SELÇUKLULARIN ZİRVE YILLARI

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

MELİKŞAH

Alparslan’ın genç yaşta vefatının ardından oğlu Melikşah, vezir Nizamülmülk’ün desteği ve ulemânın onayıyla Büyük Selçuklu tahtına oturarak devletin yeni hakanı oldu. (25 Kasım 1072) Melikşah, saltanatının ilk iki senesini devletin mevcut sınırlarını koruma ve iç karışıklıkları önleme çabalarıyla geçirdi. Bu amaçla Gazneli ve Karahanlı devletlerinin ülkenin doğu sınırlarına yaptığı hücumları başarı ile göğüsledi. Batıda ise amcası Kirman Meliki Kavurd’un tehlike arz eden isyanını bastırdı.

Melikşah, yaşanan iç karışıklıklara son vererek birliği sağladıktan sonra devlet merkezini İsfahan’a nakletti ve merkeziyetçi politikalar izleyerek devletin daha güçlü hâle gelmesini sağladı. Selçuklular; Nizamülmülk’ün de üstün gayretleriyle onun yirmi yıllık iktidarında en parlak dönemini yaşamış, ülke sınırları Horasan’dan Marmara Denizi’ne kadar genişleyerek imparatorluk boyutuna ulaşmıştır.

Bu süreçte, Mısır hariç İslâm dünyası bütünüyle Selçukluların siyasî nüfuz alanına girmiş, doğuda sınırlar Çin’e dayanmıştır. Türk yurtları olan Buhârâ, Semerkand, Kâşgâr Selçukluların hâkimiyetini kabul ettiği gibi, Karahanlılar da bağlılıklarını bildirmek zorunda kalmıştır. Öte yandan Çağrı Bey’in oğullarından Kavurd’un zaptettiği Kirman, Fars, Umman bölgeleri kesin olarak Selçuklu denetiminde bulunmaktaydı.

Melikşah; Abbâsî halîfesine bağlılık göstermiş, yükselen bu Türk devletinin mânevî adresi olan hilâfet makamına gerekli saygı ve ihtimamı göstermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır. Bu dönemde Bağdat, İslâm imparatorluğunun mânevî merkezi olma özelliğini hâlâ korumakta idi. Ayrıca Selçuklu sultanı, kızını halîfeyle evlendirerek bu samimî ilişkiyi daha da pekiştirmişti.

Suriye’de Sultan Alparslan zamanından beri faaliyet gösteren Atsız Bey; emrindeki Türkmenlerle Kudüs’ü zapt etmiş, daha sonra da Şam’ı ele geçirmişti. Fakat Mısır’ı Fâtımî’lerin elinden almak için giriştiği sefer sonrasında Kahire önünde Fâtımî ordusuna yenilmişti. Onun bu mağlûbiyeti ve başarısızlıkları üzerine Melikşah, kardeşi Tutuş’u Suriye’ye gönderdi. Böylece Şam ve civarında Selçuklu otoritesi yeniden tesis edildi. Tutuş’un bu teşebbüsü, Suriye Selçukluları devletinin kurulmasının da ilk adımı oldu. Ancak mahallî yöneticilerin başıbozuk tutumlarına, merkezî yöneticilerin keyfî yönetim arzularına son vermek amacıyla harekete geçen Melikşah, 1086’da Suriye’ye giderek önce Halep Emîri’ni itaat altına aldı, ardından da yeni bir hamleyle Antakya şehrini teslim aldı. Suriye’nin Akdeniz sahillerini şerefle temâşâ ettikten sonra iki rekât şükür namazı kıldı. Atıyla denizin dalgalarına girerek kılıcını suya çarptı ve devletin hudutlarını babasından ileriye götürdüğü için Allâh’a olan şükürlerini tekrarladı.

Tarihî kaynaklar, Melikşah’ın denizden götürdüğü kumları babasının mezarına serperken;

“Ey babam, sana müjdeler olsun! Küçük yaşta bıraktığın oğlun, devletinin hudutlarını karaların nihayetine kadar götürdü!” dediğini nakleder. Bu sözler, Melikşah’ın kendi dönemindeki zafer ve ihtişamı göstermesi bakımından önemlidir.1

Malazgirt zaferinden sonra Sultan Alparslan’ın buyruğu ile Anadolu içlerine akınlar yapan Türk beyleri, Sultan Melikşah zamanında da bu faaliyetlerine devam ettiler. Türk beyleri Anadolu içlerinde ilerleyişlerinde Bizans’ın iç karışıklıklarından yararlanmış, bazen bizzat imparatorlarla bazen de âsîlerle işbirliği yaparak hâkimiyet alanlarını İzmit’e kadar genişletmişlerdi. Selçuklu ailesinin bir kolu olan Kutalmış oğulları da Anadolu’da etkili olmaya başlamış, başta Urfa ve Birecik olmak üzere Anadolu’da ağırlıklarını artırmayı ve kendilerine yer edinmeyi başarmıştı. Kutalmış oğullarının rakip bir güç olarak Anadolu’da boy göstermelerine izin vermek istemeyen Melikşah, idarî birliği sağlamak ve Anadolu’daki inisiyatifi elden kaçırmamak için Emir Porsuk’u Anadolu topraklarını gözetmekle görevlendirdi. Harekete geçen Emir Porsuk, Kutalmış oğlu Mansur’la giriştiği mücadeleyi kazanarak onu ortadan kaldırmayı başardı. Ancak bu durum Mansur’un kardeşi Süleyman Şâh’ı daha güçlü hâle getirdi. Nitekim Süleyman Şah, Bizans’ın iç karışıklıklarından da yararlanarak İznik ve etrafındaki kaleleri ele geçirdi ve Türkiye Selçuklu Sultanlığı’nın temellerini attı.2

