Mimarîmize Sultâniye Camii’ni Kazandıran AYŞE HAFSA SULTAN
Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com
MANİSA’DAKİ OSMANLI KÜLLİYESİ NE ÂLEMDE?
1478 veya 1479 yılında doğduğu tahmin edilen Hafsa Sultan’ın hayatı hakkında fazla bilgi yoktur; -ihtimaldir ki- 1488-89 yılları civarında, Tatar akıncılarının Ukrayna ya da Polonya içlerine yaptığı akınlarda esir alınarak, Osmanlı’nın zeki ve kalıbına sığmaz şehzadesi Selim’in, Trabzon sarayındaki haremine takdim edilmişti. Ayşe Hafsa adı verilen bu güzel câriye; tecrübeli hocaların nezâreti altında, kısa zamanda eğitilerek Şehzâde Selim’in haremine lâyık bir seviyeye getirildi. 6 Kasım 1494, bu asil çiftin en saâdetli günü oldu. O tarihte, yıllar sonra batının; «Muhteşem Süleyman» diye tavsif edeceği Şehzâde Süleyman dünyaya geldi.
OĞLU SÜLEYMAN’IN YANINDA
Ayşe Hafsa Sultan, evliliğinin başlangıcından (1493); biricik oğulları Şehzâde Süleyman’ın Kefe Sancakbeyliği’ne tayin olduğu 5 Temmuz 1509 tarihine kadar geçen 16 yıl zarfında sevgili zevcesi, Şehzâde Selim’le birlikte Trabzon Sarayı’nda yaşadı. Süleyman’ın (Kanunî); Kefe’ye tayini üzerine onunla birlikte Kırım’a, üç yıl sonra Şehzâde Selim’in cülûsu üzerine de yine oğluna refâkat ederek Saruhan sancağına -Manisa’ya- geçti. Zaten Selim’in; oğlu Süleyman’ın Kefe’de bulunduğu sıradaki üç yılı, babası ve kardeşleriyle olan mücadelelerle geçmiş, harem hayatına hemen hiç vakit ayırmaz olmuştu.
***
24 Nisan 1512’de tahta çıkan Sultan Selim; oğlu Şehzâde Süleyman’ı Saruhan Sancakbeyi tayin edip, annesi Hafsa Sultan’la birlikte Manisa’ya gönderdikten sonra, Trabzon’daki şehzâdeliği döneminden beri kendisine olan düşmanca tavrını sürdüren Şah İsmail’in üzerine yürüdü. Safevîler baştan beri Osmanlı’nın iç işlerine karışmış, Doğu Anadolu’ya gönderdiği casuslar vasıtasıyla mezhep propagandası yapmış, siyasî nüfuz sağlamak istemişti. Sultan Selim, 23 Ağustos 1514’te; Çaldıran Ovası’nda karşılaştığı Şah İsmail kuvvetlerini on saat içerisinde darmadağın etti.
HAFSA SULTAN’IN HAYAL KIRIKLIĞI
Hafsa Sultan, kudretli efendisi Yavuz Sultan Selim’in, Osmanlı tahtına geçmesiyle birlikte; hayal ettiği günlerin geldiğini düşünmüş, İstanbul’da, devletin kaderini elinde tutan muktedir hükümdarın baş hasekisi olarak yaşamayı tasarlamış olmalı. Fakat kader farklı tecellî etmişti. Yavuz’un, onu düşünecek vakti yoktu. O; ülkeler zaptetmek, zaferler kazanmak amacındaydı. Çaldıran, Merc-i Dâbık ve Ridâniye’de; İran ve Memlûk ülkelerini ezip geçmişti. Osmanlı topraklarını genişletiyor, Türk’ün itibarını her yönde artırıyor; ancak her başarıda Hafsa Sultan’dan biraz daha uzaklaşıyordu. Kudretli Sultan; aşk ve sevgi nâmeleri değil, fetih destanları yazıyor, tüm âleme kudretinin büyüklüğünü ilân ediyordu.
***
Ülkeler ve beldeler fetheden, birbirinden parlak ve büyük zaferler kazanan, elli senelik ömrü at üstünde, çadırlarda, savaşlarda geçen kudretli hünkâr; sekiz yıl süren kısa padişahlığının ardından, 22 Eylül 1520’de Çorlu civarında hayata vedâ ediverdi.
Hafsa Sultan; zevcesi Selim’in vefatından sonra, oğlu Süleyman’ın cülûs için acele İstanbul’a çağrılmasıyla, Manisa’da yalnız kalmış, ciddî bir karamsarlığa kapılmıştı. Fakat Sultan Süleyman; kısa bir süre içinde annesi Hafsa Sultan’ı İstanbul’a getirterek, ona lâyık olduğu makam ve itibarı sağladı. Babası Yavuz Sultan Selim’in yıllarca hareminden uzak tuttuğu bu talihsiz kadını huzur ve saâdete kavuşturdu. Artık Hafsa Sultan, «Valide Sultan» olmuş, kocası zamanında erişemediği ikbâli elde etmişti; şimdi ülkelere, iklimlere hükmeden bir imparatorun sarayına hâkimdi.
YERLERDE SÜRÜNEN KUR’ÂN CÜZLERİ!
