta Selçuklu emirlerinden Behruz’un hizmetine girerler.) Prof. Dr. A. Ağırakça; Selâhaddin Eyyûbî ve Kudüs’ün Yeniden Fethi.

2 Erdoğan MERÇİL; Belleten TTK, c. LIV, sayı 209, s. 418.

3 Ramazan ŞEŞEN; Belleten, TTK, c. LIV, sayı 209, s. 432.