Batıda olduğu kadar doğuda da fetihlerini sürdürüp Antakya’yı yeniden Ermenilerin elinden alan Süleyman Şah, bir süre sonra Halep’i de kuşattı. Onun bu hamlesi Selçuklularla karşı karşıya gelmesiyle ve iki güç arasında bir çatışma ortamının doğmasıyla sonuçlandı. Melik Tutuş ve Artuk Bey, Selçuklular adına duruma müdahale ederek Halep yakınlarında Süleyman Şah ile savaşa tutuştular. Yenilen Süleyman Şah üzüntüsünden atını nehre sürerek intihar etti. (Haziran 1086)

Melikşah döneminin önemli gelişmelerinden biri de Diyarbekir, Meyyafârıkîn (Silvan) ve Mardin vilayetlerini içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hüküm süren Mervânîler Devleti’nin ortadan kaldırılmasıdır. Nitekim Vezir Nizamülmülk’ün damadı olan Fahrüddevle Muhammed bin Cüheyr, Mervânî Devleti’nin zenginliğini ileri sürerek bölgeye yapılacak bir sefer için Sultan Melikşah’ı teşvik ve ikna etmişti. Melikşah, Diyarbekir emirliğini Fahrüddevle’ye vererek içerisinde Artuk Bey ve Arap emîri Seyfüddevle’nin de bulunduğu bir orduyu Diyarbekir’e gönderdi. Selçuklu ordusu kısa zamanda Diyarbekir ve Meyyafârıkîn şehirlerini zapt ederek Mervânî Devleti’ni ortadan kaldırdı.

Melikşah döneminde; yıkıcı etkileri gittikçe artan, aşırılıklarıyla tanınan ve terör yöntemiyle esrarlı dâvâlarına hizmet etmekte olan İsmâilî hareketlerle de mücadele edildi. İsmâilî propagandasının en renkli sîmâlarından biri olan Hasan Sabbah, yürüttüğü gizli faaliyetler neticesinde Kazvin yakınlarındaki Elburz dağlarında Alamut Kalesi’ni ele geçirmişti (1090). Sultan Melikşah, Alamut ve Kûhistan’daki İsmâilîlere karşı Yorun Taş, Aslan Taş ve Kızıl Sarık gibi kumandanlar göndererek bu mezhep taraftarlarıyla çetin bir mücadeleye girişti. Müridlerine haşhaş içirip Selçuklu devlet adamlarına karşı amansız yıpratma ve terör faaliyetlerini sürdüren bu İsmâilî akımlarla mücadele, sultanın ölümüyle durdu. Nitekim esrârı bugün bile tam olarak çözülemeyen İsmâilî Bâtınîler, ünlü vezir Nizamülmülk’ü İsfahan-Bağdat yolu üzerinde Sıhne mevkiinde öldürecek kadar etkili olmuşlardı (1092).3

Melikşah; Bahreyn, Yemen ve körfezde etkisi görülen Karmatîlerle de başarılı mücadelelerde bulundu. Karmatîler, Bağdat’taki sünnî-İslam halîfeliğinin temsil ettiği İslâm anlayışından uzak, sertlikleri, aşırılıkları ve Bâtınî anlayışlarıyla öne çıkan bir gruptu. Melikşah, daha önce birçok seferde yararlandığı Artuk Bey’i el-Ahsa ve Bahreyn’e göndererek bölgede devlet otoritesini ve halîfeliğin etkisini yeniden tesis etmeye muvaffak oldu. Böylece Doğu Arabistan’da Selçuklunun maddî hâkimiyeti, Bağdat’ın da mânevî hâkimiyeti kabul edilmiş oldu.

Melikşah’ın, ölümünden kısa bir süre önce Selçuklu Devleti’nin en önemli sîmâlarından ve başarılı devlet adamlarından biri olan vezir Nizamülmülk’le arası açılmıştı. Bu talihsiz gelişmeye, gerek bir türlü harareti düşürülemeyen iç çekişmelerin ve gerekse bürokratlar arasındaki kıskançlığın yol açtığı kabul edilmektedir. Nitekim Selçuklu Devleti’ne otuz yıl aralıksız vezirlik yapan Nizamülmülk’ün katledilmesinin ardından Melikşah da bir ay sonra Kasım 1092’de Bağdat’ta zehirlenme sonucu vefat etti. Bu büyük ve âdil sultan öldüğünde sadece otuz sekiz yaşında idi. Onun vefatıyla birlikte Selçuklu Devleti de yoğun taht mücadeleleriyle dolu bir fetret ve parçalanma sürecine girmiştir.

____________________

1 Osman TURAN; Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, s. 160.

2 Erdoğan MERÇİL; Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 56.

3 Erdoğan MERÇİL; Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 59.