SAFİYYE HALA’NIN EĞİTİM METODU

Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sevgili halası, bizim de halamızdır. «Halamız sayılır.» demedik, «Halamız.» dedik. Hattâ öz halamızdan önce gelen halamızdır o bizim.

Safiyye Hala -radıyallâhu anhâ-, İslâm güneşinin doğduğu o ilk günlerde İslâm nûru ile nurlanarak, halalığının yanında Peygamberler Sultanı’na sahâbe olma şerefine ermiş seçkin şahsiyetlerden biridir.

Müslüman, İslâm esaslarına göre şekillenen şerefli insandır. Kimliğini, kişiliğini, şahsiyet ve karakterini, hayata bakış açısını İslâm’dan alan Müslüman; aynı zamanda insan eğitim yöntemlerini de İslâm süzgeci ile süzüp, İslâmî çerçevede değerlendirir. İşte bunun en güzel örneklerinden birini Safiyye Hala’da görüyoruz. İlk dönemden başlamak üzere, bütün hayatı boyunca sürekli yeni metotlar da geliştirerek, eğitim anlayışını pratik örneklerle önümüze seren büyük bir eğitimci olarak çıkıyor karşımıza.

İslâm insanı inşasında geliştirdiği metodun yanında, pratik örneklerle de; «İşte bu böyle olur!» der gibi bir kıymet, bir yiğit, bir örnek yetiştirdi. Öyle ki, bu örnek şahsiyet daha hayatta iken cennetle müjdelenip aşere-i mübeşşere şahlarından biri oldu; Hazret-i Zübeyr bin Avvâm -radıyallâhu anh-…

Çocuklarının her biri üzerinde titreyen, onların iyi yetişmeleri için özel bir gayret gösteren Safiyye Hala; öyle güzel metot ve teknikler geliştiriyordu ki, sadece o zaman için değil, bütün zamanlara örneklik teşkil edecek bir yöntemin mimarı oluyordu.

Dört çocuklu bir anne olan Safiyye Hala, çocuklarının iyi bir şekilde yetişmeleri için elinden geleni yapıyor, çok özel bir itina gösteriyordu. Öncelikle aralarında herhangi bir ayırım yapmıyor, fakat her birine kabiliyet ve temayülleri doğrultusunda yaklaşıyordu.

Çocukları arasında âdeta özel kabiliyetlerle donatılmış olan Zübeyr, kendini daha küçük yaşlarda belli etmiş, sadece annesinin değil, gören herkesin dikkatini çekmişti.

Özel kabiliyetli çocukları görüp anlamak ve onların gelişmelerine zemin hazırlamak için, özel kabiliyetlerle donanmış olmak gerekiyor. Zübeyr’in bu özel özelliğini zamanında görüp fark eden Safiyye Hala, özele özel muamele etmeye başladı. Herkesin hakkını vermek gerekiyordu çünkü.

Öncelikle bir çocukta ve gençte olması gereken güzel, uygun ve yerinde davranışları destekleyip gelişmesine ortam hazırlamaya çalışıyordu. Sadece olanı muhafaza ile yetinmiyordu. Mevcudu, olduğu gibi muhafaza etmek bile başlı başına bir başarı iken, o; çocuğunu geleceğe yönelik yetiştirmeyi hedeflediğinden, onun ileri daha ileri bir seviyede yetişmesi için çaba sarf ediyordu.

Çocuğu eğitmeye çalışırken, «hoşgörü» şemsiyesi altında âfetlere düşmüyordu. Ölçümü sağlam kaynaklı olduğu için, çocuğunu yetiştirirken her şeyi bu ölçüler dâhilinde icrâ etmeye çalışıyordu.

Bu arada çocuğun çocuk olduğunu dikkate alıyor, yaşının ve kapasitesinin üzerinde bir yük yüklemiyordu ona. Ama bu arada yapması gerekeni de yaptırıyordu.

Zübeyr’ine çok düşkün olan Safiyye Hala, her şeye rağmen sevgili yavrusunu sevgisine kurban etmiyordu. Onun iyi yetişmesi için gereken her şeyi yaparken, mükâfatlandırdığı gibi, yeri gelince ceza da veriyordu. Mükâfat yerinde mükâfat, cezanın yerinde ceza; ikisini de ihmal etmiyordu.

