ERENLERİN SOHBETİ

Dursun GÜRLEK dursun.gurlek@mynet.com

Merhum Mehmed Âkif ERSOY hasta yatağında yatarken içeriye bir ziyaretçi girer. Gelen zâtın görünüşünden ve tavırlarından önemli biri olduğunu zannederek kendine çeki düzen verip gerekli saygıyı gösterir. O adam, biraz sonra kalıbından hiç beklenmeyen bir soru yöneltir:

“Efendim, diyorlar ki, gökkuşağının altından geçen erkekler kadın, kadınlar ise erkek oluyorlarmış. Acaba hünsâlar geçince ne oluyorlar?” Böyle seviyesiz ve cahilce bir suâle mâruz kalan büyük şairimiz;

“Şimdi ayaklarımı uzatabilirim.” diyerek sözü ayağa düşüren bu adama en güzel cevabı verir.

Bir toplumda başlar ayak, ayaklar baş olunca elbette ki söz ayağa düşer. Ayak takımının, takım takım dolaştığı, takır takır konuştuğu takır tukur sözler söylediği bir yerde; seviye, nezâket, kibarlık aramak ise abesle iştigalden başka bir şey değildir. Ne acı bir gerçektir ki, lâfı ayağa düşürenlerin sayısı gittikçe artıyor. Kafa işlerini hafife alanların, ayak işlerini önemsedikleri, cehâlet tabloları hâlinde kendini gösteriyor. Etrafınıza şöyle dikkatli bir gözle bakarsanız büyük çoğunluğun sürekli gevezelik yaptığına, dedikoduyla vakit geçirdiğine, sade suya tirit lâflarla zaman öldürdüğüne siz de şahit olabilirsiniz. Vakit, nakittir. Hattâ ondan daha kıymetlidir sözünü hep duyarız, ama hiçbir zaman bu vecîzenin rûhuna ve mânâsına uygun hareket edemeyiz. Hâlbuki vakti nakde çevirmek, nakitten daha değerli bir hâle getirmek için sözden-sohbetten anlamak, konuşma âdâbını bilmek gerekiyor. Unutmayalım ki din güzel ahlâktan, güzel ahlâk ise edepten ve âdaptan ibarettir. Zaten bir insanın konuşması seviyesini veya seviyesizliğini, ilmini yahut cehlini derhâl gösterir.

Ama insanız, zaman zaman yanıldığımız da oluyor. Bazen hiç ummadığınız bir adam, hiç beklemediğiniz bir sırada öyle lâkırdılar ediyor, öyle lüzumsuz sözler söylüyor ki, hayretten küçük dilinizi yutacak gibi oluyorsunuz. Böyle şaşırtıcı tablolarla bendeniz de birçok defa karşılaşmışımdır. Bir gün Üsküdar’da, bir berberde tıraş oluyordum. Derken içeriye eli yüzü düzgün, kelle kulak yerinde bir adam girdi. Berber;

“Buyurun hocam, buyurun. Hoş geldiniz. Safalar getirdiniz…” deyip âlây-ı vâlâ ile karşılayınca, ben de ister istemez merak ettim, kendi kendime;

«Büyük bir zat ile karşı karşıya geliyorum.» dedim. Hocaefendi bakalım ne gibi ilmî ve edebî konulardan bahsedecek, diye beklemeye koyuldum. Yandaki boş koltuğa oturan o zâtın boş lâflar ettiğini, nâhoş sözler söylediğini, bir gün önce oynanan maçta, beğenmediği oyunculara ağır küfürler savurduğunu, sağırların bile işiteceği kadar bağırdığını görünce büyük bir hayal kırıklığına uğradım.

Ömür kısa, vakit dar. Yapılacak iş çok, gevezelik yapacak vakit yok. Bizim dumana değil köze, lâfa değil söze ihtiyacımız var. Sözün özüne sohbet diyoruz. Sohbetin iksir olduğunu, gönülleri fethettiğini biliyoruz. Eskiden sadece tarîkat şeyhleri değil, sohbet şeyhleri de varmış. Bugün de söz ustalarına, sohbet üstadlarına, kemal erbabına ihtiyacımız var. Kulaklardaki pasın silinmesi için gönül sohbetleri gerekiyor. Bunun böyle olduğunu; âyetlerden, hadislerden, mutasavvıfların iksirli sözlerinden anlıyoruz. Hazret-i Mevlânâ Mesnevî’nin bir beytinde diyor ki:

“Merd-i İlâhî’den başkasını kuru kum farz et ki her vakit senin ömrünü su gibi içer.”

