ÇOCUKLARIMIZA İBÂDET SEVGİSİNİ NASIL KAZANDIRACAĞIZ?
Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com
0
«Allâh’ı neden göremiyoruz? Sen Allâh’ı gördün mü?»
«Allâh’ın boyu ne kadar?»
«Allâh’ın arkadaşları var mı?»
«Her şeyi Allah mı yapıyor?»
«Biz de Allah olamaz mıyız? Keşke biz de Allah olsaydık.»
«Allâh’ın ayağı dağ kadar mıdır?»
«Boyu bulutların neresine kadar gelir?»
…
gibi sorularla çocuğu olan herkes karşılaşmıştır muhtemelen ya da bir gün karşılaşacaktır. Yetişkinlerin bu tür sorulara vereceği cevaplar onların anlayışına göre farklılık gösterir. Çocukların bakış açılarıyla kendilerininkini aynıymış gibi düşünenler çok ilginç cevaplarla onları susturmaya çalışırlarken bazı yetişkinler de en doğruyu arama telâşına düşerler…
«Şşşşt, öyle denmez!»
«O, insan mı ki öyle sorular soruyorsun?»
«Tövbe de yavrum!»
«Aman Allâh’ım bu çocuk ilâhlık mı taslıyor!» şeklindeki cevapları verenler, çocukları anlayamayan zavallı yetişkinlerdir.
…
Çocukların gelişim dönemleri kendine has özelliklere sahiptir. En başından başlarsak; bebek yeni doğduğunda kendisini annesinden farklı olarak algılayamaz. Herkesin kucağına alıp rahatlıkla onu sevebilmesinin sebebi budur; annesinden farklı değildir ki ondan ayrıldığı için ağlasın!
Yedi-sekiz aylıkken ilk olarak kendisinin ayrı bir insan olduğunu algılamaya başlamasıyla anneden ayrı kalmanın telâşına düşer; onun için bir başkasının kucağına gitmek istemez. Bir yaşlarında ilk adımla birlikte kucaktan inmesiyle özgürlüğün tadını alır; anneden farklı bağımsız bir fert olmanın tadıyla oradan oraya koşturur. Kendini keşfeden çocuk iki-üç yaşlarında da yetişkinleri bıktıracak derecedeki merakıyla; «Bu ne?», «Hıı?» sorularıyla etrafını keşfetmeye çalışır.
Zekâ gelişimi normal olan bir çocuk daha sonraları Allâh’ı keşfetme arzusuyla sorular sormaya başlar. Bu yüce Yaratıcı’nın fıtrata yerleştirdiği bir duygudur. Lâkin dört yaşlarında başlayan Allah tasavvuru, Allâh’ı insana benzetme, insanî vasıflarla tanımaya çalışma şeklindedir; çünkü çocuk daha soyut düşünceye geçememiştir. Tanıdığı, bildiği, gördüğü varlıklardan yola çıkarak hiç görmediği Yaratıcı’yı tanıma arzusu mûcize gibi bir şeydir. Allâh’ın varlığının delillerindendir.
Beş-altı yaşlarına geldiklerinde çocukların kafalarındaki Allah düşüncesi bir insan gibi tasavvur edilse de O’nun diğer insanlardan farklı olması gerektiğine dair gizli bir inanç da vardır. “İnsan gibi olsa da, en büyük insan olmalı!”şeklinde düşünebilirler.
7-9 yaşlarındaysa çocuk Allâh’ı kendisinin ve yakınlarının yaratıcısı çok yüce bir varlık olarak tasavvur eder fakat ona göre O, hâlâ göktedir!
On bir-on iki yaşlarında soyut düşünceye geçişle birlikte çocuk Allâh’ın her zaman ve her yerde olduğunu idrak edebilir.
Tüm çocuklarda zamanı biraz farklı olabilse de yaratıcı tasavvuru bu sırayla gelişir. Bu yüzden çocukların bize göre ilginç gelen sorularını sormasında hiçbir gariplik yoktur. Yetişkinler, çocukların sorularına öyle cevaplar vermelidirler ki çocuk; Yaratıcı’dan korkmasın, nefret etmesin, hayal dünyaları kısıtlanmasın ama aynı zamanda da doğruyu öğrensin. Zira ibâdet sevgisinin temelleri Yaratıcı’ya inancın oluştuğu o yıllarda Allah sevgisiyle birlikte atılır.
