SELÇUKLULARIN ZİRVE YILLARI -2-
Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com
BERKYARUK (1094-1104)
Melikşah’ın ânî ve şâibeli ölümünün ardından, hanımı Terken Hatun; Abbâsî halîfesi el-Muktedî’nin açık desteğiyle daha dört-beş yaşında bulunan oğlu Mahmud’u Selçuklu tahtına çıkarmayı başardı. Ancak bu durum iktidar meselesini çözmediği gibi, uzun süreli taht mücadelelerinin daha da kızışmasına yol açtı. Çok sayıda hanedan üyesi ve yüksek rütbeli komutan; iktidarı ele geçirme, devletin dizginlerine kısmen ya da tamamen sahip olma sevdasına kapılarak harekete geçmişti. Başrollerde Berkyaruk, Muhammed Tapar, Mahmud ve Sencer’in yer aldığı bu mücadeleler devleti yıprattığı gibi birliği ve dirliği yok etmiş, devletin sürekli güç kaybetmesine, toprak kayıpları ve parçalanmaya varan olumsuzluklara yol açmıştı.
Bu durumun oluşturduğu zaafları çok iyi değerlenmek isteyen hıristiyan devletleri, papanın teşvikiyle Haçlı Seferleri’ne başladılar. Bu durum İslâm dünyası için uzun süreli bir felâket döneminin başlangıcı oldu.
Berkyaruk, kardeşi Mahmud ve amcazadesi Tutuş’la giriştiği iktidar mücadelesinin ardından tahtın yeni sahibi olmuşsa da, on bir yıllık saltanatı iç çekişmenin doğurduğu çalkantılarla geçti. Bu karmaşadan yararlanan Hasan Sabbah ve adamları Bâtınî faaliyetlerine hız verdiler. İdealleri uğruna gizlice yürüttükleri örgüt çalışmalarıyla başta saray olmak üzere devlet mekanizmalarına sızmayı başardılar. Bu Bâtınî terör örgütü, sarp kayalıklarda oluşturdukları kalelerden ticarî kervanlara ve hac yolcularına açıktan saldırmakta, baskın ve yağmalama faaliyetleriyle toplumda huzur ve güveni yok etmekteydi. Berkyaruk bu tehlikeli akımlara karşı harekete geçti ve birçok Bâtınî’yi öldürdüyse de zararlı faaliyetlerinin önünü alamadı.
Papa II. Urbanus’un çağrısıyla başlayan Haçlı saldırıları sırasında Berkyaruk, Gence valisi olan kardeşi Muhammed Tapar’ın isyanıyla karşılaştı. İki kardeş taht mücadelesi için değişik aralıklarla beş kez karşı karşıya geldi. Nihayet Halîfe Mustazhir Billâh ve ulemânın araya girmesiyle bu kardeş çekişmesine son verildi. Varılan anlaşmaya göre Berkyaruk sultan olarak tanınacak, Muhammed Tapar ise Azerbaycan, Diyarbekir, Cezîre ve Musul’un hâkimi olarak meliklikle yetinecekti. Ancak kısa süre sonra Muhammed Tapar tekrar ağabeyine başkaldırdı fakat bu girişimi yenilgiyle sonuçlandı. İktidar mücadelesinden yorulan Berkyaruk, kardeşiyle ülke topraklarını bölüştü ve böylece devlet fiilen parçalanmış oldu. Kardeşlerden Sencer, Horasan’da hüküm sürerken Azerbaycan, Diyarbekir ve Suriye; Muhammed Tapar’ın idaresine bırakıldı. Berkyaruk ise hâkimiyetini bunların dışında kalan diğer Selçuklu topraklarında sürdürecekti.
Devleti kardeşleriyle paylaşan Berkyaruk, Aralık 1104’te henüz yirmi beş yaşında iken vefat etti. Onun vefatının ardından Muhammed Tapar harekete geçerek Selçuklu sultanlığını kolayca ele geçirdi. 1105-1118 yılları arasında hükümdarlık yapan Muhammed Tapar, gerek Bâtınîler ve gerekse Haçlılar ile başarılı mücadeleler yaparak devletin dağılmasını bir süre için de olsa geciktirdi.
