KUDÜS HAÇLI KRALLIĞI’NIN KURULMASINDAN SONRAKİ GELİŞMELER

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

KILIÇARSLAN: İSLÂM TOPRAKLARININ KORUYUCU KILICI

Galip Avrupa, I. Haçlı Seferleri’nin sonunda rüyalarının gerçekleştiğini görmüş olmanın coşkusu içindeydi. Kudüs’te Lâtin Haçlı Krallığı kurulmuş; Urfa, Antakya ve Trablusşam’da da hıristiyan şehir devletleri oluşmuştu. Böylece «Mukaddes Topraklar»da yeni bir dönem başlıyordu. Frenk hâkimiyeti döneminde, o günkü Acre başpiskoposu Jacques de Vitry’nin şövalyeler hakkında yazdıkları, bu yeni dönemin karakterini ortaya koymaktadır:

“Bu insanlar kötü ve soysuz; erkekleri ahlâksız, çocukları da en ufak bir terbiye ve insan hasletinden mahrumdurlar.

Çok küçük bir sebeple aralarında kavga ederler, çoğu kez de kendi dindaşlarını mahvetmek için başka bir dîne bağlı olanlardan yardım isteyecek kadar da utanmazdırlar.

Bu memlekette saygısız ve yalan yere yemin edenlerle, hırsızlar, kendi öz anne-babalarını öldüren ve zinâyı en tabiî olay gibi gören soytarılar ve de günahkâr keşiş ve arlanmaz râhibelerden başka hiç kimseye rastlayamazsınız.”1

Öte yandan Bizans; haçlılarla yaptığı işbirliği sonucunda, daha önce Türklere kaptırdığı başta İznik ve çevresi olmak üzere Marmara ve Ege bölgesindeki bazı yerleri yeniden ele geçirerek daha güçlü hâle gelmişti. Çukurova bölgesinde de Ermenilerin etkinlikleri artmıştı.

Bu gelişmeler İslâm dünyasında ciddî bir şaşkınlık uyandırmış, bilhassa Türklerin Anadolu’daki hâkimiyetleri sarsılmıştı. Nitekim I. Kılıçarslan başkent İznik’i terk etmek zorunda kalmış ve devlet merkezini Konya’ya taşıyarak sahillerden iç kısımlara doğru çekilmişti. Artık Müslüman-Türkler için Anadolu’da yeni bir yapılanmaya gitmek kaçınılmaz hâle gelmişti.

1101 YILI HAÇLI SEFERİ

Haçlıların Kudüs’ü ele geçirerek maksatlarına ulaşması ve stratejik yollar üzerinde hıristiyan kontlukları kurması; batı hıristiyan dünyasında coşku ve memnuniyetle karşılanmış, bu başarıların verdiği özgüven ve moralle Avrupalılar yeni haçlı birliklerini Anadolu üzerinden Kudüs’e doğru yola çıkarmışlardı. Amaç, yeni kurulan kontlukları ve Kudüs Lâtin Krallığı’nı askerî bakımdan takviye etmek ve hıristiyanların etki alanlarını genişletmekti. Bu seferi tetikleyen ana sebepler arasında, Kılıçarslan’ın ve Dânişmendli Gümüş Tekin’in Anadolu’da bulunan haçlı güçlerine karşı kahramanca mücadelelerinin çok önemli payı vardır.

Nitekim Kılıçarslan; Anadolu içlerine doğru ilerlemesini sürdüren Danimarka Kralı Sven komutasındaki 15 bin kişilik bir orduyu Akşehir’de bütünüyle imhâ etmiş, Dânişmendoğulları’ndan Gümüş Tekin de ünlü haçlı komutanı ve Antakya kontu Bohemont’u esir ederek Niksar Kalesi’ne hapsetmişti. Bu iki olay, haçlıların Kudüs’ü ele geçirmekle kapıldıkları sevinç ve coşkuyu gölgelemiş, bölgedeki hıristiyan güçlerini ve papayı endişeye sevk etmişti. Bütün bunlar, Avrupalı devletleri I. Haçlı Seferi’ni tamamlayan takviye seferlerini gerçekleştirmeye sevk etmiştir.

