Dağlar Dayanmazdı Acısına; HASRETLE GEÇEN YILLARIN…

Ahmet SADIK

Dünya hızla dönmekte, doğan her yeni gün insanlar ve cemiyetler için yeni şeyler getirmekte. Asrın ilk yarısında bu yaşlı dünyamız iki büyük savaş gördü. Bu iki büyük savaşın yanı sıra birçok bölgede de savaşlar ve çatışmalar oldu. Bunların neticesinde dünya iki kutba ayrıldı: Varşova/Moskova merkezli Doğu Bloku ve NATO çatısı altında Batı Bloku. Ülkelerin birçoğu; kendine yakın hissettiği için yahut stratejik mecburiyetten dolayı, bu iki bloktan birini seçmek zorunda kaldı.

Bu yıllar Türk-İslâm dünyasının ekonomik, siyasî, sosyal ve stratejik sıkıntılarla boğuştuğu bir dönem oldu. Türkiye farklı bir blokta; birçok akraba millet ve topluluk ise başka bir blokta yer almak zorunda kaldı. Araya bir günde dikenli tellerle örülü sınırlar çekildi. O yıllar, bu geniş coğrafyada aynı dili, dini, tarihi ve ortak hisleri paylaşanlar için hasret ve ayrılık dolu asırlar gibi geçti. Yine o yıllar, SSCB içindeki Kırım ve Ahıska Türklerinin sürgünleri de bu kardeşlerimizi ikinci kez derinden yaraladı ve vatan hasretinin gözyaşlarını içlerine akıttılar.

Türkiye’nin bu acıya eli yetişmedi. Çünkü o tarihlerde asırlardır birlikte yaşadıkları kardeşleri ile arasına kalın hatlarla sınırlar çekilmişti. Bu ayrılıklar hem Türkiye’de, hem de kardeşlerimizde büyük bir hasret oluşturdu. Sayısız kitaplar, şiirler, hikâyeler yazıldı, anlatıldı…

Bu hasret acısını çeken halkların en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz Kafkaslarda ve Azerbaycan topraklarında yaşayan kardeşlerimizdi. Burada yaşayan insanlar Türkiye’den gelecek bir ses, bir nefesle hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Bu hasreti yıllarca gönlünde yaşayan ve geçtiğimiz günlerde gerçek âleme yolcu ettiğimiz Türk dünyasının büyük şairi Bahtiyar VAHAPZÂDE «Azerbaycan-Türkiye» şiirinde ne güzel ifade etmektedir:

Dinimiz bir, dilimiz bir
Ay’ımız bir, ilimiz bir,
Aşkımız bir, yolumuz bir
Azerbaycan-Türkiye.

Birdir bizim her hâlimiz
Sevincimiz-melâlimiz,
Bayraklarda hilâlimiz
Azerbaycan-Türkiye.

Yine Azerbaycan’ın büyük şairi Ahmet Cevad tarafından yazılan, daha sonra dâhî bestekâr Üzeyir HACIBEYOV tarafından bestelenen; «Çırpınırdın Karadeniz» şiiri de sadece bir çevreye has bir şiir gibi telâkki etmeden okunduğu zaman ne büyük bir yürek çırpınışının mahsulü olduğu görülmektedir:

Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk’ün bayrağına.
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına.

Ayrı düşmüş dost elinden
Yıllar var ki çarpar sînem
Vefâlıdır geldi, yinen
Kurban Türk’ün bayrağına.

O hasret günlerini hatırlayan aksakallar (aydınlar) ellerine aldıkları küçük radyolarla gecenin karanlığında Kafkas Dağları’nın yüksek tepelerine çıkarak canlarını tehlikeye atma pahasına «Türkiye’nin Sesi Radyosu»ndan Türkçe bir türkü, şiir veya herhangi bir söz dinlemenin en büyük millî ve mânevî faaliyetlerden biri olduğunu ifade ediyorlar.

Sovyetler dağıldıktan ve Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra yine o yiğit insanlar;

“Komşusu açken tok olan bizden değildir.” hadîs-i şerîfini hatırlattıktan sonra;

“Biz yıllardır sizlere hasret kaldık; millî ve mânevî değerlerimizi öğretecek muallimler gönderin bize!” diyorlardı.