SULTAN SENCER VE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN DAĞILMASI
Muhammed Tapar’dan sonra Selçuklu Devleti’nin başına daha önce de yirmi bir yıl boyunca bu devlete bağlı olarak Horasan’da meliklik yapmış olan Sultan Sencer geçti. (1119)
Sultan Sencer, 1141 yılında Semerkand yakınlarında Katvan’da Moğolların bir kolu olan Karahıtaylarla karşı karşıya geldi. Bu savaşta hem şahsî itibarını hem de devletin kaderini son derece menfî etkileyen ağır bir yenilgi aldı. İslâm dünyası için de olumsuz gelişmelere yol açan bu yenilgiden sonra Sencer’in ordusu dağılmış, Mâverâünnehir vadisi bütünüyle acımasız ve putperest bir kavmin eline geçmişti. Yenilginin Sencer için daha acı olan bir başka sonucu ise eşi Terken Hatun’un da Moğolların eline esir düşmüş olmasıydı.
Büyük sultan, ağır Katvan mağlûbiyetine rağmen bütünüyle yok olan ordusunun yerine bir yıl içerisinde yeni bir ordu toparlamaya muvaffak oldu. Ancak bu kez de karşısına kendilerini devletin aslî kurucu unsuru kabul eden ve devletten dışlandıkları hissine kapılan Oğuzlar çıktı. Sultan ister istemez onlarla da mücadele etmek zorunda kaldı. Küskün Oğuzlar sultanı mağlûp edip esir aldılar. Sultanın esareti üç yıl sürdü. 1156 yılında esâretten kurtulduysa da artık yorgun düşmüş, rûhen çökmüştü. 1157 yılında Merv’de vefat etti. Vefatı bir büyük Türk-İslâm devletinin de sonunu getirdi.
Sencer, Büyük Selçuklu Devleti’nin son büyük sultanıdır. Otuz dokuz yıl süren uzun saltanatı boyunca devletin varlığının, birlik ve bütünlüğünün korunması uğrunda üstün bir gayret gösterdi. Ancak gerçekleştirdiği başarılara ve gösterdiği bütün çabalara rağmen ölümüyle birlikte Büyük Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesinden silinmesine engel olamadı. Onun ölümünden sonra Selçuklular siyasî varlıklarını bu kökten çıkan değişik dallarla devam ettirdiler.
Sultan Sencer’in iktidar yıllarındaki talihsizlikler sadece iç çekişmelerle sınırlı kalmamıştı. Nitekim bastığı yerde ot bitmeyen Moğolların büyük bir âfet olarak ortaya çıktığı ve yeryüzünü doğudan batıya şiddetle kavurduğu yıllar da onun iktidar dönemine tesadüf etmişti.
SELÇUKLU DEVLETİ’NİN PARÇALANMA VE YIKILIŞ SEBEPLERİ
Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılma sebepleri incelendiğinde, müzmin iktidar çekişmelerinin başta geldiği, hanedan üyelerinin taht ve baht kaygısıyla giriştiği bu mücadelelerin devletin güç kaybında en önemli âmil olduğu anlaşılmaktadır. Devletin âdeta hanedanın malı kabul edildiği yanlış iktidar telâkkisi; beraberinde iç çekişmeleri, devletin zaafa uğramasını ve parçalanmayı doğurmuştur. Hanedan içi iktidar mücadelelerine Abbâsî hilâfetinin eski gücüne kavuşmak için giriştiği siyasî manevralar da eklenmiş; Selçuklu şehzadelerini yetiştirmekle görevli atabeylerin, şehzadeleri merkezî hükûmete karşı kışkırtmaları ise zaten başlamış olan dağılma ve yıkılma sürecini hızlandıran bir başka âmil olmuştur.
Dağılma ve parçalanmayı kolaylaştıran ve hızlandıran sebepler arasında içte Bâtınî-İsmailî grupların yıpratıcı ve yıkıcı terör faaliyetlerini saymak mümkündür. Nitekim başta büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk olmak üzere birçok komutan ve devlet adamı bu terör faaliyetleri sonucunda hayatını kaybetmiştir. Son olarak Haçlı Seferleri’nin başlaması ve hıristiyan dünyasının dört bir koldan İslâm dünyasına saldırıya geçmesi de devletin iç çekişmelerle sarsılan dengelerini büsbütün bozmuş, dağılmayı ve parçalanmayı mukadder kılmıştır.
Büyük Selçuklu’nun hâkim olduğu geniş topraklarda mahallî olarak kurulan beş Selçuklu Devleti, beş de atabeylik ortaya çıkmıştır. Irak, Kirman, Horasan, Suriye ve Türkiye Selçukluları kendi bölgelerinde hâkimiyetlerini uzun süre devam ettirmişlerdir.
1 Osman TURAN; Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 160.
2 Erdoğan MERÇİL; Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 56.
3 Erdoğan MERÇİL; Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 59.