Tâhirû’l-Mevlevî, Hazret-i Pîr’in bu beytini açıklarken şunları söylüyor:

“Hâfız-ı Şîrâzî bir gazelinde:

«Bir derenin kenarında otur da ömrün geçişini seyret.» der. Bilindiği gibi derenin suyu, birçok damlalardan meydana gelmiştir. Suyun akmasıyla o damlalar da akıp gider, bir daha eski yerine gelmez. İşte ömür de böyledir. O da sayılı birkaç nefesten ibarettir. İnsan bir defa nefes alıp verdi mi, ömür suyunun iki damlası gitmiş demektir. Diğer cihetten bir dere hakikî mecrasında cereyan ederse akacağı kadar akar. Lâkin kumsal bir vadiden, kızgın bir çölden geçecek olursa onun âteşîn kumları, derenin suyunu emer, çabucak kurutur. İşte Allah ehlinden başkasının sohbeti de hayat nefeslerimizi böylece emer, bitirir. O gibilerle boş yere konuşmak, nâfile yere çene çalmak, derenin suyunu kumlu çölde kurutmak gibi olur.”

Sayılı nefesleri kurutmamak için, hayat iksirini her dem taze tutmak için sohbet erbabıyla, gönül dostlarıyla bir olmak, beraber olmak gerekiyor. Kişi sevdiğiyle beraberdir. Öyleyse Allâh’ın sevdiklerini, Peygamber’in hoşlandıklarını kendimize örnek kabul edelim. Zaten başka çaremiz de yok. Ya böyle yapacağız veya aziz ömrümüzü lüzumsuz işlerle, mâlâyânî sözlerle telef etmek zorunda kalacağız. Bu ikincisinden Allah cümlemizi korusun. Allah dostlarıyla dost olmanın, dost kalmanın yolu, muhabbet-i Rasûlullah’tan, muhabbet-i ulemâdan, muhabbet-i urefâdan geçiyor. Sohbet şeyhlerini dinlemenin lüzumu kendini gösteriyor.

Yine Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki:

“Gönül, her yârdan bir gıda ve her ilimden bir safâ bulur.”

Merhum Tâhirû’l-Mevlevî bu beyti açıklarken;

“Sohbet müessirdir, tabiat da sarıktır.” dedikten sonra şunları söylüyor:

İnsan konuştuğu kimselerin az-çok tesiri altında kalır ve tabiatı o sohbetlerden bir hisse alır. Hattâ bu tesir ve teessür, yani etkileme ve etkilenme insanlara mahsus değildir, diğer şeylerde de vardır. Mesela rüzgâr, gülleri ve çiçekleri açılmış bir bahçenin üzerinden esecek olursa onda güzel râyiha (koku) bulunur. Leş atılmış bir vîrâneden gelecek olursa o zaman da leş kokusunu etrafa yayar. Rüzgâr nasıl bahçeden gül kokusu, süprüntülükten de leş kokusu alıyorsa insan da iyilerin sohbetinden iyilik, kötülerle konuşmakla da kötülük öğrenir. Onun için iyilerin, mâneviyat adamlarının sohbetinde bulunmalı ki, o sohbetlerden feyiz alınabilsin.

Hatırda bulunsun ki sûfiye mesleğinin hizmet ve sohbet diye iki esası vardır. Hizmet, kâmil bir insanın yanında ve hizmetinde bulunmak, sohbet ise onun sözlerinden aydınlanmaktır. Hattâ dikkat edilirse anlaşılır ki hizmet de sohbet içindir. Hazret-i Mevlânâ Mesnevî’nin diğer bir yerinde;

“Bir an için Allah dostlarının sohbetinde bulunmak, yüz yıl zühd ve takvâ ile yaşamaktan daha iyidir!” buyuruyor.

Efendimiz’in sohbetinde bulunma şerefine nâil olanlara ashab denilmiş olması da sohbetin ne kadar feyiz verici bir hâl olduğunu anlatır.

Erenlerin sohbeti artırır mârifeti
Câhilleri sohbetten her dem süresim gelir

(Yûnus Emre)