Güzelliği kadar hayırseverliği ile de tanınan Hafsa Vâlide Sultan; oğlu Şehzâde Süleyman’ın Saruhan Sancakbeyi olarak Manisa’da bulunduğu sırada cami, medrese, sıbyan mektebi, imâret, hankâh, dâru’ş-şifâ ve hamamdan meydana gelen büyük bir külliyenin inşasına başladı (1513). Sultâniye Külliyesi adıyla da bilinen topluluğun, cami ile ona bağlı binalarının bir bölümü onuncu yılın sonunda (1523) tamamlanarak hizmete girdi. Hamam ve dâru’ş-şifâ ise Hafsa Vâlide’nin vefatından sonra oğlu Kanunî tarafından yaptırılarak külliyeye ilâve edildi.
***
Kıymetli sanat tarihçisi İ. Hakkı KONYALI 1969’da kaleme aldığı bir makalesinde külliyenin onarımdan önceki hâlini şöyle tasvir eder:
“Altmış-yetmiş sene evveline kadar, Hafsa Sultan’ın bıraktığı heybetli ve haşmetli külliye ayakta idi. İhmal, tarihî yadigârlara karşı duyulan hislerin zayıflaması; deliksiz bir inci kadar kıymetli olan bu manzûmeyi yüzüstü bırakmıştır. İmâret bütün teşkilâtıyla yerini bir virâneye bırakmış, dâru’ş-şifânın, medreselerin, tâbhâne, dershâne ve hamamların kubbeleri çökmüş, baykuşlara tünek olmuştu. Yıkılan imâret ve hankâhın (tekke) enkazı, dâru’ş-şifânın, hamamların önleri ve kubbelerinin eteklerini birer dağ yavrusu gibi altlarına almıştı.
Mimârîsi bakımından çok enteresan, muhteşem çinili ve mihraplı olan cami, tam on sene saman deposu yapılmıştı. İnsanın elini süremeyeceği ahşap süsleri, nakışlar, hattâ eşsiz Kur’ân cüzleri samanların, tozların altında kalmıştı!”*
HANKÂHI VALİ YIKTIRDI!
Hafsa Vâlide Sultan; cami, medrese ve sıbyan mektebi ile birlikte bir imâret ve hankâh binası da inşa ettirmişti. Caminin batısında yer alan bu imâret ve hankâhın kileri, ahırı, abdest alma yeri, odunluğu, deposu ve mutfağı vardı. Külliyenin önceleri hankâh, sonradan tekkeden dönüştürülmesi sebebiyle de «Tekke Medresesi» adıyla anılan ve ülke kültürüne hizmet veren bu birimi, 1934-1935 yıllarında dönemin Manisa Valisi Murat GERMEN tarafından yıktırıldı. İmâret de hankâhla birlikte tamamen ortadan kaldırıldı. Hâlbuki Hafsa Sultan; özenle hazırladığı vakfiyesinde, bu vakfın sonsuza kadar satılamayacağını, hiçbir kuruma bağışlanamayacağını, eğer bir şekilde yıkılsa dahî, binaların tekrar inşa edileceğini şarta bağladığı hâlde bunların hiçbirine uyulmadı, binalar merhametsizce tahrip edildi.
MESİR MACUNU DAĞITILIYOR
Hafsa Sultan dâru’ş-şifâsı, Vâlide Sultan’ın vefatından sonra (1534); onun vasiyetine uyularak, oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştı (1539). Vakıflar idaresindeki belgelere göre, dâru’ş-şifâ mükemmel bir müessese olarak tesis edilmişti. Meselâ; personel ile hastalar arasındaki oran, günümüzün ideal hastahânelerindekiyle aynıydı. Onarıldıktan sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının emrine verilen dâru’ş-şifâ, zamanımızda Sağlık Müzesi olarak kullanılmaktadır. Dâru’ş-şifâ’da, 1951’den beri her sene şenlikler düzenlenmekte, oradan halka «Mesir Macunu» dağıtılmaktadır.
TÜRBESİ İHYA BEKLİYOR!
Yerli ve yabancı bütün kaynaklar; Hafsa Vâlide Sultan’ın, oğlu Kanunî üzerinde etkili olduğunu, fakat kendisinin bunu kötüye kullanmadığını, sarayda olumlu mânâda idareci bir rol üstlendiğini yazmaktadır. Hem hayırseverliği, hem de iyi kalpliliği ile nam kazanan Hafsa Sultan; 19 Mart 1534 günü 56 yaşında iken hayata vedâ etti. Sultan Selim Camii hazîresine, Yavuz Sultan Selim Türbesi’nin karşısındaki alana defnedilen Hafsa Sultan’a, daha sonra oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından zarif bir türbe inşa edildi.
Şehzadeler Türbesi ile Yavuz’un türbesi arasındaki mevkide bulunan türbe, 10 Temmuz 1894 zelzelesinde yıkıldıktan sonra, Sultan Abdülhamid döneminde inşasına yeniden başlandı. Ancak, II. Meşrûtiyet sonrası tahsisat verilmediğinden tamamlanamadı. Giriş cephesinin güzelliği açısından türbe mimarîsinde türünün «tek örneği» olan bu kıymetli eserin sütun ve mozaikleri böylece dağılıp gitti!
Şimdi, güllerin süslediği hazîrenin ortasında hazin bir çirkinlik anıtı olarak yükselen bu türbe kalıntısı; ümit ediyorum ki, Hafsa Vâlide’nin vefatının 476. yılında (2010) İstanbul ufkuna yeniden yerleşir, böylece tarih ve medeniyet değerlerimizden biri daha gelecek nesillere kazandırılmış olur.
_______________________
* İbrahim Hakkı KONYALI, «Kanunî Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan’ın Vakfiyesi ve Manisa’daki Hayır Eserleri», Vakıflar Dergisi, Ankara 1969, s. 8, s. 52.