Bu seferlerde I. Kılıçarslan tedbirli ve dirâyetli bir komutan olarak İslâm dünyasının koruyucu kahramanı olma hüviyetini kazanmıştır. Bu değerli Müslüman-Türk komutanın yönetimindeki Anadolu Selçukluları son derece kritik bir rol üstlenmiş, âdeta bütün Ortadoğu’yu ele geçirmeyi hedefleyen haçlı yayılmasına karşı, başarılı bir direniş ortaya koymuştur. Anadolu Selçukluları’nın bu kahramanca direnişi, haçlıların yayılmacı emellerine fırsat vermeyerek İslâm topraklarının istîlâdan en az zararla kurtulmasını sağlamıştır. Ayrıca kendi aralarında rekabet eden bütün müslüman beylikler; büyüyen düşman tehlikesine karşı birleşerek ortak hareket etmiş, İslâm bayrağı etrafında tam bir birlik meydana getirerek çekirge sürüleri gibi saldıran haçlı birliklerine geçit vermemişlerdir. Bu arada Dânişmendliler ile Selçuklular arasındaki siyasî rekabet de haçlı tehlikesine karşı yerini, işbirliğine bırakmıştı.

1101 yılında sefere çıkan üç büyük haçlı ordusu da, birinci seferde olduğu gibi; kralların yönetiminde değil, düklerin, kontların ve kilise ileri gelenlerinin liderliğinde yola çıkmıştı. İstanbul’a ilk ulaşan ordu Milano Başpiskoposu Anselm de Buis liderliğinde Lombardlardan teşekkül etmiş bir orduydu. 1. Haçlı Seferi’ne katılmamış olan Lombardlar, papa ile ilişkileri düzelir düzelmez kalabalık bir grupla bu takviye seferinde yerlerini almışlardır. Alman ve Fransız ordularının gelişiyle tamamlanan bu ordu, Bizans İmparatoru Aleksios tarafından kendilerine rehber olarak verilen 500 kişilik kuvvetle beraber ilk karargâhları olan İzmit’ten Anadolu içlerine doğru ilerlemişlerdir.

On binlerce askerden oluşan bu haçlı gücü; her ne kadar «Mukaddes Kudüs» kentine gitmek ve hıristiyan güçlerini takviye etmek maksadıyla yola çıkmışsa da, bir diğer amacı da doğuya doğru ilerlemek ve yeni yerler elde etmekti. Bu yüzden yolunu Ankara istikametine çevirdi ve Dânişmendli Gümüş Tekin’in Niksar Kalesi’nde esir tuttuğu Antakya kontu ve ünlü haçlı komutanı Bohemont’u esaretten kurtarmaya yöneldi.

Bu yeni haçlı dalgasını haber alan Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Anadolu içlerinde ilerlemekte olan bu orduyu dikkatle takip ederek saldırı için uygun zamanı kollamaktaydı. Kılıçarslan bir yandan da Dânişmendlilere, Halep Emiri Rıdvan’a, Harran Emiri Karaca’ya ve Artuklu Bey’i Belek’e haber salarak haçlılara karşı yardım çağrısında bulundu.

Büyük ve değerli komutan Kılıçarslan’ın çağrısına uyan Türk, Kürt ve Arap beyleri; birlikte hareket ederek ortak bir İslâm ordusu kurdular. Kılıçarslan ve diğer komuta heyeti saldırı için acele etmediler. Nitekim haçlılar, Beypazarı üzerinden Ankara’ya vardıklarında bile Kılıçarslan karşılarına çıkmayı uygun görmedi. Ankara’da bir süre konaklayan haçlılar, Çankırı üzerinden Niksar’a ulaşmak istiyordu. Ancak Haziran ayına rastlayan bu yolculukta kalabalık haçlı ordusunun su ve yiyecek bulma sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. Kılıçarslan bir harp taktiği olarak haçlıların yürüyüş güzergâhı üzerindeki ekili arazileri tahrip ettirmiş ve su kuyularının da kapatılmasını emrederek haçlı ordusunu zor durumda bırakmıştı.