Hattâ bir ara çok sert tedbirler uygulamış, ağır cezalar vermiş, hafif de olsa şiddet bile uygulamıştı. Onun böyle yaptığını görenlerden bir kısmı olayın aslını bilmeden çıkışmışlardı:

“–Bu yaptığın doğru mu ey Safiyye?”

“–Ne yapmışım ki?”

“–Bu yaştaki bir çocuğa böyle ceza verilir mi?”

“–Ne zaman ne yapılması gerekiyorsa, o zaman o yapılmalı.”

“–Zübeyr daha çocuk!”

“–Çocuk olduğu için uğraşıyorum ben de.”

“–Senin onu çok sevdiğini zannediyorduk biz!”

“–Zübeyr’e ceza vermem, onu sevmediğimden değil; bilâkis çok sevdiğimden dolayıdır.”

“–Seven insan, sevdiğine ceza verir mi?”

“–Seven insan sevdiğinin iyi yetişmesini istemez mi peki? Ben onu sevmediğimden değil, sevdiğimden dolayı ceza verdim. Onun çok iyi yetişmesini istiyorum.”

Akıllı, bilgili ve ahlâklı olmasını istediğim gibi; aynı zamanda cesur, yiğit ve atılgan olmasını da istiyorum.

“–Ceza ile olur mu bu?”

“–Unutmayın ki, hiç kimse çocuğu annesinden daha çok sevemez. Hiçbir anne de Allah ve Rasûlü’nden daha çok sevemez.”

Çocuklarımız bize Allâh’ın emâneti; Allâh’ın emânetini Allâh’ın istediği şekilde yetiştirmek de Allah ve Rasûlü’nün emridir. Çocuklarımıza olan sevgi ve şefkatimiz, onları iyi yetiştirmeye mânî olmamalı. Çocuğunu gerçekten seven, onu gerçekten çok iyi yetiştirmek için, her türlü fedâkârlığı yapar. Benim yapmaya çalıştığım da budur işte.

Safiyye Hala -radıyallâhu anhâ- uygulamaları ile bize şunu gösteriyor…

Çocukları terbiye etme, eğitme, öğretme ve onlara yol gösterme adına; önlerine koyacağımız örnekler biraz daha ciddî şeyler olmalı. Bir yandan çocukların çocuk olduklarını unutmayacağız, ama diğer yandan da adam yerine konulmaktan hoşlandıklarını dikkate alacağız. İşte bu dengeyi iyi kurabilirsek, başarıya da o ölçüde yaklaşmış oluruz

Peygamberimiz’in, çocukların çocuk olduklarını sürekli dikkate aldığını, ama bu arada onlara yetişkin (adam) muamelesi yaptığını da bizzat görüyor ve gözlüyordu. O da O’nu örnek aldığı için çocuklarını en iyi bir şekilde yetiştirmeyi başarmıştı…

Çocukları ve gençleri eğitme adına, onlara zarar verecek her türlü söz ve hareketten kaçınacağız.

Bu arada iyi, dürüst, akıllı, çalışkan, terbiyeli ve ahlâklı çocuk ve gençlerin yetişmesi için; anne-baba, ağabey-kardeş-arkadaş, eş-dost, yakın-uzak akraba, eğitim-öğretim kurumları, sosyal ve fizikî çevre gibi… şahsın yetişmesinde önemli yeri olan ortam ve faktörlere de dikkat edeceğiz. İçinde yaşadığımız sosyal hayat çerçevesinde insanın sosyal bir varlık olduğunu unutmayacağız. İçinde yaşadığı toplumundan kopuk bir çocuk ve genç, Safiyye Hala nezdinde kaybedilmiş bir hazinedir.

Safiyye Hala’nın eğitim metodunu kelimelerle anlatmaya çalışmak yerine yetiştirdiği Zübeyr örneğine bakmak daha doğru olur. Çünkü o, Peygamber metodunu uygulamıştı…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-