ANA-BABAYA İYİLİK -1-

Doç. Dr. Seyit AVCI seyitavci1968@mynet.com

Güzel ahlâkın en önemli işaretlerinden biri ana-babaya iyilik etmektir. Onlara iyilik etmek dînin en önemli emirlerinden biridir. Ana-babaya iyilik etmek, dînin bir emri olduğu gibi insan olmanın da bir gereğidir. Yüce Mevlâ onlara iyilik etmeyi, kendisine kullukla birlikte zikretmiş, bu konuda;

“Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti.” (el-İsrâ, 17/23) buyurmuştur.

Ana-babaya itaat etmek, gönüllerini hoş edip kendilerine iyi davranmak, başta Allah Teâlâ’nın emridir. Bu emir; sıradan bir emir değil, Yaratan’ın kullarından önemle yapmalarını istediği bir emirdir. Çocuklar kendilerini yetiştirip büyüten, bir insan olarak yaşamalarını sağlayan bu fedâkâr ve vefâkâr insanlara karşı görevlerini yerine getirmek zorundadırlar. Zira güzel ahlâk iyiliğe iyilikle karşılık verilmesini, vefâya vefâ ile karşılık verilmesini gerektirir.

Onlara iyilik etmek, başta sözlerini dinleyip gereğini yerine getirmek; isyan edip karşı çıkmamakla olur. İtaat ve boyun eğmek bütün güzelliklerin kaynağıdır ve itaat edip boyun eğenler, onların gönüllerini hoş edip duâsını alanlar hem kulluk görevini yerine getirmiş, hem de evlâtlık vazifesini îfâ etmiş olurlar.

Ana-babaya iyilik; hayatın her döneminde önem arz etmekle birlikte, bilhassa yaşlılık döneminde daha da ehemmiyet kazanır. İnsan elden-ayaktan düşmeye başladığı, zayıflayıp bakıma muhtaç hâle geldiği zamanlarda başkalarına daha muhtaç hâle gelir. Ana-babanın evlâtlarına en fazla ihtiyaç duydukları zaman da bu dönemlerdir. Nitekim Zekeriyya -aleyhisselâm- yaşlanıp da elden-ayaktan düşmeye başladığı bir dönemde bir gün içtenlikle Rabbine niyaz ederek, kemiklerinin zayıfladığını, saçının-başının ağardığını, yaşının ilerleyip ihtiyarladığını beyan ederek, Hak Teâlâ’dan kendisine bir oğul vermesini niyaz etmiştir. Hak Teâlâ onun bu duâsını kabul etmiş, ona yumuşak kalpli, tertemiz bir çocuk olarak Yahya -aleyhisselâm’-ı ihsan etmiştir. Yahya -aleyhisselâm- ana-babasına karşı çok iyi davranan sâlih bir evlâttır ve onlara karşı asla isyankâr bir zorba olmamıştır.1

Her ana-babanın böyle bir temennide bulunma hakkı vardır. Onlara yaşlandıkları, saç ve sakallarının ağardığı, et ve kemiklerinin incelmeye başladığı bu hassas ve nazik dönemde gösterilecek tavır da son derece nazik ve hassas olmalıdır. Bu durumda olan ana-babaya incitici kaba-saba sözler söylenilmemeli, gönüllerini kırmak şöyle dursun kendilerine; «Üf!» bile denilmemelidir. Zira güzel ahlâkın böyle olumsuz ve kaba sözlere tahammülü yoktur. Onlara yapılacak en hayırlı hizmet, onlara güzel söz söylenilmesi, kendilerine şefkat ve merhamet kanatlarının indirilerek;

“Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara öyle rahmet et!” (el-İsrâ 17/23-24) denilerek duâ edilmesidir. Evlât olmanın, güzel ahlâka sahip bulunmanın gereği budur.

Yaratan’ı seven kullar, Yaratan’dan dolayı ana-babalarına böyle davranmak zorundadırlar. Başta Allâh’ın sâlih kulları olan peygamberler dâhil olmak üzere bütün sâlih ve iyi insanlar ana-babalarına güzel davranmışlar, bu konuda başkalarına örnek olmuşlardır. Hazret-i İbrahim bir evlât olarak şirk içinde bulunan babasını o durumdan kurtarmaya çalışmış;

“Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni doğru yola çıkarayım.” (Meryem, 19/43) diyerek babasına karşı elinden gelen iyiliği yapmaya gayret etmiştir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz de ümmetine namazların son oturuşunda;

“Rabbim! Hesap sorulduğu gün beni, anamı-babamı ve mü’minleri bağışla!” (İbrâhim, 14/41) demelerini emir buyurarak ana-babalarına karşı duâ görevlerini yerine getirmelerini tavsiye etmiştir.

