Türk Dilinin Babası ALİ ŞİR NEVÂYÎ’DEN NÜKTELER

Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK noztoprak@marmara.edu.tr

Türk dilinin büyük şairlerinden biri sayılan Lutfî,1 Nevâyî’nin (öl. 1501) yeni yeni kendini göstermeye başladığı bir sırada yanına gelerek ondan bir gazel okumasını rica etti. Nevâyî de matla‘ beyti;

Ârızın yapgaç közümdin saçılur her lâhze yaş
Böyle kim peydâ bolur yulduz nihân balgaç kuyaş

şeklinde olan gazelini okudu. Gazeli dinleyen Lutfî hayrete düştü ve;

“Vallahi eğer mümkün olsaydı Türkçe ve Farsça on, on iki bin beytimin hepsini bu gazel ile değiştirirdim. Bununla da kendimi büyük bir başarı kazanmış sayardım.” dedi.

Türkçe dîvanları ve hamsesinin mükemmelliği, döneminde şaşkınlık uyandırdı. Türkçe şiir yazmanın rağbet görmediği hattâ; «Yazılamaz!» dendiği bir dönemde bu konuda Arap ve Acem’e meydan okudu. Hakkı teslim eden İranlı münekkitler onu; «Türk Dilinin Babası» olarak tanımlamak zorunda kaldılar.

Aynı zamanda önemli bir devlet adamı olan Nevâyî, kültür ve edebiyat meseleleri üzerine bilgi, maharet ve şuurla eğildi. Bir devlet adamı şahsiyetiyle Türk ve Fars edebiyatına yön veren faaliyetlerde bulundu. Ali Asgar-i Hikmet, ilim ve edebiyat hâmîliğini ifade etmek için onu güneşe, etrafındaki şair ve yazarları ise yıldızlara benzetmiştir.2 Döneminde Türkçe gelişmiş, Farsçanın gerileme sebebi de buna bağlanmıştır. Nevâyî, 15. yüzyılın ikinci yarısında Türkçenin Farsçaya üstünlüğünü ortaya koyuyordu. Bu konuda Muhâkemetü’l-Lügateyn’i yazdı. Türk şairleri gibi Fars şairlerinin de bir kısmı onun teşvikiyle ve onu taklit etmek için Türkçe şiirler yazıyorlardı.

Türk dilinin babası sayılan bu büyük şairin etrafında oluşmuş; onun âlim, şair ve devlet adamlığını yansıtan nice nükteler vardır. Birkaçını sıralayalım:

YÜZ BEYİT BİR AKÇE

Nevâyî tabiatı uygun olanların şiir yazmayı ihmal etmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bununla beraber tabiatı uygun diye insanların çalakalem şiir yazmalarını tasvip etmezdi.

Bir keresinde Nevâyî; Hâce Âsıfî’ye, kabiliyeti olduğu hâlde vaktinin çoğunu boşa geçirip yeteri kadar şiir yazmamasını eleştirerek, nasihat etmeye çalışıyordu. Âsıfî ise Nevâyî’ye cevaben son zamanlarda şiirle daha fazla meşgul olduğunu anlatmaya çalışırken sözlerini pekiştirmek için;

“–Dün akşam bir mum yanıp tükenene kadar iki yüz beyit yazmışım.” dedi.

Oldukça iddialı olan bu söz karşısında Nevâyî mumun fiyatını kastederek şöyle cevap verdi:

“–Buna göre o manzûmelerden yüz beyit bir akçeye denk düşmektedir.”3

Bir mumluk süre içinde yazılan 200 beytin fikir ve sanat yönünden kıymetinin olmayacağı daha güzel ifade edilemezdi.

