Hülâsa-i Mevcûdat Efendimiz’den HÜLÂSA-İ KELÂM

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

Yok bile yokken O vardı;
O bir nur… Ki mutlak saffet.
Âdem, Allâh’a yalvardı;
O nur için beni affet! (Necip Fazıl)

Kâinât’ın Fahr-i Ebedîsi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nûru, bütün varlıklardan önce yaratılmış, gökler o Nûr’a âyîne; yerler O Gül’e toprak; nehirler ve ummanlar O Gül’e su… olsun diye var edilmiştir.

Varlığın özü, zübdesi insan, insanın da özü; insân-ı kâmil vasfının en yüksek tecellîsi Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bu hakikatten hareketle O, salât ü selâmlarımızda, na’tlarımızda; O’ndan Hülâsa-i Mevcûdât, Hülâsa-i Âlem, Zübde-i Evlâd-ı Âdem, Hülâsa-i Kevneyn, Zübde-i Kün-fekân, Zübde-i İnsân-ı Kâmil, Asl-ı Âlem gibi nişanlarla zikredilir. Enderunlu Fâzıl’dan bir misal:

Sen ol hülâsa-i âlem netîce-i kevneyn,
Medâr-ı kevn ü adem yâ Muhammed-i Arabî!..

Varlığın da özüdür O, insanlığın da… İnsanlığın zirvesini, zübdesini yani mânen ve ahlâken kaymak tabakasını teşkil eden nebîlerin de özü O’dur. Niyâzî-i Mısrî, bir ağaca benzettiği insanlık âleminde; nebîleri meyve, sair insanları yaprak, Allah Rasûlü’nü ise meyvenin özü, tohumu sayıyor:

Cihan bâğında insan bir şecerdür gayrılar yaprak
Nebîler meyvedir sen zübdesisin yâ Rasûlâllah!..

Tohum…

Evvel ve âhir…

En başta ve en sonda olan…

Ağacın, yaprağın, gövdenin, meyvenin her şeyin başlangıç noktası ve nihâî gayesi…

Efendimiz’in «öz» oluşu, öz kıvamının O’nda verilişi çok mühimdir. O’nda ilâhî cemal sıfatlarının hepsi mükemmel şekilde tecellî ettiğinden, hâkim bir renk ortaya çıkmaz. Hazret-i Musa için celâdet, Hazret-i Yûsuf için cemal ve iffet, Hazret-i İsa için rûhâniyet… hâkim renktir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- için ise hiçbir vasıf, zâtın önüne geçmez. Çünkü O, özdür, özün özüdür. Fizikte de bütün renkler ışıldarsa, ortaya çıkan renk aktır, yüz akı…

Hülâsa-i Mevcûdât Efendimiz için söz de öz kıvamında verilmiştir. Efendimiz diğer peygamberlere bahşedilmeyip, kendisine ihsan edilen hususiyetler arasında; cevâmiu’l-kelim ile gönderildiği/kendisine cevâmiu’l-kelim verildiğini de zikreder.

Tebliği için gönderildiği Kur’ân-ı Kerim de, O’nu sözüyle, fiiliyle beyan edişinden ibaret olan sünnet-i seniyyenin sözleri de cevâmiu’l-kelim vasfının tezâhürüdür.

Nedir cevâmiu’l-kelim?

Az söz ile çok mânâyı, şümullü bir şekilde ifade etmek… Birkaç kelime ile ve birkaç saniyede dîvanlar dolusu mânâyı, asırlarca tefekkür edilse, şerh edilse zâit olmayacak kelâmı muhatabın zihnine takdim etmek…

Hazret-i Âdem’e isimler öğretilmişken, O’na mânâların en ince derinliği verilmiş…

Kendisi gibi gül mahiyetinde sözler… Gül nasıl derece derece açılırsa öyle zuhur eden, asır asır bir başka güzel, bir başka mânâlı cevher sözler…

Darb-ı mesel hâline gelen, mü’minlere kıyâmete dek şiar olan sözler…

Önceki nebîlerin bir gece boyunca okuyup yazdığını birkaç cümlede söyleme hususiyeti… Eski muharref Tevrat tomarlarıyla gelen Hazret-i Ömer’e, hak namına gazaplanarak yine kendisinin cevâmiu’l-kelim ile desteklendiğini, söz nimetinin kendisi için en özlü kıvamda ihtisar edildiğini söylemiştir Allah Rasûlü…

Şairlerle, filozoflarla karıştırmayın O’nu… Özene bezene, tashih ede ede hazırlanmış vecizelerle kıyaslamaya kalkmayın O’nun sözlerini!

İşte günlük hayatın içinde söyleyiverdiği öz sözler:

O tevâzu âbidesi, ashâbına kendi elleriyle ikramda bulunmaktadır. Uzaklardan gelen bir atlı, meclise sokulup sorar:

“–Bu kavmin efendisi kimdir?”

Efendimiz asırlardır bize şiar olmuş sözünü söyleyiverir:

“–Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir!”

Şarap yasaklanmıştır. Ama sorular gelmeye devam etmekte…

“–Baldan yaptığımız falanca içkinin hükmü nedir yâ Rasûlâllah?”

Efendimiz, kıyâmete dek, şarabın arkasına saklanabileceği bütün isimlerin maskesini yırtan şu cevabı verir:

“–Sarhoşluk veren her şey hamr/şaraptır, hamrın her türlüsü de haram!”

İyiliği soruyor bir başkası… Öyle bir cevap verecektir ki bütün soruların pusulası:

“Kalbine danış. İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana «yap» diye nice nice fetvâlar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.”

