GAZNELİLER DEVLETİ -2-(963-1187)

Ahmet MERAL ahmetmeral@yuzaki.com

BÎRÛNÎ

Gazneli Mahmud, İslâm dünyasının ve insanlığın gelmiş geçmiş sayılı büyük bilim adamlarından biri olan Bîrûnî’ye büyük hürmet göstermiş, onu himaye etmiş ve;

“Bîrûnî sarayımızın en değerli hazinesidir!” diyerek kendisine iltifat etmiştir. Ayrıca Hazine’nin başında görevlendirerek ona en üst seviyede güvendiğini ortaya koymuştur. Yaşadığı çağa damgasını vurarak; «Bîrûnî Asrı» denmesine sebep olan zekâ hârikası bilgin, hayatının bu yeni döneminde Hint dil ve kültürünü yakından inceleme fırsatı bulmuştu. Bîrûnî; elinden kalem düşmeyen, gözünü kitaptan ayırmayan, îman dolu kalbi, çağlar ötesine taşan tefekkürü ile şüphesiz önemli bir dâhî idi. Arapça, Farsça İbrânîce, Rumca lisanlarını biliyordu. Matematik, astronomi, kimya, tıp, eczacılık, tarih, filoloji, jeoloji, dinler ve mezhepler tarihi alanlarında ilmî çalışmalarda bulunarak eserler verdi. İbn-i Sînâ ile çağdaştı; onunla ilmî münakaşalarda ve münazaralarda bulundu.

Bîrûnî hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Yunan ve Hint tıbbını incelemiş, Sultan Mes’ûd’un gözünü tedavi etmeyi başarmıştı. Ona ait 180 eserden en meşhur birkaçı şunlardır:

1. el-Âsâru’l-Bâkıye ani’l-Kurûni’l-Hâliye: Geçmiş asırlardan kalan eserler.

2. el-Kānûnu’l-Mes’ûdî: En büyük eseridir. Astronomiden coğrafyaya kadar birçok konuda yenilik, keşif ve buluşları içine alır.

3. Tahkîku mâ li’l-Hind: Hint tarihi, dini, ilmi ve coğrafyası hakkında geniş bilgi verir.

Bîrûnî, Sultan Mahmud’un vefatından sonra onu «Zamanın Yegânesi» ve «Âlemin Arslanı» sıfatlarıyla nitelemişti; aralarında son derece dostâne bir ilişki bulunmaktaydı.

Bîrûnî, hak ettiği ilgi ve iltifatı Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mes’ud zamanında da görmüş ve birçok büyük eserini bu dönemde yazmıştır.

XI. yüzyılın ilk çeyreğinde matematik temelli coğrafyanın müstakil bir disiplin olarak gelişmesinde en önemli rol, İslâm kültür çevresinin en büyük bilginlerinden birisi olan Bîrûnî’ye aittir. O, coğrafya tarihinde eşsiz bir teşebbüste bulunmuştur. Gazne ile Bağdat arasındaki önemli yerlerin enlem ve boylam derecelerini astronomik gözlem, mesafe ölçümleri ve kürevî trigonometrinin temel kurallarını kullanarak belirlemiştir. Onun tarafından ulaşılan 60 yerin boylam bilgilerinin bugünkü değerlerle ölçülen hataları, sadece 6 ve 45 dakika arasındadır. Onun tespitleri İslâm dünyasının doğu kısmında kendisinden sonra devamlı olarak sürdürülen yer belirleme çalışmalarının temeli olmuştur.

İslâm dünyasının Bağdat’ın batısında kalan kısmında başarıyla gerçekleştirilmiş boylam dereceleri üzerindeki diğer tashihler, daha XI. yüzyılın ilk yarısında Akdeniz’in batı-doğu ekseninin 44 ila 45 dereceye (bugün 42) indirgenmesi ve bunun sonucu olarak sıfır meridyeninin Atlantik’e, Kanarya Adalarının batısına ve Toledo’nun batısına konumlandırılmasıyla sonuçlanmıştır.*

Sultan Mahmud, aralarında ünlü şair Firdevsî’nin de bulunduğu 400 civarında şairi sarayında ağırlamış, onları teşvik etmiş ve desteklemiştir. Firdevsî İslâmiyet öncesi İran tarihini anlattığı 55 bin beyitten oluşan Şehnâme adlı eserini Sultan Mahmud’a sunmuştur.

Sultan Mahmud, renkli ve âdil kişiliği ile dönemin edebî kaynaklarında halk kahramanı ve insaf timsali olarak yer almıştır.

SULTAN MES’UD VE GAZNELİLERİN YIKILIŞI

Sultan Mahmud’un 1030 yılında vefatının ardından Gazneli sarayı taht kavgalarıyla çalkalandı. Sonunda kardeşini saf dışı bırakan Sultan Mes’ud hükümdar oldu. Babasının fetih politikalarını devam ettirmek için çaba gösterdiyse de Sultan Mahmud kadar tedbir sahibi ve toparlayıcı bir kişi olmadığından başarılı olamadı. Gazne Devleti’nin Hindistan üzerindeki hâkimiyetini sürdürmesi için gereken ağırlık bölgeye verilemedi. Bu ihmale; bir yandan Karahanlılar’dan Ali Tegin’in hasmâne faaliyetleri, diğer yandan da bağımsız yurt arayışına çıkmış Selçuklular’ın Horasan’a izinsiz sızma ve göç etme gayretleri sebep olmuştu. Nitekim çok geçmeden Selçuklular Horasan’da Merv, Serahs ve Ferave’yi ele geçirmeyi başardılar. Sultan Mes’ud, Selçukluları Horasan’dan atmak için büyük çaba gösterdiyse de onları Horasan’dan çıkarmayı başaramadı. Nihayet 1040 yılında Dandanakan denilen yerde iki Müslüman-Türk topluluğunun hâkimiyet savaşını Çağrı ve Tuğrul Beylerin idare ettiği Selçuklular kazandı. Böylece yeni bir Türk devleti kuruluşunu tamamlarken Gazneliler yıkılma sürecine girdi.

Horasan’ı Selçuklular’a kaptıran Sultan Mes’ud, çok geçmeden çıkan bir isyanın ardından öldürüldü. Artık Gaznelilerin iç karışıklıklarla geçen çöküş yılları başlamıştı. Bundan sonra Gazneli sultanlar ağırlıklarını Kuzey Hindistan’a yönelttiler. Hâkimiyet kurmada zorlandıklarından varlık ve hâkimiyetlerini Selçukluların siyasî destekleriyle koruyabiliyorlardı. Ancak Selçuklu Sultanı Sencer’in kendi ülkesinde Türkmenlere esir düşmesi Gazneliler’e yardım edememesine yol açtı.

Siyasî destekten mahrum kalan Gazneliler, bugünkü Afganistan topraklarında Gurlular diye bilinen Afgan yerlilerinin baskılarını karşılayamaz hâle geldi.

Savaşçı Gurlular; Gaznelilerin önce Afganistan’daki hâkimiyetine, ardından da 1187 yılında Kuzey Hindistan’daki hâkimiyetine son verdi.

Bugünkü Pakistan, Bengladeş ve Kuzey Hindistan kıtasında yaşayan Müslüman topluluklar, varlıklarını bu devlete borçludurlar.

* Prof. Dr. Fuat SEZGİN, İslâm’da Bilim ve Teknik 3. cilt, s. 12