«Allâh’ı göremiyoruz çünkü bizim gözlerimiz küçük!»
«Allâh’ı göremiyoruz çünkü gözlerimiz her şeyi göremez; göremediğimiz her şey de yok demek değildir! Üfle bak; nefesimizi de hissediyoruz ama göremiyoruz.»
«Eğer Allah senin düşündüğün gibiyse boyu da en büyük olmalı!»
«Meleklere Allâh’ın arkadaşları değil de hazır olda bekleyen askerleri dememiz daha doğru olur sanırım!»
«Biz Allah gibi güçlü olamayız, her istediğimizi yapamayız ama sağlıklı beslenip spor yaparsak güçlü kaslara sahip olabiliriz!»
«Allâh’ı hiç görmediğimiz için boyunu da bilmiyoruz tatlım!» gibi onun bakış açısından yaklaşılarak verilen cevaplar, çocuğun hem hayal dünyasını kısıtlamayacak hem de çocuk Allah’tan ve dinden korkmayacaktır.
«Tavukları bize yumurta versinler diye, inekleri bize süt versinler diye, arıları bal yapsın… diye bizim için yaratmıştır. Denizi, ağacı, toprağı, güneşi, hepsini bizim için yaratmıştır. O bizi çok sever. Hattâ sevelim diye kedileri, bize bekçilik etmeleri için köpekleri… yaratmıştır.» gibi somut örneklerle çocuklarda Allah sevgisi oluşturmaya çalışmak da ileriki yaşlarda ibâdet sevgisinin temellerini oluşturacaktır. Biz yetişkinler de sevmediklerimizin sözünü dinlemek istemeyiz değil mi?
O’nu korkulacak bir varlık olarak değil; bizi seven bizim de kendisini sevdiğimiz merhametli yaratıcı olarak tanıtmamız gerekir. Her insanın korktuklarına karşı verdiği en tabiî tepki ondan kaçmaktır. Korktuklarımızdan kaçtıkça da onu tanıma imkânımız ve isteğimiz azalır. Allâh’ı sevdikçe O’nu tanıma isteği, tanıdıkça da O’nu sevme düşüncesi gelişir. Kalbe sevgi kök saldıktan sonraysa ibâdet zorunluluk değil bir ziyafet olur! Allâh’ı sevmek O’nunla birlikte olma arzusunu besler. Rabbimiz’in de büyük-küçük hepimizden istediği bu değil midir? O, şöyle buyurur:
“Ey îman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, (bilin ki), Allah öyle bir kavim getirir ki, onlar Allâh’ı sever, Allah da onları sever. Onlar mü’minlere karşı alabildiğine mütevâzı, kâfirlere karşı ise güçlü ve başları diktir. Allah yolunda cihad ederler ve kınayanların kınamasına da aldırış etmezler. Bu Allâh’ın bir ihsanıdır, onu dilediğine verir. Allah Vâsî (her şeyi kuşatan)dır ve Alîm’dir.” (el-Mâide, 5/54)
Elbette Allah’tan korkmak da gerekir; lâkin bu korku sıradan bir korku değildir. Buna O’nun sevgisini kaybetme korkusu da diyebiliriz. Zamanı geldiğinde -ki çocukların Allah korkusuyla tanışacakları yaş, akıl-bâliğ olduktan sonradır- bunu çocuklarımıza öğretebiliriz. Akıl-bâliğ olmadan önce çocuklara sadece cennet varsa, cehennemle neden onları korkuturuz ki?
Çocuklar büyürlerken yavaş yavaş gelişirler. Onların hayatında da her şeyin bir sırası vardır. Doğru ve sevgi dolu bir Allah inancına ve dolayısıyla da ibâdet sevgisine ulaşabilmeleri için bazı gelişim basamaklarından geçmeleri gerekir. Bu basamaklara yetişkin birinin dönmesi çok tehlikeliyken çocuk için bunlar çok normaldir. O’na kulluğu seven evlâtlara sahip olabilme duâsıyla…