EY RASÛL, TUT ELİMDEN, NE OLUR!..

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

-Medîne’den Esen Bâd-ı Sabâ ve Asr-ı Saâdet’in ilhamıyla-

Ey Rasûl, eyle kabul, Bâb-ı Selâm’dan içeri,
Haşre dek eyleme giryan, tut elimden ne olur!
Eli boş, boynu bükük gönlümü döndürme geri,
Rûhumun hâli perîşan, tut elimden ne olur!

Ta ezelden ebedî aşkına pervâne bu can,
Gölgesiz nûruna meftun, deli-dîvâne bu can,
Yâ Nebî, Ravza’na yol bulmasa vîrâne bu can,
Parçalar kalbimi hicran, tut elimden ne olur!

Tuttuğun her eli yıldız gibi insân ettin,
Hem de Sıddık ve Ömer; hem Ali, Osmân ettin,
Elinin değdiği her hastayı Lokmân ettin,
Çölde ey Bâğ-ı Gülistan, tut elimden ne olur!

Hak, Muhammed dedi, methetti kitâbında özel,
Ahmed ismiyle müsemmâ, hasenâtın ne güzel,
Yere düşmüşlere şefkat, sıfatındır ta ezel,
Düştüm ey Sâhib-i Vicdan, tut elimden ne olur!

Tozlu bağrında bu mâtemli hayattan dolayı,
Kötülük yüklü ve tatsız gidişattan dolayı,
İnce, kaygan bir ip üstünde sırattan dolayı,
Düşürür âteşe mîzan, tut elimden ne olur!

Çakılıp gaflete, yem oldu dalan kul günaha,
Her sevaptan kaçışan, düştü siyah bir sabaha,
Soruyor nâr-ı cehennem: «Yanacak var mı daha?»
Salma ey Cennet-i Gufran, tut elimden ne olur!

Nefsim âvâre benim, aldanıyor ağyâre,
Yine dîvânedir aklım, yüreğim bîçâre,
Neylerim dağ gibi iflâsla düşersem kabre,
Aman ey derdime derman, tut elimden ne olur!

Bükülürken şu zeminler, sökülürken dağlar,
Yedi kat gökle berâber dökülürken çağlar,
Bir kıyâmet ki kopar, millet-i dünyâ ağlar,
Anneden ey daha yâran, tut elimden ne olur!

Yüce kudret, sıkı bir mahkeme-kübrâ kuracak,
«Ne getirdin?» diye bir bir, ne sualler soracak,
Sol omuzlarda günah yükleri müthiş yoracak,
Orda ey af dolu dîvan, tut elimden ne olur!

Bakma noksânıma, affet, ne olur yâr eyle,
Aşk-ı ashâb ile saf tutmaya mazhar eyle,
Bir nazar kıl, ne olur, göz göze bîdâr eyle;
Gözet ey Umde-i Îman, tut elimden ne olur!

Yok bu rûhun ve de gönlün çapı, Sen’den başka,
Var değil kalbime haktan yapı, Sen’den başka,
Kovma ey Sevgili, yok bir kapı Sen’den başka,
Geldim ey Âyet-i Kur’ân, tut elimden ne olur!

Eşiğinden öperek yalvarırım, ey Mahbûb,
Bâri bir kez alayım bâd-ı sabâdan mektûb,
Sorma ahvâli fakat, cân evi suçtan mahcûb,
Affedip, ey Ulu Sultan, tut elimden ne olur!

Taşlı yollarda koşan şaşkın ayak sendeledi,
Tutuverdin yine ey merhametin hak senedi,
Tâ ebed, ey uçurumdan yana halkın mededi,
Yutmasın âcizi hüsran, tut elimden ne olur!

Kuru bilgimdeki boş hendeseden muzdaribim,
Durmadan kalbe sızan vesveseden muzdaribim,
Çiğ nefisten ve çamur elbiseden muzdaribim,
Yıka ey Zemzem-i Devran, tut elimden ne olur!

Yine âvâre günah kattı şu aklım, yüreğe,
Ben de Ravza’nda bugün bağlanayım bir direğe,
Çözmesin Sevgili’den başkası, nefsim baş eğe,
Söz Sen’in, ey Yüce Ferman, tut elimden ne olur!

Tutmasan, sâdece bir fiske, fezâdan düşürür,
Yol şaşırtır kötü bir öfke, rızâdan düşürür,
Sonra Sen’siz kuru bir keşke de nâdan düşürür,
Lutfet ey Canlara Cânan, tut elimden ne olur!