Allâh’a saygılı olan iyi insanlar ana-babalarına büyük değer verdiler. Onlara hizmet etmeyi, duâlarını alıp Yaratan’ın rızâsını kazanmayı canlarına minnet bildiler. En sıkıntılı zamanlarında onlara yaptıkları hayırlı hizmetleri vesile kılarak Hak Teâlâ’ya duâ ettiler. O duâlar sayesinde korktuklarından emin, umduklarına nâil oldular. Yeri geldi onlara yaptıkları iyilikler sayesinde karanlık mağaradan kurtuldular.

Vaktiyle mağaranın içinde mahsur kalan üç kişiden birinin yaptığı en hayırlı hizmet ana-babasına iyilikti. Adamın yaşlı bir anası ile babası vardı. Adam ana-babasına hizmet eder, onlara hürmette kusur etmemeye çalışırdı. Evde onlar yemeklerini yemeden asla çoluk çocuğuna ve hizmetçilerine bir şey yedirip-içirmez, hep onlara öncelik verirdi. Bu ameliyle de Yaratıcı’nın rızâsını gözetir, O’ndan ecir beklerdi. Adam bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evinden ayrıldı, onlar uyumadan önce de evine dönemedi. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annesi ile babasına götürdü, ama ne var ki her ikisi de uyumuştu. Onları uykularından uyandırmaya kıyamadı. Onlardan önce ev halkına da bir şey vermeyi uygun görmedi. Süt kabı elinde şafak atana kadar uyanmalarını bekledi. Çocuklar etrafında açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet ana-babası uyandılar da sütlerini içtiler. Adam ana-babaya itaatle dolu bu güzel amelini vesile kılarak;

“Rabbim! Şayet ben bunu Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, bizi şu kaya sıkıntısından kurtar!” diye yalvardı. Allah da onun duâsını kabul etti. Diğer iki arkadaşının duâlarıyla birlikte onları mağaradan kurtardı. (Buhârî, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Enbiyâ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 1) Zira ana-babanın râzı olması Hak Teâlâ’nın râzı olması demektir. Onların rızâsını alan yolda kalmaz, başı darda kalıp sıkışmaz. Mevlâ ona ummadığı yerden bir çıkış yolu yaratır, içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarır.

Bu ilâhî hakikat Efendimiz tarafından bütün yönleriyle ümmetine anlatılmış ve her konumda çocukların ana-babalarına karşı sâlih birer evlât olmaları için gereken emir ve tavsiyelerde bulunulmuştur. Aynı şekilde Efendimiz; bir gün kendisine hangi amelin Allâh’a daha sevgili olduğunu soran birine; önce vaktinde kılınan namazı söylemiş, ardından da ana-babaya iyilik etmek olduğunu haber vermiştir.2

Görüldüğü gibi Allâh’a karşı kulluk görevi; ibâdet olan beş vakit namazdan sonra, ana-babaya itaat olan evlâtlık görevi zikredilmiş, onlara iyilik etmenin ne kadar önemli olduğu bu şekilde açıkça gösterilmiştir. Allâh’ın hakkını gözeterek namazını kılan bir insan elbette ki kulların hukukunu, başta ana-babanın hakkını da gözetecek, onlara iyilik edecektir. Zira kulluk bir bütündür, parçalanma ve bölünme kabul etmez. Padişahın ülkesinde onun bir kısım emirlerine itaat edip de diğerlerine itaat etmemek olmaz. Seven sevdiğinin her emrine kayıtsız-şartsız boyun eğip itaat edeceğine göre Yaratan’ı seven de O’nun her türlü emrine boyun eğecek, gereğini yerine getirecektir. Namaz kılıp da ana-babasına iyilik etmeyen namazdan nasibini alamamış demektir. Yaratılanı Yaratan’dan dolayı sevmeyen, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak bilmeyenlerin dinden nasipleri yoktur. Hakk’ı seven, halkı da sevmelidir. Hakk’ı seven ana-babasını da sever ve onlara itaat eder.

