Osmanlı Tarihinde Elçilik Yapan İlk KadınSultan SELÇUK HATUN

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

ÜÇ OSMANLI BAŞKENTİNE

ÜÇ GÜZEL CAMİ!

Beşinci Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmed’in (I. Mehmed) yedi kızından biri olan Selçuk Hatun, 1407’de Amasya’da doğdu. Annesi, câriyelikten kadın efendiliğe yükselen Kumru Hatun’dur. Babası I. Mehmed’in vefatında on sekiz yaşında genç bir delikanlı olan Sultan Murad; vali olarak bulunduğu Amasya’dan gelip Osmanlı tahtına oturduğunda, kız kardeşi Selçuk Hatun henüz 14’ündeydi, Candaroğlu İbrahim Bey’le nikâhladığında ise 18’ini yeni bitirmişti. 1439’da, babasının vefatı üzerine hükümdar olan İbrahim Bey’in saltanatı uzun sürmedi. Selçuk Hatun; yanına oğlu İshak’la kızı Hatice’yi alarak Kastamonu’dan Bursa’ya, yani ağabeyinin sarayına döndü.

BURSA’DAKİ CAMİSİ

Selçuk Hatun 1450 Ekim’inde, ağabeyi Sultan II. Murad’ın vefatından birkaç ay önce; Bursa’nın Kayhan semtinde, tek minareli küçük bir mescid inşa ettirdi. Vakfiyesindeki bilgiye göre; bütün malını, Bursa’da yaptırdığı bu mescide vakfetmişti. Selçuk Hatun; sadece mescidle yetinmemiş; avlunun dışına, köşeye, yan yana büyük kemerli iki zarif çeşme de yaptırmıştı. Cami çeşitli zamanlarda ciddî onarımlar gördü.

Fransız araştırmacı Albert GABRİEL, 1958’de yayınlanan bir eserinde; 50’li yıllarda caminin ahşap olan revakının harap olduğunu, fakat duvarları ile kubbesinin, taş ve tuğla olması sebebiyle oldukça sağlam bir durumda bulunduğunu belirtiyordu. Selçuk Hatun Camii’nin revakı; 1966 yılında «Eski Eserleri Sevenler Kurumu» tarafından yenilenerek genel bir onarım geçirmiş, 1967’de ise, dıştaki çeşmeler restore edilerek yenilenmişti.

EDİRNE’DEKİ MESCİDİ

Osmanlı Devleti’ne uzunca bir müddet başkentlik etmiş olan Edirne’nin îmârında bulunanlar arasında Selçuk Hatun’un da adı zikredilir; bu hayırsever hanımın, Edirne mimarîsine büyük katkıları olmuştur. Kesin olmamakla birlikte; Selçuk Sultan Mescidi, 1451’de inşa edilmiştir. Bu mescid; halkı müslüman olan Yeni Tophane semtindeydi ve mâbedin yer aldığı mahalle ve sokak, 1920’lere kadar «Selçuk Sultan» adını taşıyordu. Sonraki dönemlerde İbrahim Halîfe tarafından camiye çevrilen bu zarif mescid, 1877 Osmanlı-Rus Savaşı (93 harbi) sırasında ise yıkılarak ortadan kalkmıştı. Fakat 2003-2005 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğünün üstün gayretleriyle onarılıp yeniden ibâdete açıldı. Mescid; Mezit Bey Camii Sokağı’nda, Umur Bey Mahallesi’nin sınırları içerisindedir.

BURSA’DAKİ MİHRAPLI KÖPRÜ

Selçuk Hatun, 1465-1466 yıllarında Bursa-Karacabey yolu güzergâhında bulunan Nilüfer Çayı üzerinde 8-10 gözlü bir taş köprü yaptırdı. Fatih’in hükümdarlık döneminde inşa edilen bu köprü, «Mihraplı Köprü» adını taşımaktaydı. Batı istikametine gidenler, Bursa’yı batıya bağlayan yol üzerinde olan bu köprüden geçmek zorundaydılar; bu durum köprünün önemini artırıyordu. Sonraki yıllarda köprünün orta ayakları yıkıldı, ama ortası ahşap olarak onarılarak geçiş yeniden sağlandı. Fakat ardından yanına yenisi inşa edildiğinden, eski köprü kaderine terk edildi.

SELÇUK HATUN’UN İSTANBUL’DAKİ ESERİ

Sultan Murad’ın 3 Şubat 1451’de ânîden vefatı üzerine Edirne’de tahta çıkan Sultan Mehmed’in ilk işi; Türklerin ve müslümanların gözbebeği, İstanbul şehrinin fethine teşebbüs etmesiydi. Aldığı bu kararla, Peygamberimiz’in müjdesine mazhar olmak isteyen büyük sultan 58 günlük bir kuşatmanın sonunda (29 Mayıs 1453), bu şehri İslâm âlemine kazandırdı. İstanbul’un ilk büyük camisi Sultan II. Mehmed’in imzasını taşır.