Yetiş efgāna Efendim, iki dünyâda yetiş!
Kimsesizdir gurebâ, sancılı feryâda yetiş!
Yetiş ey Fahr-i Cihân, ümmete imdâda yetiş!
Koru her türlü belâdan, tut elimden ne olur!

Türlü şeytan, çeliyor duyguyu, kıs kıs kasıyor,
Yine mazlûmu zulüm, sorgu-sualsiz asıyor,
Zayıfız, gitgide dünyâyı karanlık basıyor,
Gece, ey Nûr-i Dırahşan, tut elimden ne olur!

Güçlüler, yumruğu mâsumlara vurmakta, medet,
Devri küfrün kötü rüzgârı savurmakta, medet,
Yine dünyâyı fesat nârı kavurmakta, medet,
Yakma ey Kevser-i Yezdan, tut elimden ne olur!

Ben bugün belde-i Afgan’daki bozgun raporu,
Ben Filistin’de başından vurulan bir yavru,
Ben Irak çölleri üstündeki cansız kumru,
Bir cılız serçeyim ey Can, tut elimden ne olur!

Kerbelâ, Afrika, yıllarca susuz mazlum ben,
Doğuyum, hep batıdan hakkı yenen mahrum ben,
Hasta bir anne, yıkık bir baba, bir mâsum ben,
Sen de Peygamber-i Zîşan, tut elimden ne olur!

Ben şehid kundağı; Keşmir’de, Azerbaycan’da,
Ben garîbim, yapayalnız Doğu Türkistan’da,
Ben, her akşam tıkanan hıçkırığım, her yanda,
Medet ey Mendil-i İhsan, tut elimden ne olur!

İnledim Bosna’da, çektim Çeçenistan’da çile,
Çok dedim; «Nusret-i Mevlâ, ne zaman bizler ile?»
Bir elem, bin kederistan; yakıyor bahsi bile,
Ne olur, ey Keremistan, tut elimden ne olur!

Ben yetîm ümmet-i merhûme, vücûdum yaralı,
Ben harâbım, yedi iklimde hudûdum yaralı,
Ben dünün tâcı, fakat, şimdi sücûdum yaralı,
Kaldır ey Hamle-i Umran, tut elimden ne olur!

Tut elimden yine her kıt’aya reyhân olayım,
Yine dünyâya adâlet dağıtan şân olayım,
Tut elimden, yine târihteki destân olayım,
Ne olur, ey Mûcize-Efşan, tut elimden ne olur!

Tut elimden, kabaran şirki yıkarken yeniden,
Nûr-i tevhîd ile mîrâca çıkarken yeniden,
Tut elimden ebedî Hazret-i Kur’ân ile Sen,
Bu kölen, şevk ile kurban, tut elimden ne olur!

Ey yüzünden güne envâr içiren nûr-i Hudâ,
Ay dahî Mekke-Medîne’nde münevver sevda,
Yeniden fecr-i Süreyyâ’yı getir, ey ferdâ,
Bitsin akşamdaki zindan, tut elimden ne olur!

Ereyim Sen’deki bir başka fetih müjdesine,
Bâğ-ı Fâtih olayım ben de gönül beldesine,
Ereyim böylece en tatlı visal secdesine,
Ey bu maksûduma Nîsan, tut elimden ne olur!

Etti; «Levlâke» deyip şânına Allah ki yemin,
Sen’i seyretmek için Ravza’ya göz, Arş u zemin,
İşte Sen kürsüdesin, ben de huzûrunda Sen’in,
İşte en beklediğim an, tut elimden ne olur!

Hem Bedir, Hendek, Uhud, hem de Tebük, Hayber’le,
İki dünyâda muzaffer kılacak cevherle,
Hele her parmağı ırmak dağıtan ellerle,
Ne olur ey Yed-i Umman, tut elimden ne olur!

Sen tutarsan, dirilir, âlem-i ervah da tutar,
Sen tutarsan iki elden yüce dergâh da tutar,
Hem melekler de tutar, Hazret-i Allah da tutar,
Yâ Nebî, eyle de ihvan, tut elimden ne olur!

Gül huzûrunda çağıldar arayan dosta yolu,
Yalvarır sel gibi Seyrî, gözü yaşlarla dolu,
Kıl şefâat ne olur, şâd ediver hasta kulu,
Acı ey Rahmet-i Rahman, tut elimden ne olur!

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün (fâilâtün) (fa’lün)