HANGİ ÇİNİ DEĞERLİ

Yukarıdaki kıssada çok ama değersiz olanı tenkit eden Nevâyî; şiirde, eserde velhâsıl her türlü işte az ama değerli olanı tercih ediyordu. Konuyla ilgili yine Nevâyî’nin hayatından şöyle örnek bir kıssa anlatılır:

Birçok konuda olduğu gibi özellikle inşâ ve muammâ konularında maharetli olan Şeyh Behlül’ün fazla eserinin bulunmaması döneminde eleştiri konusuydu. Bu eleştirilere Nevâyî şöyle tepki gösterdi:

Hâk-i maşrık şunîde-em ki kuned
Be-çihil sâl kâse-i çînî

Sad be-rûzî zenend der-Bâgdâd
Lâ-cerem kıymet-eş hemî-bînî4
Şöyle demektir:

“Doğu ülkelerinde çini kâseyi kırk yılda hazırladıklarını duydum. Bağdat’ta ise bir günde kırk kâse yaparlar. Tabiî bunun kıymetinin ne kadar olduğunu da bilirsin.”

BİR GÜN BİR YIL GİBİ

Ali Şir Nevâyî, dönemin padişahı Hüseyn-i Baykara’nın en yakını ve zamanının en varlıklılarından olduğu hâlde mütevazı bir kişiliğe sahipti. Her kesimden ve her seviyeden insanla konuşur, sohbet eder, şakalaşırdı. Anlatıldığına göre Nevâyî padişahın kendisine olan ihsanlarının arttığını gördüğünde bir köşeye çekilip başına bir miktar toprak saçtıktan sonra nefsine hitaben dünyanın ve itibarının geçici olduğunu, bulunduğu mevkiin kendini kibre sürüklememesi gerektiğini, kendini toprak bilerek mazlum ve fakir halk için çalışması gerektiğini telkin edermiş.

Bu yüzden mağrur, kibirli, kendini beğenmiş tiplerden hoşlanmaz ve onlara yeri geldikçe hadlerini bildirmekten geri durmazdı. Şu kıssa bu konuya güzel bir örnektir:

Esterâbâd’ın ileri gelenleriyle bir arada bulunduğu bir sırada o gün havanın çok değiştiğini söylemişti. İçlerinden mağrur ve ukalâ tavırlı biri hemen atılarak şehirlerini övmeye başladı ve şehrin özelliklerinden birinin bir günde dört mevsim yaşanması olduğunu belirtti. Nevâyî karşısındakinin burnunu sürtmek için ele geçirdiği fırsatı hebâ edecek değildi:

“Evet bu beldede bir gün bir yıl gibi geçiyor.” dedi.5

MÎR ALİ ŞÎRÎ

Şair nüktedan olunca etrafındakiler de elbette benzer olacaktır. Nevâyî’nin meclislerinden eksik olmayan Bennâî de bunlardandır. Bennâî; Nevâyî’nin meclislerinde bulunan, lâfını esirgemez, nüktedan tabiatlı biridir. Anlatıldığına göre Bennâî bir bayram günü Nevâyî’nin meclisinde idi. Her bayram âdet olduğu üzere yine ziyaretçilere Nevâyî tarafından bayram hediyeleri dağıtılıyordu. Bennâî’nin önüne de altın yaldızlı, gösterişli bir bohça bırakıldı. Bennâî heyecan ve merakla bohçasını açtı. İçinden bir eşek palanı çıkınca beğenmediğini ve yaşadığı hayal kırıklığını kendine has bir yöntemle ifade etmeye çalıştı. Hemen secdeye kapandı. Ne yaptığını soranlara;

“Mîr Hazretleri herkese merasim elbiseleri, bana ise kendi özel elbisesini göndermişler bu nimete şükür için secdeye kapandım.” dedi.6

Eşek palanı hediyesine içerleyen Bennâî, hırsını alamamış ki günün birinde bir palan ustasına gidip ondan «Mîr Ali Şîrî Palan» istedi. Nevâyî bunu duyunca ziyadesiyle üzüldü. Bennâî de muradına ermiş olmalı.