Ağabeyi Sultan II. Murad döneminde Bursa’da mescid, köprü, imaret ve mektep; Edirne’de mescid yaptıran Selçuk Hatun; yeğeni Fatih dönemini de değerlendirmiş, İstanbul mimarîsinin gelişmesine Aksaray Taşkasap’ta yaptırdığı (şimdiki Millet Caddesi üzerinde), kâgir duvarlı ve ahşap çatılı bir cami ile iştirak etmişti. Minaresi kalın gövdeli ve taştan olan bu mescid; 17. asırda çıkan bir yangında tamamen yandığı ve Kızlarağası Abbas Ağa tarafından yeniden bina edildiğinden, bu tarihten itibaren «Abbas Ağa Camii» olarak da anılmaya başlamıştı.

***

Rahmetli Adnan MENDERES; 50’li yıllarda İstanbul’un göbeğinde, «sanat, mimarî ve tarihi muhafaza» düşüncesiyle taban tabana zıt bir icraata imza atmış, imar ve yol genişletme adına, nice tarihî eseri maalesef yıktırıp ortadan kaldırmıştı! O hengâmede maalesef Selçuk Sultan Camii de yıkıldı (1956). Bu zarif eser; sekiz yıl sonra Anıtlar Derneği tarafından, yıkılan caminin biraz gerisinde ve ölçüleri fevkalâde mütenasip biçimde yeniden inşa edildi.

Selçuk Hatun Camii; son cemaat yerinin demir camekânla kapatılması ve iç kısımdaki duvar eteklerinin fayansla kaplanmasının dışında, bünyesinde klâsik Osmanlı mimarî unsurlarının tamamını barındırmaktadır.

MELİKLER ARASINDA AKRABALIK OLMAZ!

İstanbul Fatihi kudretli sultanın 3 Mayıs 1481 günü vefatı üzerine, Amasya’da bulunan büyük Şehzâde Bâyezid’le Konya’da bulunan küçük Şehzâde Cem’e haber salındı. Pederinin vefatını Konya’da haber alan Şehzâde Cem’in; hemen Bursa üzerine yürümesi, Bursa’yı ele geçirip Anadolu padişahlığını ilân etmesiyle ortaya iki başkent ve iki padişah çıkmıştı.

“18 gün kadar Bursa’da hükümdarlık eden Şehzâde Cem; ağabeyi Bâyezîd’in, üzerine yürüdüğünü haber alınca, ona karşı duramayacağını anlamıştı. Bunun üzerine büyük halası olan 74 yaşındaki Selçuk Hatun’u; meseleyi sulh yoluyla çözümlemek amacıyla İstanbul’a, kardeşi Sultan II. Bâyezîd’e elçi olarak göndermeye karar verdi. Sultan Cem’i seven ve bütün hareketleriyle kendisine taraftarlığını ispat etmiş olan Selçuk Hatun, kıymetli yeğeninin bu ricasını cân u gönülden kabul etti.”1

Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Selçuk Hatun, Fatih Sultan Mehmed’in şehzâdeliğinde hocası, ulemânın mûteberi olan Mevlânâ Ayas ve müverrih Şükrullah oğlu Ahmed Çelebi ile beraber İstanbul’a, Sultan Bâyezîd’e gittiler.

Selçuk Hatun, padişahın elini öptükten sonra;

“Padişahım, kardeş kanı dökmeyesiniz! Müslümanlar arasında savaş çıkarmayasınız! Rumeli ile yetinip Anadolu topraklarını Cem’e bırakınız…” dedi.

Sultan Bâyezid; büyük halasının bu sözlerine, bir Arap darb-ı meseli olan şu tarihî sözle cevap verdi:

“Lâ rahime beyne’l-mülûk!”2

Sultan bu cevabıyla; büyük halasının tekliflerini açıkça reddediyor, saltanatın taksim kabul etmeyeceğini söylüyordu. Fakat gerek büyük halasına, gerek diğer elçilere gayet iyi muâmele etmekten de geri durmadı.

HALASINA DAİMA HÜRMET GÖSTERDİ

Cem Vak’ası sona erdikten sonra da, Bâyezid’le büyük halası arasındaki irtibat kesilmedi. Kendisini çok seven Bâyezid; ömrünün son yılları hastalıklarla geçen halasına sık sık hekimlerini göndererek tedavisine gayret etti, onun sıhhatiyle yakından ilgilendi, rica ve arzularını yerine getirdi. Bu arada Selçuk Sultan da; yeğenine şükran ve minnet duygularını belirten mektuplar yazıyor, teşekkürlerini ifade ediyordu. Hayatının son yılları sürekli hastalıklarla geçen Selçuk Sultan, 26 Ekim 1495’de 78 yaşında iken Bursa’da vefat ederek; Yeşil Türbe’ye, babası Çelebi Sultan Mehmed’in yanına defnedildi.

Selçuk Sultan, Osmanlı devlet idaresinde etkili olan kadın sultanların ilki olmasına rağmen; devleti ihtirasları uğruna kullanmamış, tersine onun bekāsı için çalışmıştı. Osmanlı tarihinde elçilik yapan ilk kadın sultandı. O; dünyaya bağlı olmayan, onun aldatıcılığa inanan ve kıyâmet gününün dehşetinden korkan bir hanımdı. Vakfiyesinde mallarını, Allâh’ın evliyâsına hazırladığı sevaba nâil olmak ve cehennem azabından korunmak amacıyla vakfettiğini açıkça belirtmiştir. Nur içinde yatsın!

______________
1 İ. H. Ertaylan, Sultan Cem, İstanbul 1951, s. 100.2 «Melikler arasında akrabalık olmaz!»