BİR DİRİLİŞ Kİ…

“Görmedin mi, Allah, gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, (her şeyden) haberdardır.” (el-Hac, 63)

Mustafa Necati BURSALI

Her şeyde bir diriliş: Dala, güle, hâra bak;
Ey cihanın Leylâsı, şu güzel bahara bak!

Mavi göğün altında bu yeşil cennet de ne?
Tel tel açmış bağrını; erguvan, zambak, mine!

Allâh’ın hediyesi, bir uğurlu safâ bu,
Seni hiç getirmez mi, aşka bu, insafa bu?..

Ölü kök hayat buldu, kuru dallar yeşerdi,
Gül, yasemen, gelincik, her şey murada erdi!

Böyle dirilecektir ölüler dahî yarın,
Buna en büyük delil, manzarası baharın!

Şu yemyeşil vadi ne, şu zümrüt tepeler ne?
Her fidan benzemede tıpkı taze geline!

İşte dest-i Kudret bu, O; «Ol!» dedikte hemen,
Elvan elvan boy verir; lâle, sümbül, yasemen!

Bunu idrak edemez; ey oğul, gam deccalı,
Bir ölüden farksızdı, işte şu kuru çalı!

Şimdi dalında yaprak, şimdi başında çiçek,
Gözünü göğe dikmiş, buluttan su içecek!

Çemenin safâsında; karınca, ceylan, kuğu,
Herkese nasip değil görmek bu mutluluğu!

Dünkü kupkuru toprak bugün gülzâr-ı cennet,
Kimsenin gücü yetmez, Hak yapar nârı cennet!

Gül kokusu, kuş sesi, benim aklımı çeler,
Bir başka güzellikte ilkbaharda geceler!

Yer zümrüt gibi yeşil, gök rüya gibi mavi,
Dünyanın manzarası cennetlere müsâvî!

Bunlar tesadüf değil, sen her şeyi bil Hak’tan,
Cihanın ırmakları: Fırat, Tuna, Nil Hak’tan!

Üzüm, incir, hurma, dut, iğde, kiraz, selvi, çam…
Sadece insan gafil, hepsinin şükrü tamam!

Yerde, gökte ne varsa, Rabbi getirir yâda,
O’nun izni olmadan bir nefes yok dünyada!

Güllerin dalında hâr, lâle yakınmış kına,
Kalp gözü kör olanlar varmaz bunun farkına!

Dağların etekleri sanki firûze çini,
Safâ ile doldurur tâ insanın içini!

İşte şu fasl-ı bahar, başka, bir başka güzel;
Gönlünü Leylâ gibi kaptırır aşka güzel!

Can ipine inciler dizilir sabah-akşam,
Kuşların, bülbüllerin, ceylânın neşesi tam…

Artık kör sıtmalar yok, vebalar uzak artık,
Allâh’ın rahmetine mazhardır her yaratık!

Âlem çiçek denizi, güller doldu elime,
Bunu ifade için bulamam bir kelime!

Pınar pınar coşturdu damarlarda kanımı,
Yâ Rabbi! Bu çiçekler cennetin reyhanı mı?

Yûsuflar, Züleyhâlar sürdü mü böyle safâ?
Kör akıl, kara vicdan, hiç gelmez mi insafa?

Hakk’ın kerem nûruyla çiçeği emer arı,
Tanımazdı bilmezdi, yoksa bal; sofraları!..

Rahmet çeşmesi gibi koyun sana süt verir,
Eğer Hak dilemese kim insana süt verir?

Bulut sakalık eder, taşır çiçeğime su,
Âlemi sarıverir her sabah gül kokusu!..

Binlerce taze çiçek: Leylâk, menekşe, mine,
Rahmân’ın hediyesi, insanlık âlemine!

Dün olurken her yaprak sitem şişinde kebap,
Hayata mazhar etti kupkuru dalları Rab!

İşte ölülerin de dirilmesi bu gibi,
Herkesi cem edecek din gününün sahibi!

Kendi elinde miydi, dünyaya gelmen senin?
Allâh’ın kudretine gücü yetmez kimsenin!

Bu mülkte kalmak muhâl, başka âlem var sana,
Mecnunluk, Leylâlık boş, Yaratan’dır yâr sana!

Mîzânı ve Sırât’ı düşünmezsen sen artık,
Bir kuş kadar aklın yok, ne diyeyim ben artık?..

Şu çürük felsefenin tutunursan dalına,
Bin türlü hüsran ile çıkacaksın yarına!