YÂ NEBÎ!..*

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Sevdi Allah ki; «Habîbim» diyerek;
Doldu aşkınla cihan, sonsuza dek;
Yâ Nebî, Hazret-i Kur’ân övüyor,
Sen’i mümkün mü senâ eylememek!

Enbiyâ tâcı, Rasûlullah’sın,
İçi rahmet dolu bir dergâhsın,
Yâ Nebî, anladı pervâne olan,
En güzelden yana bismillâhsın!

Gelmeseydin, bilemezdik Hakk’ı,
Gelmeseydin, tadamazdık aşkı!
Yâ Nebî, halkı yaratmazdı Hudâ,
Gelmeseydin, göremezdik şavkı.

Ey gönül minberinin kandili Nûr,
Ey akan göz yaşının mendili Nûr,
Yâ Nebî! Ey görünen cennet! Ey,
Gül ve bülbüldeki aşkın dili Nûr!

Dirilir aşk ile uğrunda ölen,
Tâ ezelden sana kurban bu kölen,
Yâ Nebî, Ravza’na dek çöllerde,
İzinin her tozu, mecnûna şölen…

Sana ashab gibi ümmet olayım,
Sana hizmet dolu millet olayım;
Yâ Nebî, «hilye»ne kurbân olarak,
Seni görmekte müebbet olayım!

Ne olur eyle kerem, sîretini,
İki dünyâda görem sûretini,
Yâ Nebî, hâli niyaz Seyrî’nin,
Ne olur eyle kabul, hasretini…

01.01.10 / 07:50

SULTANTEPE/ÜSKÜDAR

İLK SÖZ:

Bir yanık besmele çek dergâh’a,
Ey dil el-hamdü deyip Allâh’a;

Bin bir âdâb ile harmân olalım,
Seyr-i Peygamber’e kurbân olalım.

Açalım hilyeyi, sevdâlı öze,
Sürelim rahmet-i Rahmân’ı göze!

Tâ ki aynen görelim Hazret’i biz,
Tâ ki bitsin O’na gurbet çilemiz!

Tâ ki ersin yüce mânâya hayat,
Arşa taşsın dilimizden salevât.

O’nu övsün bu gönüllerde kelâm,
Gece gündüz O’na binlerce selâm!

O ki, bambaşka güzelliklerle,
Şânı en zirve özelliklerle;

En mükemmel yaratılmış sûret,
En büyük mûcize, nurdan sîret!

İsmi, hâliyle Muhammed ve Hamîd,
Fahr-i âlem, O mübârek Seyyid!

Bir güzel, öyle güzel, noksansız,
Duramaz âşık olan, seyransız…

Haydi Seyrî görenin pâyesine,
Erelim biz de bakıp hilyesine!

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)

*Cenâb-ı Hakk’ın lutfuyla 1001 beyit olarak kaleme almaya muvaffak kılındığım Hilye-i Şerîfe’den bazı bölümler.

HİLYE YAZDIRAN SEBEP:

Ahmedî hicret için son andı,
Kızı gül Fâtıma hicranlandı.

Dedi: «–Cânım Baba, bundan sonra,
Görmemek hasreti, bağrımda yara!»

Sonra bir ağladı evlâd-ı Nebî,
Ahmed’in sızladı engin kalbi.

Dedi: «–Dünyâda bu pek haklı niyaz,
Ey ilim bâbı Alî, hilyemi yaz!

Yaz ki evsâfımı görmek, bir bir,
Her cihetten beni görmek gibidir!»

Ne büyük müjde bu, âşıklar için;
Bu sebepten O’nadır meth-i mübîn.

Düşmesin gaflete aslâ kullar,
Övgü hakkında Hudâ âyeti var:

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ

«Ey Habîbim! Yüce şânınla, temiz,
İsminin yâdını yükselttik biz!»1

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظٖيمٍ

«Çünkü Sen’sin yüce ahlâk üzere!»2
İşte târif, yüce Allâh’a göre…

HİLYENİN FAZİLETİ:

Yazsa bir kimse Nebî hilyesini,
Çok nazar etse bilip gâyesini;

Hastalıktan ve kederden Mevlâ,
Eyler âzâde, biter derd ü belâ…

Ve Hudâ, âni ölümden de korur,
Ettirir lutfunu, yoktan da zuhûr!

Bir de kim hilyeyi şâyet taşısa,
Yolculuktan yana çekmez o tasa!

Çünkü hıfzında Hudâ’nın, korunur,
Her karanlıkta doğar kalbine nûr!

Bir de gerçekte veyâ rü’yâda,
Ebediyyette veyâ dünyâda,

Kim ki Peygamber’i ister görmek,
Okusun hilyeyi ezber ederek!

Okuyan oldu O’nun yârânı,
Okuyun, siz de olun ihvânı…

Hilyenin dil sayamaz faydasını,
Oku Seyrî, sile gözden pasını…

HER EZAN VAKTİNDE:

Bâğa Gül, verdiği günden beri fer,
Akıyor göz kesilip gök ile yer..

Her ezân vakti şahâdet taşıyor,
Ehl-i sevdâ yine yollar aşıyor;

Varıyor Bâb-ı Selâm’dan içeri,
Döneyim istemiyor gayri geri!..

Gül Nebî, şöyle buyurmuş zîrâ:
«Ben vefât eylediğimden sonra;

Kim benim kabrime saygıyla gelir,
Ben yaşarken Bana gelmiş gibidir!»3

Bu büyük müjdeye kervân olalım,
Ey gönül, Ravza’da kurbân olalım.

O’nu hem yâd edelim hasretle,
Edelim hem de niyaz, hürmetle:

–Yâ Nebî! Burda kabûl eyle beni,
Rabbimiz, burda şifâ kıldı Sen’i;

Sevdi, sevdirdi, kerem kıldı Kerîm;
Ey nübüvvette Raûfu’v-ve Rahîm!

Nûrun etrâfına cem’oldu cihân,
Cânı netsin sana pervâne olan?!.

Ey seâdet yolunun mürşidi Gül,
Ey gönül penceremin hurşidi Gül!

Ey visâlin o Hidâyet Denizi,
Gam-küşâd eyleme şâd eyle bizi!

Hakk’a îmânı kulun Sen’le tamâm,
Dem, Sen’in aşkına etmekte devâm..

Ey muhabbet bağının mu’temedi,
Ey günahkâra da şefkat senedi!

Özlüyor gün-gece rü’yâ rü’yâ,
Ey Süreyyâ, sana hasret dünyâ!

Sen ki aşkın ebedî âbidesi,
Başı ey arşı geçen Hak fidesi!

Hangi söz gelse hayâlden hatıra;
Yüce hâlin, yine sığmaz satıra!

O ne sûret, o ne sîret, ne güher,
Hilye Kur’an Sana ey Peygamber!

Belki Seyrî kulunun haddi değil,
Lâkin ancak Sen’i anlatmalı dil…

1 el-İnşirâh, 4.
2 el-Kalem, 4.
3 Dârekutnî, Sünen, II, 278.