HAYATI AŞK RİTMİNDE YAŞAMAK

Murat AKDAĞ

Rahmetli Kaya BİLGEGİL Hoca yürürken üç «fâilâtün» bir «fâilün» veznine göre yürürmüş. Bir gün bu ritimde giderken yolda bir öğrencisi çarpar. Öğrenci hemen özür dilemek isterken Kaya BİLGEGİL Hoca öğrenciyi susturup;

“Özür dilemen önemli değil evlâdım; ritmi bozdun!” der.

Ömür sermayesi çok hızlı tükenmekte, hayat ırmağı bir çağlayan gibi akmaktadır. Günümüzde insanoğluna zaman kazandırmak için üretilen bütün teknoloji ürünleri, sadece insanın kendisine daha da yabancılaşmasına ve ömrünün bereketinin azalmasına vesile olmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Toprağın altı, dünyada bugünün işini yarına erteleyen sonra da bu ertelemenin acısını ve ıstırabını ömür boyu çeken insanlarla doludur.

İnsanoğlu yaşadığı hayatta, eksikliklerinin farkındadır. Belki de çoğu zaman ömür testisinin suyunu saf ve berrak bir pınardan doldurabilmenin derin sancısını çekmektedir. İnsan çoğu zaman yaşadığı hayatı, temize çekilmesi gereken bir müsvedde gibi görmektedir. Ne teessüftür ki kabristanlıklar yaşadığı hayatı müsveddeden, bir ömür boyu temiz bir deftere çekemeyenlerle doludur.

Günahlardan arınmayı, ibâdetlerine daha bir hassâsiyet göstermeyi ve dostlarının kıymetini bilmeyi hep yarına erteleyen insanlar; bu bî-vefâ dünyadan ve dostlarından bazen ansızın ayrılırlar. İşte onun için Hazreti Mevlânâ;

“Ey dost, gel de birbirimizin kadrini bilelim; çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden…” demektedir

Dünya nimetleri bütün ihtişamı ve cezbediciliği ile insanoğlunu kendine çekmektedir. Ahsen-i takvîm üzere yaratılan, kâinâtın en önemli varlığı olan insan; Yaratıcı’sı tarafından gelen ulvî sesleri işitmekte güçlük çekmekte, hakikati görememektedir. Gözleri kör, kulağı sağır olan insan rûhunun üzerine âdeta binlerce ton hayat yükü binmekte ve o, bu ağır yükün altında ezilmektedir. Bunun içindir ki hayatı ölü bir ruhla yaşamakta veya hayatı bitirilmesi gereken ağır bir dönem ödevi gibi görmektedir.

İnsan denen varlığın en büyük problemi, hayatı aşkla yaşamaması ve gündelik gel-geç sevdalara gönlünü kaptırmasıdır. Bunun için Hazret-i Mevlânâ;

“…Asıl hayret verici olan, kuzunun kurda gönlünü kaptırması…” der.

Hiç şüphesiz hayatı anlamlı ve yaşanılası kılan aşktır. Büyük bir aşk ve gönül adamı olan rahmetli Fethi GEMUHLUOĞLU; «Dostluk Üzerine» isimli meşhur konuşmasında bunu ne güzel ifade ediyor:

“Ben hayatın cezbe ve şevk üzerine bina edildiğine kāilim. Hani ilk defa kelime-i şahâdet getiriyor gibi getirmedikçe, kelime-i şahâdet olmaz. İlk defa âşık oluyor gibidir, ilk defa yürek çarpmışa dönüyor gibidir. İlk defa şevk içindedir, vecd içindedir, istiğrak hâlindedir ve aşk-ı ilâhîde müstağraktır. Beyefendiler, günahlarınız bile şevk içinde olsun eğer günah işleyecekseniz. Şevki seçiniz. Aşkı seçiniz. Ben aşksız insanlar görüyorum; huzur içinde uyuyorlar, gidiyorlar, gülüyorlar, vitrinlere bakıyorlar; hâlâ büyük büyük pazarlıklar peşindeler, hâlâ büyük büyük ihâlelere giriyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu felâketi idrak etmiyorlar, huzur içindeler. Onun için onlara küsüm, onun için onlara kırgınım. Onun için, kırgınlıkta bir feyiz buluyorum.”

Aşk şairi Nizâmî de aşkı, hayatın merkezinde görmekte ve bunu ne güzel ifade etmektedir:

Aşktır mihrâbı yüce göklerin
Aşksız ey dünya! Nedir değerin?