Ana-babaya itaat Hakk’a itaat kaydıyla sınırlıdır. Zira onlara itaat Hakk’a itaatten sonra gelir. Bu durumun iyi anlaşılması gerekir. Yaratan’a isyanda kula itaat olmaz. İncitmeden, kırmadan bu önemli düsturun anlatılması, insanlara kavratılması gerekir. Sa‘d bin Ebî Vakkas böyle bir durumla karşılaşan sahâbîlerden biridir.

Sa‘d İslâm’ı kabul eden ilklerden olup, annesine çok hürmet eder, saygı gösterirdi. Oğlunun kendisine düşkünlüğünü bilen anne, bir gün oğluna; bu yeni ortaya çıkan dîni reddetmedikçe bir şey yiyip-içmeyeceğine yemin etti. Bunu söyledikten sonra kırk gün bir şey yiyip içmedi. Nihayet oğlu Sa‘d yanına geldi ve ona yüz tane canı olsa ve onlar birer birer çıksa, dînini yine de terk etmeyeceğini, yiyip-içmekte serbest olduğunu söyledi. Anne ümidini kesince, artık yemeye ve içmeye başladı. Bu olayın ardından Allah Teâlâ ana-babaya iyilik etmeyi, şirk konusunda onlara uymamayı emretti.3

Ana-babaya iyilik emredilmekle birlikte bu iyilik; meşrû işlerde, dînen yapılması mubah olan şeylerde geçerlidir. Yoksa ana-baba, insana; hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi emreder, Allâh’a ortak koşma gibi meşrû olmayan bir şey söylerse onlara bu hususta itaat edilemez. İtaatte önce Hak, sonra halk gelir. Allâh’a isyan olmayan şeylerde ana-babaya itaat edilir, onlara iyilik yapılır.

Ana-babaya itaatin zıddı onlara isyan etmektir ki, bu haramdır ve büyük günahlardandır. İyilik yapana cefâ edilmez, vefâ gösterilir. İsyan edilmez, itaat edilir. Çocuğunu sıkıntı üzerine sıkıntı olan hamilelik döneminde karnında taşıyan, dünyaya getirdikten sonra onu emzirip büyüten, geceleri sabahlara kadar başında bekleyen anneye isyan etmek büyük bir nankörlük sayılır. Nimete şükretmeyip ona nankörlükte bulunmak günahtır. Söz konusu nankörlük ana-babaya karşı yapılırsa onun adı büyük günah olur.

Çocuklarının her türlü ihtiyacını karşılayarak onları büyüten, bir mükâfat ve karşılık beklemeksizin onlar için çalışıp didinen, gerektiğinde bin bir çeşit çileye katlanıp kendilerini onlara fedâ eden varlıklara karşı vefâ gösterilmezse, Allâh’ın emri yerine getirilmiş olmaz. Allâh’ın emrinin yerine getirilmemesi demek O’nun rızâsının kazanılmamış olması demektir. Hâlbuki Allâh’ın rızâsı ile ana-babanın rızâsı birbirine bağlıdır. Birinin olduğu yerde diğeri vardır. Nitekim İbn-i Ömer Allâh’ın rızâsının babanın rızâsında, gazabının da babanın gazabında olduğunu söylerdi.4

Bazı rivâyetlerde ananın rızâsı da vardır. Bu durumda ana-babanın rızâsı ve gazabı Allâh’ın rızâsı ve gazabı demektir. Onlardan birinin rızâsını alan Allâh’ın rızasını almış, birini öfkelendiren Allâh’ın gazabını üzerine çekmiş olur.

Bu noktaya son derece dikkat edilmesi gerekir. Zira hayatta başarının en önemli sırlarından biri burada yatmaktadır. Buna göre ana babasının rızâsını alamayanların Allâh’ın rızâsını kazanması mümkün değildir. Özellikle çocuğun yetişmesinde büyük hizmeti olan annelere saygıda kusur edilmemesi lâzımdır. Çocuk üzerinde annelerin hakkı büyüktür. Hak büyük olunca annelere itaat oranı da büyük olacaktır. Nitekim adamın biri Efendimiz’e kime iyilik edeceğini sorduğunda Efendimiz önce annesine iyilik etmesini emir buyurdu. Adamın soruyu iki defa daha tekrarlaması üzerine Efendimiz de aynı cevabı iki defa tekrarladı. Adamın dördüncü defa sorması üzerine bu defa babasına iyilik etmesini tavsiye buyurdu.5

1 Meryem, 19/4-5, 13-14.
2 Müslim, İmân 13, 138, 139, 140.
3 en-Nisâ, 4/36.
4 Buhârî, Müfred, s. 13.
5 Müslim, Birr 1-3.