O’nun duâları, tavsiyeleri, tarifleri… hepsi risâleti kıyâmete dek sürecek bir Peygamber’in şânına yaraşır şekilde, şümullüdür, kapsayıcıdır.

İşte O’ndan bir nasihat: Bütün ömrü hülâsa eden:

“Rabbim bana sükûtumun tefekkür, nutkumun (konuşma hâlimin) zikir, bakışımın ibret olmasını emretti (ben de size tavsiye ederim).”

Peygamberden bir öğüt
Üç cümleden ibaret…
O’na Rabbi öğretti,
Dedi: Ümmete öğret!
«Konuştuğunda zikret…
Susunca tefekkür et…
Bakışın olsun ibret!..» (Tâlî)

İşte O’ndan bir duâ:

Ey Muhammed ümmeti! «Dört şey ki dâimâ
Ondan istiâze hem Rabbe ilticâ gerek,
Fayda vermeyen ilim, dinlenilmeyen duâ,
Doyma bilmeyen nefis, Hak’tan ürkmeyen yürek!» (Tâlî)

Ümmetinin âlimleri, bu cevher sözlerin, birer umde/ilke/prensip vasfında olanlarını bir araya getirdi. İmam Nevevî’nin Erbaîn’i ve onu takip eden nice eser…

Özlü sözlerden öyleleri vardı ki ilmin dörtte biridir diyorlardı bir tek hadis için!

“Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır.”

“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak!”

“Dünyaya iltifat etme ki Allah seni sevsin; insanların eline bakma ki halk seni sevsin.”

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allâh’a ve Rasûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allâh’a ve Rasûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”

Ameller niyetlerle kıymetlenir,
Niyet neyse kul onla ücretlenir.
Kim Allâh’a hâlis kılar niyyeti;
Onun Hakk’a vâsıl olur hicreti.
Bütün kastı hâtun veyâ mal olan;
Onun hicretinden o şeydir kalan.

şeklinde nazmen tercüme ettiğimiz bu hadîs-i şerif ise Buhârî ve Riyâzussâlihîn gibi eserlerde görüldüğü gibi, bir hadis eserinin serlevhası olarak belirlenecek kadar özeldir. İmam Şafiî bu hadîs-i şerif için; “İlmin üçte biri, fıkhın yetmiş bâbıyla alâkalı…” diyordu.

Dînin, hukukun, adaletin özünü ifade eden küllî kaideler, umumî prensipler arandığında da O Ümmî Peygamber’in sözlerinden başladılar. İşte müthiş bir sadelik içerisinde muhteşem bir prensip:

“Lâ darara ve lâ dırâr.”

“Zarar vermek de yok, zarara rızâ göstermek de…”

Hülâsa-i Mevcûdât -aleyhi ekmelü’t-tahiyyat- Efendimiz’in ümmetinin edipleri de, hayran oldukları bu elmasları, şiir vadisine, O’ndan mahrum olan lisanlara naklettiler. Molla Câmî’nin Erbaîn’i ve nice kırk hadisler, yüz hadisler, yüz bir hadisler…

“Mü’min bir delikten iki kere sokulmaz!”

Cevr u gadri îtiyâd eden kişiden,
Daha umma vefâ velev zerre!
Sokamaz mü’mini muhakkaktır
Bir delikten yılan iki kerre! (Zühdî)

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir”

Müslim oldur ki ehl-i âlem ile,
Sıdk ola kavli, hayr ola ameli…
Zararın görmeye müselmanlar,
Ola pâkîze hem dili hem eli… (Fuzûlî)

“Zenginlik mal çokluğundan değildir, belki zenginlik nefis (gönül) zenginliğidir.”

Sanma ki zenginlik mal çokluğudur,
Sanma ki fakirlik mal yokluğudur,
Gerçek zenginliği sorarsan eğer;
Nasibe kanaat, göz tokluğudur. (Seferî)

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda îman etmiş olmaz.”

Bilelim nerde kemâlât, edelim sonra niyaz,
Her zaman ey inananlar yücedir secde, namaz.
Ama sizden biri, öz nefsi için sevdiğini,
Sevmeden kardeşi hakkında o mü’min olamaz! (Seyrî)

Mevcûdâtın Hülâsası’nın hülâsa-i kelâm olan sözlerinden biri daha var ki, kıyâmete kadar gelecek bütün bağrı yanık âşıklarının ümîdi…

Fakat yine özlü, çok yönlü bir söz o, bir tarafı ikaz içeren:

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.”

Cenâb-ı Hak, kendisinin ve Habîbi’nin muhabbetiyle gönüllerimizi rızıklandırsın.

İnşâallah mahşer yerinde Hamd Sancağı’nın altına bu söz ve onu söyletecek bir özle varalım:

«Kişi sevdiğiyle yârın olacak» dedin «berâber»,
Seni yâ Habîb-i Rahman, seviyor bu abd-i kemter!.. (Tâlî)

KAYNAKLAR:

Nihat ÖZTOPRAK, Klâsik Türk Edebiyatında Manzum Yüz Hadisler.

Ahmet SEVGİ, Molla Câmî’nin Erbaîn’i ve Manzum Türkçe Tercümeleri.

İmam Nevevî, (Trc. A. AKÇİÇEK) Hadîs-i Erbaîn (Kırk Hadis).

İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem fî Şerhi Erbaîne Hadîsen min Cevâmii’l-Kelim. (Tercümesi: Ali KAYA, Hadislerle İlim ve Hikmet)

TDV İslâm Ansiklopedisi, «Cevâmiu’l-Kelim».

Yüzakı Eğitim Rehberi.