Burada bu vesileyle şu gerçeği de ifade edelim. Nevâyî yalnızca şiirde ve dilde bir ekol oluşturmamıştır. Başka konularda da kendine has tarzlara sahip biridir. Başka bir ifadeyle o yalnızca dilde değil hayatın farklı alanlarında da öncüdür. Nitekim elbise seçiminde de onun kendisine has bir tarzı vardır ve bu yüzden «Mîr Ali Şîrî sarık, Mîr Ali Şîrî cübbe… » ya da «Mîr Ali Şîrî» ifadeleri, döneminde yaygınlaşmıştır.

AYAĞINI UZATSAN BİR ŞAİR
KALÇASINA ÇARPAR!

Nevâyî ile Bennâî’nin benzer atışmaları az değildir. Birini daha nakledelim. Anlatıldığına göre Nevâyî, Bennâî’nin arkasından tekme savurarak;

“–Bugün de ne tuhaf ki ayağını uzatsan bir şairin kalçasına çarpıyor.” dedi.

Bennâî de, zekâsını ve nükte kabiliyetini ortaya koyan bir cümle ile;

“–Ayağınızı toplasanız da aynı şey olur efendim.” diyerek cevap verdi.7

Manzum ve mensur eserleriyle sadece Çağatay edebiyatının değil, bütün Türk edebiyatının önde gelen sîmâlarından olan Ali Şir Nevâyî, Farsçanın resmî dil olarak hüküm sürdüğü ve münevverlerin Farsça yazmayı meziyet saydıkları bir dönemde, Türkçenin birçok yönden Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuş ve Türkçe ile de yüksek bir edebiyat meydana getirmenin mümkün olduğunu bizzat eserleriyle ispat etmiş, şairleri Türkçe yazmaya teşvik etmiş nüktedan şairlerimizden biridir.

1 Nevâyî’den önce Çağatay edebiyatının en büyük şairidir. Gazel tarzının üstadı sayılmakla beraber kasîde ve mesnevîde de başarılıdır. Şöhreti Horasan’dan Irak ve Anadolu’ya kadar yayılan şairin başta Nevâyî ve Fuzûlî olmak üzere birçok Türk şairine tesiri olmuştur. Daha fazla bilgi için bkz. Günay KARAAĞAÇ, Lutfî Dîvânı [Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım], Ankara 1997.
2 Abid Nazar MAHDUM, «Farsça Kaynaklarda Ali Şîr Nevâyî», İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İstanbul 2006, XXXIV, s. 115. (Emir Ali Şîr Nevâyî, Tezkire-i Mecâlisü’n-Nefâyis, (haz. Ali Asgar HİKMET), Kitâb-hâne-i Menûçihrî [Tahran]1363, Giriş, «vav» harfi ile gösterilen sahifeden naklen)
3 Abid Nazar MAHDUM, a.g.m., s. 131. (Khvandmir, The Makarim al-Akhlâq, (haz. T. Vambridge), E. J. W. Gibb Memorial, Cambridge 1979, s. 175R-175v’den naklen)
4 Abid Nazar MAHDUM, a.g.m., s. 132. (Zeynüddin Mahmûd-i Vâsıfî, Bedâyiu’l-Vekâyî, (haz. Aleksandır Baldırov), İnstitut Narodov Azii, Moskova 1961, c. I, s. 507-508’den naklen)
5 Abid Nazar MAHDUM, a.g.m., s. 132. (Khvandmir, a.g.e., s. 175v-176R’den naklen)
6 Abid Nazar MAHDUM, a.g.m., s. 133. (Zeynüddin Mahmûd-i Vâsıfî, a.g.e., c. I, s. 613-614’ten naklen)
7 Abid Nazar MAHDUM, a.g.m., s. 133. (Zeynüddin Mahmûd-i Vâsıfî, a.g.e., I, 615-616’dan naklen)