Aşkla yaşanan bir hayatta; uzaklar yakın, gurbetler vuslat, kışlar bahar oluverir. Hayatı aşkla yaşamak; gündelik aşkların dışına çıkmak yeni dünyalara yelken açmak, kendini tanımak ve Rabbine dost olmak, «Sır ve Hikmet»e adım atmaktır. Ortadoğu’dan, Asya’dan, Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan, Afrika’dan velhâsıl dünyanın her bir yanından gelen çığlıkları duymak;

“–Kim var?” denildiğinde sağına ve soluna bakmadan

“–Ben varım, biz varız!” diyebilmektir.

Hayatı aşkla yaşamak; gurbette yaşamayı göze almak ve sılada gurbeti yaşamaktır. Aşkla yaşamak, hayatı bir uçurumun kenarında yaşar gibi yaşamayı göze almaktır. Hayatı aşkla yaşamak, iki damla gözyaşı ile yaşamaktır. Aşkla yaşamak; sevenlerden firkat, sevdiğimize vuslat vaktidir.

“Allah dostlarının kabirlerini toprakta değil gönül adamlarının yüreğinde arayınız.” der Mevlânâ Hazretleri. “Biz sevdiklerimizi toprağa değil yüreğimize gömeriz.” diyenlerin hayatta iken de yüreklerinde olabilmek de ne güzel!

Aşkla yaşamak, büyük bir sevdayı kuşanmaktır. «Tahammül mü, sefer mi?» denildiğinde; «Vakit sefer vakti!» diyebilmektir. Hayatı aşkla yaşamak; seher vaktinde ölümü hissetmek, büyük ruhlarla buluşmak, yeni heyecanlar kuşanmak ve her güne yeni bir aşkla başlamaktır. Âşıklar sultanı Yûnus gibi;

Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası

diyebilmektir.

Aşkla donanmak, aşk ateşini yakmaktır. Yesevî dervişlerini Anadolu’ya gönderen Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri;

Bir aşk odu yaktık, diyâr-ı Rûm’a attık

derken büyük bir coğrafyayı bir aşk kıvılcımıyla ateşe vermiştir. Aşk ehli olmak; bu mânevî aşk heyecanını keşfetmek, bu coğrafyaya bugün de büyük bir vefa hissiyle ve aynı aşkla karşılık verebilmektir.

Sadreddin Erdebilî Hazretleri dostların talebi üzerine Anadolu’ya bir mürid göndermek ister. Binlerce talebesinin içerisinden ağır bir imtihandan sonra Hamîdüddîn-i Aksarâyî seçilir. Onu at sırtında hayır duâsı ile yolcu eder ve ufukta kayboluncaya dek arkasından onu izler. Sebebi sorulduğunda;

“Eğer geri dönüp arkasına baksa idi geri çağırıp göndermekten vazgeçecektim.” der. Aşkla yaşamak, aşkı kuşanarak yola çıkmak, arkaya dahî bakmadan ufukta kaybolmak ve cennet bahçelerinde buluşmaktır.

Geçtiğimiz aylarda Kafkaslarda bu çizgide yaşayarak hizmet eden kardeşlerimizden birisinin babasının vefat ettiğini öğrendim. Evlâtlarını Kur’ân ve Sünnet ahlâkı ile yetiştiren irfan adamı baba, ihtiyarlık ve hastalık günlerinin sıkıntılarına rağmen Gönüller Dostu’nun teklifine baş eğiyor. Vefatından bir ay önceki son görüşmelerinde baba ile evlâdın ayrılık vakti geldiğinde her iki yürek birbirlerine sımsıkı sarılırlar ve baba şöyle der:

“Evlâdım! Büyükler öyle buyurdularsa, o zaman git. Onlara Allâh’ı, Kur’ân’ı ve Peygamber’i öğret.”

Bir ay sonra rûhunu teslim ederken babanın gözlerinden akan iki damla hasret gözyaşı, Kafkaslarda yüzlerce insana hizmet eden evlâdının gözyaşlarına karışıp cennet bahçelerinde feyiz şebnemleri olarak yağacaktır…

“Aşk iğnesiyle dikilen dikiş kıyâmete kadar sökülmez.” Aşkla toprağa atılan tohumları Allah kurda kuşa yem etmez, korur. Her biri fidan olur, filiz olur, tomurcuk açar, çiçeğe durur, her biri binlerce yediveren olur.

Ey Rabbim! Sen bizi sevgisiz ve aşksız bırakma!