KARDEŞLİK ELZEM OLDU
Aydın TALAY aydintalay@gmail.com
Yüce İslâm; insanları mânevî hastalık ve aşırılıklara sürükleyecek her türlü inkârcılık, sapıklık, şirk ve münafıklıktan uzaklaştırıp kardeş yapmak için gönderilmiştir. Kur’ân her yönüyle başlı başına bir şifa kaynağı olup sağlam inançla ruhlara sürur ve huzur sağlar, mutluluk yollarını gösterir. Nitekim Hucurât Sûresi’nin 13. âyetinde meâlen şöyle buyurulur:
“Ey insanlar doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah nezdinde en değerli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır…”
Yedi asırdır meş’alesi içimizde yanan koca Yûnus ne güzel söyler:
Ben gelmedim davi için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
16. yüzyıla kadar mütefekkir yetiştirmede ve teknikte en ileri seviyede olduğumuz; önce Rabbimizin emrettiklerini sonra kese, kasa ve midemizi düşündüğümüz için bütün dünyaya kardeşliği; çalışma, gayret ve hâl dilimizle yayabiliyorduk. Günümüzde kardeşliği dert olmaktan çıkarıp tâlî bir mesele hâline getirdiğimiz için başımıza gelmedik kalmıyor. Çünkü Kâinâtın Sevgilisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Tirmizî’de geçen bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurur:
“Kim İslâm’ı dert edinmezse Cenâb-ı Hak onu dertleriyle baş başa bırakır.” Kardeşlik rûhu ne zaman filizlenip meyveye durmaya başlarsa şeytan ve onun uşakları tabiatıyla rahatsız olup her türlü oyunlarına başlamışlardır. Ama gerçek kardeşlik gündemden düşürülmeyip ona tam teslim olunduğunda ise rezil vaziyete mahkûm olmuşlardır. Bu bakımdan Müslümanlar basit hesaplara ve sunî gündemlere takılmayıp kardeşlik rûhunu geliştirmeyi amaç edinmelidir. Hucurât Sûresi’nin 10. âyetinde Cenâb-ı Hak;
“Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” buyurmaktadır.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- Mısır’a vali tayin ettiği Mâlik bin el-Haris el-Eşter’e yazdığı emirnâmede bir idareciye olduğu kadar her insana yapılacak en güzel nasihati şöyle îrad ediyor:
“Raiyye (idare edilenler) için kalbinde muhabbet, merhamet duyguları, lütuf meyilleri besle. Sakın bîçarelerin başına, kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü bunlar iki sınıftır: Ya dinde kardeşin, ya hilkatte bir eşindir. Evet kendilerinden zelle (küçük hatalar) sâdır olabilir; kendilerine birtakım ârızalar gelebilir. Hata ile yahut kasıtlı olarak işledikleri kabahatlerden dolayı ellerinden tutup yola getirmek pek mümkündür. Kendi hakkında nasıl Allâh’ın affını, bağışlamasını istersen, sen de onlara af ve bağışlamayı karşılıksız saç. Sakın hiçbir affından dolayı asla pişman olma; sakın hiçbir cezalandırman için de sevinme. Bir de sakın; «Ben kâmil kudret sahibiyim, emrederim itaat ederler.» deme. Çünkü bu; kalbi fesâda, dîni zaafa ve uğratır ve insanı felâkete yaklaştırır.”
Sıcaktan ve susuzluktan çatlayıp yarılan toprak ne kadar suya muhtaçsa küçük hesaplar karşısında bunalan insanımız da o derece kardeşliğe ve muhabbete muhtaçtır. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün Mescid-i Nebevî’de sahâbîlerle konuşurken;
“Ey ashâbım sizler benim arkadaşlarımsınız. Fakat öyle bir zaman gelecek beni görmedikleri hâlde ve her türlü tehlike içinde sünnetime sarılan mü’minler olacaktır. İşte onlar benim kardeşlerimdir.” buyurmuştur. Cenâb-ı Hak bizleri âhirzaman olan günümüzde bu necip Peygamber kardeş ve dostlarından ve onlara hizmetkârlıktan ayırmasın.
Aynı apartman içinde kapı komşular bırakın tanışmayı, girip çıkarken bile selâm vermiyor. Meclislerde, işyerlerinde birbirimizin hatasını örtmeye değil âdeta haykırmaya çalışıyoruz. Modernizm, ilgisiz insan üretmekten başka bir şey ne yazık ki üretemedi. Sokaklar öfke ve hırstan kabaran insanlarla dolu. Bütün dünyayı sırtımızda taşıyormuşuz gibi yüzümüz bir türlü gülmüyor. Allâh’ın Sevgilisi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hadîsini hatırlayalım:
“Birbirinizi sevmedikçe mü’min olamazsınız. Mümin olmadıkça da cennete giremezsiniz.”
Saflarımızı sıklaştırıp, kardeşliğimizi pekiştirdikçe güçlü ve sağlam bedene zarar veremeyen şer odakları dökülüp gideceklerdir. Onun için kardeşlik ve birlik rûhuna sahip olduğumuz müddetçe asla yıkılmayacağımızı kendine mahsus uslûbu içinde merhum Mehmed Âkif şöyle dile getirmektedir:
İslâm’ı, evet tefrikalar kastı, kavurdu:
Kardeş, bilerek, bilmeyerek, kardeşi vurdu.
Can gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı;
Lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.
Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur;
Dünyâ da onun, din de onun, şan da onundur:
Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,
Görsen, ezelî râbıta bir buldu ki kuvvet:
Saldırsa da kırk ehl-i salîb ordusu, kol kol,
Dört yüz bu kadar milyon esir olmaz, emin ol.2
Bediüzzaman Hazretleri Mektûbât’ın 22. Mektubunda yer alan Uhuvvet Risâlesi’nde kardeşlik duygusunu hepimizin ders alacağı biçimde işler:
“Adâvet etmek istersen kalbindeki adâvete adâvet et; onun ref’ine çalış.
Ehl-i kin ve adâvet; hem nefsine hem mü’min kardeşine hem rahmet-i ilâhiyeye zulmeder, tecavüz eder. Acaba bir gün adâvete değmeyen bir şeye, bir sene kin ve adâvetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder. Hâlbuki mü’min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin.
Çünkü;
Evvelâ kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rızâ ile mukabele etmek gerektir.
Sâniyen: Nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp o adama adâvet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan acımak ve nedâmet edeceğini beklemek.
Sâlisen: Sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör; bir hisse de ona ver.”
İnsanları affetmek, onlara karşılıksız iyilik yapmak ve her fırsatta elindekinden başkalarını da istifade ettirmek bir peygamber ahlâkıdır.
Yûnus Emre merhum Allâh’ın rızâsı çerçevesinde bakıldığı zaman aşkın ve gerçek âşıkın kim olduğunu şöyle ifade eder:
Yetmiş iki millete kurban ol, âşık isen
Tâ âşıklar safında imam olasın sâdık
Etrafımızda yangın olsa da, düşmanlar her türlü gizli plân ve emelleri peşinde koşuşsa da bize emânet olarak bırakılan Kur’ân ve Sünnet’e sarılacağız. Sözlerimizi yine Yûnus Emre ile noktalıyoruz:
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım.
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
_________________
1 Hazret-i Ali Diyor ki, Diyanet Yayınları, Ter: M. Âkif, s. 4.
2 M. Âkif ERSOY, Safahat, c. 2, s. 930.