Nihayet iki ordu Merzifon yakınlarındaki bir ovada karşılaştılar. Bu karşılaşma büyük haçlı ordusunun kesin hezîmetiyle neticelendi. 20 bin kişiden oluşan Selçuklu kuvvetleri, tarihî kaynakların 50 bin ilâ 200 bin arasında gösterdiği haçlı ordusunu darmadağın etti. Perişan bir duruma düşen haçlı ordusuna son darbeyi tepede mevzilenen Selçuklu okçu kuvvetleri indirdi. Tepeden ok yağmuruna tutulan haçlılar, neye uğradıklarını şaşırdılar. Komutanlarının bile kendi canlarının derdine düştüğü savaşta, haçlı askerlerinin kaçabilenleri kaçtı, kaçamayanları ise bütünüyle imhâ edildi.

Bu ordunun tamamen savaş dışı bırakıldığı günlerde Nevres kontu II. Guillauma idaresinde Fransızlardan oluşan ikinci bir haçlı ordusu yine Bizans topraklarına girerek İstanbul üzerinden Anadolu’ya geçti. Kılıçarslan, haçlıların bu yeni girişimini de haber alarak derhâl ordusunu harekete geçirdi. Merzifon Ovası’ndaki büyük zafere imza atan Selçuklu ordusu daha atlarını dinlendirmeden yola koyuldu. Bu arada haçlı ordusunun Ankara’ya kadar geldiği ve Konya istikametine doğru yön değiştirdiği haber alınmıştı. Selçuklular Dânişmendli kuvvetlerinin de desteği ile Konya’ya varmadan haçlı ordusuna yetişti. Ancak yapılan tüm yıpratıcı hücumlara rağmen kalabalık haçlı ordusunun Konya’ya ulaşması önlenemedi.

Konya’dan güneye yönelen bu haçlı ordusunun da zamanla su ve yiyecek sıkıntısı artmıştı. Kılıçarslan hemen hemen aynı taktikle haçlı ordusunu izlemiş, yorgun ve gücünden çok şey kaybettiği bir sırada saldırmayı tercih etmişti. Bu sebeple ikinci ordunun âkıbeti de birincisinden farklı olmadı. Nitekim Bizans’ın elinde bulunan Ermenek Kalesi’ne sığınarak canını zorlukla kurtarabilen Nevres Kontu ve birkaç şövalye dışında tüm haçlılar savaş meydanında etkisiz hâle getirildiler.

Bu orduyla mücadele esnasında üçüncü haçlı ordusu da İznik-Akşehir yolundan hareket ederek Selçuklu topraklarında ilerlemeye başlamıştı. Kılıçarslan her zamanki temkinli ve tedbirli tavrıyla bu yeni haçlı dalgasını da izledi ve önlerinden çekilerek yorgun ve bîtap düşmelerini sağlayacak bir strateji takip etti. Selçuklu ordusu Konya-Ereğli yakınlarındaki Akgül Ovası’nda hücuma hazır olarak gördüğü haçlı ordusunu pusuya düşürerek imhâ etti. Böylece 1. Haçlı Seferleri’ni tamamlayıcı nitelikteki «1101 Yılı Haçlı Seferleri»ne katılan Avrupalı kuvvetlerin üç saldırısı da boşa çıkarılmış oldu.

1101 yılında kazanılan bu başarıların, Türkleri Anadolu’dan atmak ve bu toprakları bizzat ele geçirmek düşünce ve hedefiyle sahneye konulmuş haçlı seferlerinin amacını yok ettiğini; haçlı hareketine ilk darbeyi vurduğunu ve Türk milletinin gelecekteki kaderini etkileyecek olumlu gelişmelerin temel taşını teşkil ettiğini kabul etmek doğru olur.

Selçukluların bu başarısı; Anadolu’nun bundan sonra yabancılar tarafından değil işgalini, bu topraklardan geçme imkânını bile ortadan kaldırdığını göstermiştir. Bundan böyle, Anadolu’nun içinden geçen yol, hem Bizans hem de batı dünyasının haçlı ordularına kesinlikle kapanmıştı. Her ne kadar 1147 ve 1190 yıllarında yapılan Haçlı Seferleri sırasında Alman ve Fransız orduları Anadolu’dan Suriye’ye geçiş yolunu zorlamaya çalışmışlarsa da, hiçbir başarı elde edememişlerdir.2

_______________

1 H. A. Nomiku, Haçlı Seferleri, s. 37, İletişim Yayınları.

2 Işın DEMİRKENT, Haçlı Seferleri Tarihi, s. 189, Dünya Kitapları.