Sağlık ve Hastalıkta DÜŞÜNCE GÜCÜNÜ KULLANABİLMEK

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

“Sağlık da bizim için hastalık da…” deriz ama herhangi bir hastalık teşhisiyle karşılaşınca şaşırır, korkar ve üzülür;

“Şimdi ne olacak?” diyerek kendimizi karamsarlığa iteriz.

Hastalığın verdiği acıyla yaşanan şokla zihnen çok uç yorumlar yaptıktan sonra uzun bir kabullenme süreci yaşarız.

“Nerede hata yaptım, hayatımda yanlış olan ne tür alışkanlıklarım vardı da bu hastalığa yakalandım?” şeklindeki kendini sorgulama sürecinden sonra da artık yapabileceklerimize odaklanırız.

Vücudumuzun ya da herhangi bir organımızın hastalanmasında ve sonrasında iyileşmesinde davranışlarımız kadar zihnî ve rûhî tepkilerimiz de önemlidir. İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlık olduğuna göre hastalanmamızı ya da iyileşmemizi sadece biyolojik açıdan ele almamız doğru olmayacaktır. Sağlıklı olma ya da hastalandığımızda iyileşme hâli ile ferdî ve sosyal alışkanlıklarımızın alâkası olduğu kadar düşünce tarzımızın, hislerimizin ve mânevî boyutumuzun da alâkası çoktur.

Tedavi sürecinde olduğu kadar hastalanmadan önceki süreçte de olumlu alışkanlıklarla birlikte olumlu düşüncelere de ihtiyacımız vardır. «Hastalık» düşüncesinin üzerimizde oluşturacağı korku, bazı olumlu davranışları kazanmamıza sebep olacaktır mutlaka. Tıpkı deprem korkusuyla sağlam binalar yapmaya, trafik kazası korkusuyla emniyet kemeri takmaya, H1N1 korkusuyla da temizliğe ve el yıkama alışkanlığına artık daha çok önem veriyor olmamız gibi! Fakat bu korkunun dengeli olması hayatımızı altüst etmemesi gerekir. Başka bir deyişle tedbirli olmayı sağlayacak kadar endişe veya korku duyuyor olmamız normaldir! Daha fazlası, olumlu düşünce gücünü engelleyecek bir etkiye sahiptir.

Hayatta olduğumuz sürece vücudumuzun her türlü fonksiyonunu yöneten beynimiz gece-gündüz sürekli çalışır, asla durmaz veya tatile çıkmaz!

Bilim adamlarının uzun zamandan beri söyleyegeldikleri şey beynimizde ürettiğimiz düşüncelerin nöropeptit adı verilen bir kimyevî madde salgıladığıydı. Bu kimyevî madde, bir düşünceye sahip olduğumuzda beynimizde özel bir pencere açıyor, düşünce sona erdiğinde ise pencereyi kapatıyordu. Meselâ kendimizi engellenmiş hissettiğimizde, hayal kırıklığına uğradığımızda, tehdit edildiğimizde öfkelenerek bağırma veya vurma isteğimizin oluşması nöropeptitlerin işiydi. Çaresiz, güçsüz, zavallı olduğumuzu düşündüğümüzde depresif ruh hâline bürünmemiz de…

Diğer yandan bilim adamlarının yeni keşfettikleri şey ise bağışıklık hücrelerimiz üzerinde nöropeptitler için özel bir yükleme rıhtımının oluşuydu. Yani bakterileri, virüsleri, mantarları, parazitleri, kanser hücrelerini yenen bağışıklık hücrelerimizin üzerinde belirli maddeleri özümlemek için belirli rıhtımların olduğu biliniyordu; fakat düşüncenin ürettiği nöropeptitler için özel rıhtımların olduğunu yeni keşfettiler. Bu şu demekti; bağışıklık hücrelerimizin hastalığa cevabı, düşüncelerimiz tarafından belirleniyordu.

Yani içtiğimiz ilâçların faydasının olacağını zannetmiyorsak netice tam da zannettiğimiz gibi olacaktı. Ya da placebo etkisindeki gibi, içtiğimiz ilâçların farmakolojik olarak hiçbir faydası olmamasına rağmen; birileri tarafından gerçekten işe yaradığına inandırılmışsak netice yine tam da inandığımız gibi olacaktı. Kaplumbağa kanından, kirpi etinden şifa bulanlar da isabet ettiği için değil ümit ettiği için şifa buluyorlardı. Hasta olmadan önce de; «Kaptım şifayı!» şeklindeki düşünce hasta olmamız için vücudu hastalığa hazır hâle getiriyor yani beynimiz nöropeptitler üretiyordu.

Bunların hepsinin ötesinde söylemek istediğimiz şey, gerek hasta olmadan önceki süreçte gerekse şifa bulma sürecinde îmânın ve teslîmiyetin olumlu düşünceler için nöropeptit üretmedeki gücüdür. “Eyvah! Mikrop kaptım.” düşüncesinin oluşturduğu endişe ve negatif düşünce tarzıyla;

“Allâh’ın dediği olur, O beni koruyacaktır!” düşüncesinin oluşturduğu güven ve pozitif düşünce arasında, sonuç itibarıyla dağlar kadar fark vardır. Olumlu düşünüp ümitvar olanların daha az hasta olduğu ve hastalandığında da daha çabuk iyileştiği ilmî bir gerçektir.

Modern anlamda düşünce gücü denilen şeyin klâsik mânâdaki tarifi budur; O’nun bizi seviyor olduğuna ve hakkımızda hep iyi olanı istediğine inanmak, O’na güvenmek, O’na dayanmak, kendimizi rahat ve güvende hissetmek…

Rabbimiz «Hafîz» ve «Şâfî» isimleriyle her zaman tecellî edecektir elbet. Lâkin olumlu düşünce gücünden istifade etmesini bilerek O’nun hakkında «hüsn-i zan» besleyebilenlere!..