TEKNOLOJİ VE BİZ

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

“Ne alkol, ne sigara; çok şükür hiç zararlı alışkanlığı yok çocuğumun!” diyen anne babalar! Uzmanlara göre televizyon ve bilgisayar; çağımızın bağımlılık yapan iki tehlikeli teknolojisi, biliyor muydunuz? Bir de buna cep telefonlarını eklersek günümüz gençliğinin en büyük imtihanı bu teknolojik âletlerdir diyebilir miyiz?

Yeditepe Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü öğrencilerinin gerçekleştirdiği; «Televizyon İzleme Anketi»nin sonuçlarına göre ortalama olarak günde dört saat televizyon izliyoruz!

Araştırmalar günde üç saat ve daha fazla televizyon izleyen çocukların okul başarısının daha düşük, sınıf tekrarlama oranının ise daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

Yine araştırmalar; çocuğun, günde 1-2 saat televizyon seyretmesinin okul başarısını, özellikle, okuma konusundaki verimini dikkate değer bir biçimde olumsuz etkilediğini göstermiştir. (Kanada Pediatri Derneği, 1999) Pedagoglar ise izlenmediği hâlde sürekli açık duran televizyonun pasif içicilik kadar tehlikeli olduğunu savunurlar.

Saygıdeğer babalar! Akşam eve geldiğinizde yorgunluğunuzu nasıl atıyorsunuz? Haber izlemek için aldığınız kumandayı elinizden ne zaman bırakıyorsunuz?

Ya siz sevgili anneler! Dürüst olun, haftada kaç dizi izliyorsunuz? «Sürekli televizyon izliyor, hiç ders çalışmıyor!» diye siz de çocuğunuza kızıyor musunuz?

Seçici olmak ve izlemediğimiz zamanlarda da kapatmak durumundayız, sevgili anne babalar! Çocuklar ne bizim işaret parmağımız yukarıdayken verdiğimiz nutuklarımızdan ne de dışarıdaki arkadaşlarından öğrenirler; onlar en çok ebeveynlerini model alarak öğrenirler. Adam gibi televizyon izlemeyi onlar ne sadece anneden ne de sadece babadan; ikisinden de öğrenirler!

Şuurlu bir evde; televizyon faydalı bir program izlemek için açılır, bitince de kapatılır.

Bilgisayar ve internete gelince…

«Türkiye Bilişim Şûrâsı Raporu»nda 7-15 yaş grubundaki gençlerin % 90’ının, interneti; eğlence ve yararlı olmayan siteleri gezmek için kullandığı, bilgisayar başında zamanlarını gereksizce harcadıkları belirtilmiştir.

Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim ŞEKER, yüksek seviyedeki elektromanyetik enerjinin kısa vadede hissedilen etkilerinin; baş ağrısı, göz yanması, yorgunluk, hâlsizlik, baş dönmesi ve gece uykusuzlukları olduğuna işaret etmiş;

Uzun vadede hissedilen etkilerinin ise moleküler ve kimyevî bağlar, hücre yapısı ile bağışıklık sisteminin zarar görmesi olduğunu söylemiştir.

Elektrikli âletler karşısında saatlerce oturmanın beden sağlığımıza verdiği zararlardan başka, bilgisayar oyunlarının ve internetteki zararlı sitelerin çocuklarımız üzerindeki psiko-sosyal zararlarının da hepimiz farkındayız muhakkak!

Fakat…

Dünyayla yarışmayı hedefliyorsak, teknolojinin zirvesinde yaşadığımız şu çağda teknolojik âletleri eve sokmamak gibi bir seçeneğimizin olmaması gerekir. Ya şu şehir hayatını terk edip sessiz-sakin, stressiz köyümüzde yaşayacağız ve bir gün süper güçler köyümüze geldiğinde onları içeriye buyur edeceğiz. Ya da her türlü teknolojiye sahip ve hâkim olarak dünyaya kafa tutacağız!

Biz istesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de dünyada teknoloji, hattâ nano-teknoloji her geçen gün gelişecek. Süper güçler belki de kendilerini istedikleri yere ışınlayabilecekler, belki de nano-teknolojiyle üretilmiş görünmez kıyafetlerle aramızda rahatça dolaşabilecekler! O zaman sessiz-sakin, stressiz köyümüzde ibâdetimizle meşgul olabilecek miyiz?

Ne yapıp ne edip bu âletleri doğru düzgün kullanmasını öğrenmek zorundayız. Onlar bize değil biz onlara hâkim olmalıyız! Elbette çocuklarımız önce bilgisayarda oyun oynayacaklar, fakat bizim yardımlarımızla ve bizim örnek oluşumuzla oynarken kendilerini kontrol etmeyi ve az ile yetinmeyi öğrenecekler. Zararsız, eğitici-öğretici oyunları onlara biz bulacağız. Piyasada bu tür oyunlar yoksa onları biz üreteceğiz. Bilgisayarın eğlenceden ziyade araştırmak ve öğrenmek için kullanılması gerektiğini onlara biz öğreteceğiz. Televizyonda program seçmeleri için onlara biz yardımcı olacağız. Bir filmi beraber izleyip kritiğini yapmayı onlara biz öğreteceğiz.

Ezan okunduğunda hemen namaza durmakla, sofraya çağrıldığımızda hemen sofraya gelmekle, yapmamız gereken işleri aksatmamakla, çoluk çocuğumuza göstermemiz gereken sevgi ve ilgiyi azaltmamakla, arkadaş, komşu ve akrabalarımızla olması gereken ilişkilerimizi kesmemekle, sıhhatimiz için gereken uykumuzu ziyan etmemekle… Onlar otokontrolü bizden öğrenecekler.

Efendimiz; câhiliyyenin pisliği, çirkefliği kendisini boğduğu için, dağlara çıkıp da huzuru oralarda buluyordu. Fakat peygamber olunca, tekrar o rezil hayatın içindekilerle muhatap olmak üzere inzivâdan çıktı.

Bunun sebepleri üzerinde düşünmeli ve hayatı temiz bir köşede yaşayacak kadar sorumsuz olmadığımızı anlamalıyız!