Azerbaycan’ın tanınmış şairlerinden Memmed ASLAN o yıllarda yaşadığı bir hâtırayı şöyle anlatıyor:

“Azerbaycan’ın aydınlarından ve şairlerinden Hudu MEMMEDOV’un şahsî kütüphanesinde Nezihe ARAZ’ın «Dertli Dolap» isimli Türkçe kitabını gördüm. Kitap hayli eskiydi ve yıpranmıştı. Önce vermek istemedi. Ama ısrarlarıma dayanamadı, bir günlüğüne verdi. Büyük bir hassâsiyetle aldım, gece sabaha kadar okudum ve müteaddit defalar okunmaktan yıpranmış ve dağılmış bu kitabı ciltleyerek hemen ertesi gün teslim ettim. O bana dedi ki:

«Memmed muallim! Bu kitabı niye ciltleyerek getirdiğini anladım: Tekrar benim elime Türkçe bir kitap geçince isteme hakkın olsun.»”

Önce Berlin Duvarı yıkıldı. Sonra Türkiye ile Türk dünyası arasındaki kalın duvarlar yıkıldı ve kardeşler yılların hasretiyle kucaklaştı. Hasret vuslata dönüştü.

“Azerbaycan’ın kederi, bizim kederimiz; sevinci, bizim sevincimizdir.” ve “Türkiye-Azerbaycan iki devlet, bir millettir.” ufku, Azerbaycan Türkiye kardeşliğini yeniden sağlamlaştırdı. Ekonomik, siyasî, sosyal, kültürel ve stratejik birçok ortak projeler gerçekleştirildi.

Ermeni işgalcilerin Karabağ’ı işgal ettikleri günlerde şehid haberleri geldikçe Anadolu’daki annelerin yürekleri de en az Azerbaycanlı anneler kadar sızladı. Bugün Güneydoğu’dan gelen şehid haberlerine Azerbaycanlı annelerin yüreklerinin de yandığı gibi… Anadolu insanı Ermenilerin Karabağ’ı işgalinden sonra vatanından ve yuvasından olan bir milyondan fazla mültecinin ıstırabını yüreğinde hissetti her zaman. 2001 yılında mahallî bir problemden dolayı Türk jetleri Azerbaycan semâlarında süzüldüğü gün, yüz binlerle insan Azadlık Meydanı’nda toplanarak Türkiye’nin yanlarında olmasını büyük bir heyecan ve gururla izledi.

İlâhî kader bu iki kardeş ülkeyi birbirine derinden bağlamakta. Azerbaycan dünyaya Türkiye üzerinden açılırken, Türkiye de Kafkaslara ve Orta Asya’ya Azerbaycan üzerinden açılmaktadır. Bu birliktelik sadece ekonomik boyutta değil, millî, mânevî açıdan da birlikteliği beraberinde getirmiştir.

Bugün Azerbaycan halkı, ister asrın evvelinde, 1918 yılında kurulmuş Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni, isterse asrın sonunda 1991 yılında devlet müstakilliğini elde etmiş Azerbaycan Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk devletin kardeş Türkiye olduğunu büyük bir minnettarlık hissi ile hatırlamaktadır.

Halklarımız, zor zamanlarda omuz omuza vererek kardeş yardımını birbirlerinden esirgememişlerdi. 1915’te Bakü’de Osmanlı’nın ölüm-kalım savaşı ile ilgili binlerce kişi toplandı. Paralarını, altınlarını ve ailelerinin ziynet eşyalarını İstanbul’a ulaştırılmak üzere ilgililere teslim ettiler. 1918 yılında Azerbaycan’ın istiklâli uğruna can veren Osmanlı Kafkas İslâm Ordusu mensubu yüzlerce şehid Türk askeri şimdi müstakil Azerbaycan toprağında şehid Azerbaycanlı kardeşleri ile kucak kucağa yatmaktadır. Türkiye’nin bağımsızlığını korumak için Çanakkale Savaşı’nda canından geçerek şehid olan Azerbaycanlı gönüllüler ise halklarımızın tarihî hâfızasında yerlerini alarak sonraki nesillere örnek olmuşlardır.

Azerbaycan ile Türkiye tarih boyunca hiçbir zaman birbirlerini üzecek bir adım atmamışlardır ve atmayacaklardır. Azerbaycan ve Türkiye bir müttefikten daha çok kardeştir. Azerbaycan’ın güçlü bir Türkiye ile daha muhkem, Türkiye’nin de gelişmiş bir Azerbaycan ile daha güçlü olacağına bu iki devlette yaşayan bir millet cân u gönülden inanmaktadır.