Allah Rasûlü’nün Tesis Ettiği Beraberlik PARÇALANMAYIN!

Ali HÜSREVOĞLU husrevoglu@yuzaki.com

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bütün âlemlere rahmet olduğu gibi, doğduğu Mekke’ye, hicret ettiği Medine’ye de hep rahmet vesilesi oldu.

Bilhassa Medine… Çünkü Medine O’ndan önce sürekli bir anarşi ortamındaydı. Evs ve Hazrec kabileleri sudan sebeplerle yıllardır birbirlerinin kanını döküyorlardı. O’nun getirdiklerine tâbî olup ensar ismini aldıklarında ise îman harcı ile eşi-benzeri görülmemiş bir barış ve selâmet buldular. Âyet-i kerîme bu nimeti hatırlatmaktadır:

“Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allâh’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân, 103)

Elbette bu birliği, bu îman kardeşliğini bozmaya uğraşanlar çoktu. Medine’deki münafıklar ve Yahudiler… Peygamber Efendimiz’in ve mü’minlerin firâseti onlara fırsat vermedi.

Bugün bölük-pörçük olan İslâm ümmetine bir şifâ olması için İbn-i İshak’ta yer alan ibretli bir hâdiseyi nakledelim:

Şe‘s İbn-i Kays ismindeki ihtiyar bir Yahudi, Evs ve Hazrec kabilelerine mensup bir sahâbî topluluğuna uğradı. Bunları bir arada ve birbirlerine karşı sevgi ve yardımlaşma gayreti içinde görmüş olmaktan fena hâlde bozuldu, içi daraldı.

Hâlbuki bunlar arasında senelerce -bir asır- süren savaş, birbirlerine karşı kin ve düşmanlık duygularını kökleştirmiş iken nasıl olur da şu kadar zamandan sonra kardeş olabilirlerdi?

Yahudi, bunu kafasına sığdıramamıştı.

Kendi kendine homurdandı:

“İşte şu yaştan sonra bunları bir arada toplanmış görüyorum! Kaderde böyle bir manzara ile karşılaşmak da varmış! Hayır, hayır! Olamaz bu! Eğer bunlar böyle birlik olurlarsa, biz burada barınamayız!”

Sonra;

“Ne yaparım da bunların arasına bir fitne sokabilirim?” diye plân kurmaya başladı. Yahudi bir delikanlıyı buldu. Onların kılığına girerek aralarına karışmasını, müsait bulduğu yer ve zamanlarda savaş şiirlerini gündeme getirerek aralarındaki asırlık düşmanlıklarını tahrik etmesini fısıldadı.

Genç, Evs ve Hacrec’den biriymiş gibi aralarına karışarak müsait bulduğu yerlerde Evs’in Hazrec’e galebesini dile getiren Ebû Kays bin Eslet’in şiirini tekrar ediyordu.

Bu şiirin anlattığı savaşta Evs’in başkanı Hudayr bin Simâk el-Eşhelî ve Hazrec’in başkanı Amr İbn-i Nûmân el-Beyâdî öldürülmüş idi.

Yahudi gencin okuduğu şiirden asabiyet duyguları kabaran Evs’in Benî Hârise kabilesinden Evs bin Kayzî ile Hazrec’in Benî Seleme kabilesinden Cübâr İbn-i Sahr atışmaya başladılar. Biri diğerine dedi ki:

“İsterseniz kozumuzu tekrar paylaşalım!”

İki toplum karşılıklı olarak ayaklandılar;

“Haydi savaşa! Harre’de buluşalım!” diye birbirlerine meydan okudular.

Nasıl olduysa Müslümanlıkta şu kadar gün geçirmiş olmalarına rağmen, cahiliyye duygularının bir an için galebesi defalarca Rasûlullâh’ın sohbetinde bulunmuş olmalarını unutturmuş, savaş maksadıyla Harre’ye çıkmışlardı.

Haber Rasûlullâh’a ulaşır ulaşmaz hemen yanına muhâcirlerden bir birliği alıp Harre’ye çıktı. Onlara hitaben;

“Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’tan korkun Allah’tan! Ben aranızda dururken cahiliyye gayretlerine mi kapılıyorsunuz? Allah, sizi İslâm’a ulaştırdıktan, Müslümanlıkla sizi cahiliyyeden kopardıktan, küfürden kurtardıktan, kalplerini birbirine ısındırdıktan sonra böyle hâllere mi düşüyorsunuz?” diye seslendi.

Hemen anladılar ki, bu içine düştükleri durum, şeytanın bir sokuşturmasıdır. Kalplerinde îman yeniden canlandı, ağladılar ve birbirleriyle kucaklaştılar. Rasûlullâh’ı dinleyip itaat etmek üzere oradan ayrıldılar.

Aynı birlik ve dirlik üzere, îman kardeşliğiyle sahâbe huzurunu yaşayabilmemiz dileğiyle…

KAYNAK: Dr. Muhammed Iyd el-Hatrâvî, el-Medine fi’l Asri’l-Câhilî, s. 147-148.