ÖLÜM DE HOŞTUR, ÖMÜR DE… ANLAYABİLENE…

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Durumu âcil olan evlâdı için sedye üzerinde hastane ararken dördüncü hastane yolunda çok geç kalındığını öğrenmek bir anne-baba için tarifi imkânsız bir acıdır!

İstanbul’da domuz gribinden olduğu iddia edilen ilk ölüm vakasının adıdır Betül. On üç yaşındaydı. Güler yüzlü, sevimli, ağırbaşlı, hanım hanımcık, çalışkan, edepli, başarılı bir kızdı. SBS’de bütün soruları doğru cevaplamıştı. Ailesi O’nu İslâmî terbiyeyle yetiştirmeyi başarmıştı. Başarılarını insanlığa faydalı tercihlere yönlendireceklerdi. Ama olmadı; ahlâkı, namazı, örtüsü ve niyetiyle Betül bu dünyadan ayrıldı…

Cenazede kızlarının hayatı kadar ailenin duruşu da ibret doluydu. On üç yaşında pırlanta gibi bir evlâttan ayrılışta ne bir bağırış ne de bir isyan vardı:

“Ben kızımdan râzıyım, o beni hiç üzmedi.” dedi acılı anne.

“Kızımın ne çok seveni varmış.” dedi. Kızının arkadaşlarına baktı;

“Benim kızım da cennete full çekti.” dedi.

Etrafındakiler de;

“Sen cennete evlât yetiştirmişsin.” dediler.

“Bu acılı gününde, mahzun kalbinle Filistin’deki, dünyanın dört bir yanındaki müslümanlara da duâ et, senin duan kabul olur.” dediler.

“Allah O’nu senden daha çok seviyormuş.” dediler.

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.” diye sarıldılar. Hakkı ve sabrı tavsiye ettiler. Sâlihlerle beraber olmak ne büyük bir nimet yâ Rab!

Öte yandan, 12 saat boyunca müdahale edilmeyen âcil bir vakaya adı karışan tüm sağlık personelini kınıyoruz. Onların âcilen “insanlık ve empati” dersine ihtiyaçları olduğunu düşünüyoruz!

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn: Biz Allâh’a aidiz ve yine O’na döneceğiz.” (el-Bakara, 156) âyetine inancımız sonsuzdur elbet. Lâkin yine de zâhirde bir sebep arıyoruz; çünkü biz insanız! Çünkü insan olduklarını unutanların başka acılara da sebep olmalarını istemiyoruz.

Görünen o ki; “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok!” diyen, bir gönül yıkmayı Kâbe’yi yıkmakla bir tutan Mevlânâ’yı, tıbbiyelilere ilk önce öğretmek gerek! Gözlerine baktığımızda para değil de merhamet gördüğümüz hekimlerimizden ise Allah binlerce kez râzı olsun ve onların sayılarını arttırsın!

Ölüm hak, ölüm acı, ölüm sadece dünya gözüyle görenlere burnumuzun dibinde soğuk bir gerçek!

“Allah ile olduktan sonra ölüm de hoştur, ömür de.” buyurur Mevlânâ. Lâkin bu kıvama gelmek çok zordur. Dünya meşgalesiyle uğraşırken, halk içinde Hak’la beraber olmayı başarabilmek gerçekten zordur. Kaçımızın gözünde ölümle ömür müsâvîdir? Kaçımız ölüm gecemizi şeb-i arûs gibi bekliyoruz? Kaçımız Dost’a kavuşmayı, evlâdımıza, ana-babamıza yeğliyoruz?

“Ölürsem ben; «Öldü.» demeyin. Çünkü ölüydüm, dirildim; dost aldı, götürdü beni.” diyen Mevlânâ’nın tarif ettiği şeb-i arûs gibi olmuştur gecen inşâallah Betülcüğüm.

Pırlanta gibi bir evlâdın ana-babasını tebrik eder, yüce Allah’tan gönüllerine ferahlık ve sabırlar vermesini niyaz ederiz! Geride kalan evlâtlarını da pırlanta gibi yetiştirebilmeleri için Mevlâ’ya duâcıyız!